Bu hafta, din-seküler hayat ilişkisine dair iki ilginç ve güzel film izledim. Bunlardan ilki, Candy Land (Şeker Diyarı, 2023), çoğunlukla TIR’ların uğradığı bir mola tesisinde seks işçiliği yaparak yaşamak zorunda kalan gençlerin bir tarikatla karşılaşmasını anlatıyor.

Candy Land dendiğinde akla önce ünlü masa oyunu gelir. Oyuncuların zar atarak oynadığı, zarda çıkan sayıya göre ilerlediği, bazı karelerde hızlanırken bazılarında geriye düştüğü Candy Land tümüyle şansa dayalı bir oyun. Film olan Candy Land’in karakterlerinin de oyundaki piyonlardan bir farkı yok: Ne kadar zeki ya da donanımlı oldukları önemsiz, yaşamları sadece zarlara bağlı.

1996’da geçen hikâyede, Madam Nora adlı bir kadının kontrolünde çalışan Sadie, Riley, Levi ve Liv’in trajik yaşamlarına tanık oluruz. Henüz yirmili yaşlarının başında olan bu gençlerin yolu bir gün, arada bir mola tesisine uğrayıp insanları nedamet getirerek ‘temizlenme’ye davet eden küçük bir kıyamet tarikatı ile kesişir. Tarikat liderinin kızı Remy’nin kaçıp bu geneleve sığınmasıyla olaylar ilginçleşmeye başlar. Bu arada, mola tesisinde korkutucu dinsel cinayetler (ritüel cinayetleri) işlenmektedir.

1990’ların sonları, başta milenyarist akımlar olmak üzere pek çok marjinal Hıristiyan tarikatının kıyamet beklentileriyle belirlenmiş bir dönemdi. Mesih gelecek, inananlar göğe çekildikten sonra kıyamet süreci başlayacaktı. Bu tarikatçıların belki de içlerinden söküp atmayı başaramadıkları rasyonel bir parça, küresel düzeyde dinlerin anlattığı gibi bir kıyamet olmayacağını düşünüyor olsa gerek, bu topluluklar kolayca ‘kendini gerçekleştiren kehanet’ yoluna sapar. Candy Land’de gördüğümüz tarikat de bu tür beklenti ve amaçlara sahiptir. Ne yazık ki kıyameti nasıl gerçekleştirdiklerini de görürüz.

Filmin estetik yaklaşımı, oyunun tatlı ve hayalci heyecanının tam tersi bir gerçekçiliğe dayanıyor. Bu hem görsel açıdan hem de ele alınan konuya bakış biçiminden kaynaklanan epey sert bir gerçekçilik.

***

Netflix’te yayımlanan Suudi Arabistan yapımı Alkhallat+/Düzenbazlık Oyunları da dinsel ve dünyevi yaşam arasındaki gerilimleri konu ediniyor ama bunu son derece keyifli ve komik biçimde yapıyor.

Dört ayrı öyküden oluşan Düzenbazlık Oyunları’nın ilk bölümünde, arabaların lastiklerini çalarak geçinen üç kişilik bir çetenin macerasını izleriz. Bir düğün gecesi, düğüne gitmek üzere hazırlanan gelin tarafı lastiklerinin çalındığını fark eder. Gelinin kardeşi koşarak takip ettiği hırsızlardan birini yakalar. Polise haber verirler ama hemen gelemeyeceklerini öğrenince hırsızı da yanlarında götürmeye karar verirler. Çetenin diğer iki üyesi de onları takip eder, böylece düğün mekânında Müslüman Arap kültürünün düğün ritüelleri eşliğinde keyifli bir kovalamaca yaşanır.

İkinci öyküde, bir restoranda çalışan Sara’nın araları bozuk olan annesiyle babasını barıştırmak için hazırladığı operasyonu ve bu sırada yaptığı ufak yolsuzlukları izleriz. Riyad’da, epey seküler bir yaşam tarzının hüküm sürdüğü bu lüks restoranda Sara’nın annesiyle babası bir kültür şoku yaşar. Arabistan’ın inanç ve dünyevi gerçeklik arasında sıkışıp kalmış haline dair bu trajikomik öyküde, örneğin yüzü sadece gözleri açıkta kalacak şekilde peçeyle örtülü bulunan kadıncağız, kocası ahlaksızlık olacağı gerekçesiyle peçesini açmasına izin vermediği için yemeğini yerken çok zorlanır.

Üçüncü öykü, çocukluktan bu yana arkadaş olan Fahd ve Hamad adlı iki erkeğin bir ‘çapkınlık’ macerasından dönerken trafik kazası geçirmesiyle başlar. Fahd kaza yerinde ölmüştür ama bundan haberi olmayan metresi Nur, sürekli telefonla aramaktadır. Hamad, merhumun karısı gerçekleri öğrenmesin diye, morgda kadına teslim edilen telefonu ele geçirmek için absürd bir operasyona girişir. Tüm bu olaylar sırasında işin zina boyutu, zina yapanların cezalandırılması gibi konular bir kere bile gündeme gelmez; son derece seküler nitelikli bir ‘aman karım duymasın!’ hikâyesine tanıklık ederiz.

***

Son öyküde, patronlarının lüks bir otelde üç gece konaklamayla ödüllendirdiği saf taşra kurnazı Halid’in başına gelenler anlatılır. Konaklama iki kişi içindir, ama Halid’in iki de çocuğu vardır. Çocuklarını gizlice otele sokarken çevirdiği dolapları görürüz. Geceyarısı Halid’in 19 yaşındaki oğlu çok sevdiği bir futbolcunun otelin gece kulübüne geldiğini öğrenince, hiç bilmediği bir dünyaya dalar. Oğlunun yokluğunu fark eden Halid onun peşine düşer. Kocasıyla oğlunun odada olmadığını fark eden kadın da onları aramaya başlar.

Bu aslında Türkiye’de zamanında çok örneğini gördüğümüz bir yanlışlıklar komedisi. 1950’li yıllarda başlayan zoraki kentleşmenin kültürel etkileri nasıl sayısız Yeşilçam komedisine konu olmuşsa -özellikle ‘60-’70ler boyunca- Arabistan da benzer bir yolda ilerliyormuş gibi görünüyor.