Genco belgeselini hepimiz seyredelim. Neye sahip olduğumuzu ve neyi yitirdiğimizi bir kere daha idrak edelim. Sonra hep beraber Beyoğlu’nda buluşup bütün o tiyatroları güle oynaya gezelim.

Genco’yu yaşamak
Fotoğraf: Depo Photos

Tekin DENİZ

Muhsin Ertuğrul: “Bana sorsalar, 1968 yılı Türk tiyatrosuna sanat yönünden ne ekledi diye, hiç duraksamadan vereceğim cevap Haldun Taner’in Kabare Tiyatrosu olurdu” demişti. Peki bugün ne var? Çağdaşlarımız bu sahada neler yapıyorlar? Ben şahsen Selçuk Metin ve arkadaşlarını büyük bir hayranlıkla takip ediyorum. Son çalışmalarından Genco Belgeseli, sadece Genco Erkal’ı anlatmıyor, doğrudan tiyatromuzun geneline de bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Elbette ve ne yazık ki şu kadar küsür yılda tiyatromuzun neden kurumsallaşamadığını da bize birinci ağızdan aktarıyor.

Düşünsenize bugün “Arena Tiyatrosu nerede?” sorusunun cevabı çok az kişide var. Sözgelimi Genco Erkal bu belgeselde bize orayı da gösteriyor ve bu güzel çalışmayı seyreden bizler de bu vesileyle: “Aaaa evet, bir vakitler bu tuhaf otelin yerinde bir tiyatro varmış” diyoruz. “Bu sahneden İsmail Dümbüllü, Yıldırım Önal, Altan Karındaş, Münir Özkul, Asaf Çiyiltepe” gibi büyük isimler de geçmiş” diyoruz. Az bir iş midir bunları söyletebilmek, düşündürebilmek?

Her gün binlerce yurttaş gidiyor Beyoğlu’na. Hani hiç değilse bazı insanların yüreğine ve aklına merak duygusu işleyemez mi bu belgeseller? Hem sonra seyredenler: “Acaba Devekuşu Kabare neredeydi? Gen-Ar neredeydi?” diye de sormazlar mı? Böylelikle kentlerine ve hafızalarına bambaşka bir duyarlılıkla bakmazlar mı? Bakarlar elbet. Adına sanat dediğimiz değer, aydın duyarlılığı dediğimiz mefhum da zaten tam olarak bunları düşündürtebilmek, bunları konuşturtabilmek için yok mu?

YAKIN DÖNEM ÜLKE TARİHİNİN ÖZETİ 

Genco Erkal, adını, öldürülen Genco adındaki bir Kürt delikanlısından almış. Yıllar boyu Anadolu yollarında papuç eskiten Genco Usta, dostlarıyla birlikte nice oyunlar sergilerken, nice baskılara ve saldırılara da mâruz kalmış. Kanlı 1 Mayıs’ın Taksim’inde, Gezi’nin aydınlığında da vardı Genco Erkal. Hep vardı. Genco Erkal’ın kişisel tarihi, bir anlamda yakın dönem Türkiye tarihinin de özetidir aslında. Bugün rahatça Nâzım Hikmet şiirleri okuyabiliyorsak, Genco Erkallar bunun bedelini Anadolu yollarında ve yurdun her karışında vaktiyle ödediler diyedir. Şayet bugün bize son derece sıradan ve günlük gelen kazanımlar için zamanında ne büyük meşakkatler çekildiğini bilirsek, özgürlüklerimiz ve değerlerimiz bizden çalınmadan onlara hakkıyla sahip çıkabiliriz.

Genco belgeselinin açılışı sahiden çok güzel. Pandeminin tenhalaştırdığı İstiklâl Caddesi boyunca yürüyen, yürürken de her karışında türlü hatıralar gören Genco Erkal’ın gözlerinden dünyaya bakıp, orada; Gülriz Sururi’nin, Engin Cezzar’ın, Muammer Karaca’nın, Münir Özkul’un, Erol Günaydın’ın, Ferhan Şensoy’un ve daha nice kıymetli ismin anılarına çarpıp geçiyoruz.

Hani bir an sanki o dönemlere gidiyor, fuayelerde geziyor, tiyatro önlerinde dolaşıyor, salonları dolduran binlerce seyirciyle birlikte ayağa kalkıp, avuçlarımız patlayıncaya kadar bütün o tiyatro emekçilerini bir kere daha alkışlıyoruz. Yani yaşıyoruz be yaşıyoruz! İyi ki bu çağın tanığı olmuşuz diyoruz.

HEPSİ AYRI BİR BEDELİN KAZANIMI

Selçuk Metin’in Genco’su bize tiyatromuzda usta-çırak ilişkisinin ve vefanın da ne kadar değerli olduğunu yeniden hatırlatıyor. Genco Erkal, belgeselde ustası Yıldız Kenter’den, Muhsin Ertuğrul’dan, Haldun Taner’den, Aziz Nesin’den bahsederken nasıl da çocuk gibi mutlu ve aydınlık bir şekilde gülümsüyor. İşte bu gidip de bir yerlerden satın alabileceğiniz bir değer değil. Ancak ona bütün bir ömrünü vakfetmiş olanlar bu eşsiz hazza varabiliyorlar.

Mahkemelerde tiyatrocunun şahitliğinin dahi kabul edilmediği dönemlerden, sosyal hayatta “tiyatrocuya kız verilmez” denilen zamanlardan bu günlere kolay mı gelinmiştir? Elbette hayır. Hepsi ayrı bir bedelin kazanımıdır. Selçuk Metin ve Uğur İçbak bu belgeselde Genco Erkal’ı ve belleğini çok güzel görmüş ve bizlere hakkıyla aktarmışlar. Umarım bu belgesellerin devamı gelir. Vaktiyle bu işleri TRT yapardı. Öyle veya böyle bir kültür politikası vardı. Bugün ise tamamen ferdi gayretlere bırakılmış durumda. İşte tam da bu yüzden Selçuk Metin gibi emekçilerin kıymetini bilmeliyiz. Aklına, fikrine, yüreğine sağlık Selçuk Metin. Ellerin dert görmesin. Bu güzel belgeselleri çekerek ne iyi etmişsin.

Genco belgeselini hepimiz seyredelim! Neye sahip olduğumuzu ve neyi yitirdiğimizi bir kere daha idrak edelim. Sonra hep beraber Beyoğlu’nda buluşup bütün o tiyatroları güle oynaya gezelim. Çünkü kent böyle güzeldir, çünkü insan ve sanat, ancak ve ancak onun farkına varabildiğimiz müddetçe değerlidir. Hadi, yapalım bunu. Yaşamak ve yaşatmak böyle güzeldir diye yapalım!