Gericiliğe karşı çözüm: Direniş

Çocuklar için mücadele etmekten başka bir yol yok

ONURSAL ADIGÜZEL - CHP İstanbul Milletvekili

gericilige-karsi-cozum-direnis-213309-1.Günlerdir ülke ayakta. Kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla ülkenin vicdanlı insanları, ülkeyi yönetenlere, 18 yaşın altındaki herkesin çocuk olduğunu ve çocuk istismarının bir suç olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Ne acıdır ki, uluslararası kuruluşlar Türkiye’ye, çocuklara yönelik her türlü cinsel şiddetin suç olduğunu hatırlatıyor.

Ne utançtır ki, bu ülkenin kadınları, “Tecavüzü Meşrulaştırmayacağız!” diye sokaklara çıkıyor. Neden? Çünkü Türkiye’yi 14 yıldır yöneten iktidar partisi, bir gece yarısı ansızın Meclis’e getirdiği önerge ile çocuklara yönelik cinsel istismar faillerine “af” önerdi.

Hükümetin utanç önergesi, 60 yaşında bir adamın 13 yaşında tecavüz ettiği bir çocukla evlendiği takdirde affını öngörüyordu. Yani hükümetin iddia ettiğinin aksine, düzenleme mağdur olan çocukları kurtarmanın ötesinde, cinsel istismar suçlarında cezasızlığı getiriyordu.

Toplumsal muhalefetin çabaları ve gayretleri sayesinde, çocuk istismarı faillerinin, mağdurlarla evlendikleri takdirde cezadan muaf olmalarını sağlayan tasarıda şimdilik geri adım atıldı, ama çocuk evlilikleri içselleştirmiş bir zihniyet ile karşı karşıya olduğumuzu ve her an karşımıza yeni bir utanç önerisi ile gelebilecekleri ihtimalini düşündüğümüzde tehlikenin şimdilik bertaraf edildiğini söyleyebiliriz.

Tüm bu tasarı içinde dikkatlerden kaçan ve yıllardır çocuk istismarı ile mücadele eden sivil toplum örgütlerinin, ısrarla dile getirdiği bir diğer bir konu ise, TCK 103. Madde’de değişikliği öngören ve çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında ceza yaşını 12’ye indiren düzenlemeydi. İlgili komisyonda muhalefetin maddenin değiştirilmesi gerektiği şeklindeki ifadelerine, hükümetin ise daha sonra ilgili yasal bir düzenlemeye gidilebileceği şeklindeki açıklamalarına karşı, rıza yaşını 15’ten 12’ye indiren düzenleme geçen hafta Genel Kurul’da görüşüldü. Buna göre, 12 yaş altındaki cinsel istismar suçlarında ceza artırılmasına rağmen, rıza yaşının 15’ten 12’ye düşüren bu düzenleme, 13-14 yaşındaki çocukların kendi “rızaları” ile cinsel ilişkiye girebilecekleri iddiası erken yaşta ve zorla evliliklerin önünü açmakla kalmıyor, getirilen yeni yaş kademesi ile 13 yaşındaki bir çocuğun cinsel ilişkiye rızasının olabileceği iddiasını da meşrulaştırıyor.

Tasarı, şimdilik askıya alındı, ancak bu sürecin bize gösterdiği en önemli nokta, karşı karşıya olduğumuz zihniyettir.

Bu noktada, Adalet Bakanı’nın bu tasarıyı aklamak için sarf ettiği sözlere bakmak kâfi aslında. Sayın Bakan kendisine aktarılan bir erken ve zorla evliliği örnek olarak gösterirken, “Ben Sivas’ta bana anlatılan bir olayı söylüyorum: Bir hanımefendi geldi bana, bir çocuk var yanında epey büyümüş. Bir de hamile şu anda kendi durumu. Dedi ki: ‘Biz düğün yaptık. Düğünümüze ilçenin kaymakamı geldi, savcısı geldi, hâkimi geldi, karakol komutanı geldi. Sonra evlendik. Onlar bir de hediye taktılar” ifadelerini kullanarak bir suçu ve daha acısı çocuk yaşta evliliği teşvik eden karanlık bir zihniyeti deşifre etmiştir.

Sayın Bakan’ın bahsettiği o kamu görevlilerinin kim olduğunu da, bir çocuğun yasalara aykırı bir şekilde evlendirilmesine göz yuman söz konusu savcı, hâkim ya da komutan hakkında bir soruşturma başlatıp başlatmadığını da henüz bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa, o da bu suça çanak tutanların da onlara karşı oluşturulan koruma kalkanın da çocukların hak ve özgürlüklerini nefes alınmaz bir çembere dönüştürmeyi hedeflediğidir.
Tek gayesi çocuklara iyi bir dünya bırakmak olan Gündem Çocuk gibi derneklerin kapısına kilit vurulması da bundandır. Gündem Çocuk’u kapatarak, on binlerce çocuk gelini, istismara uğramış onlarca çocuğu, okula gitmek yerine tarlaya, sanayiye gitmek zorunda bırakılan ve sayıları 1 milyona dayanan çocuk işçiyi yok sayamazsınız. Okula devam edemeyen yüzbinlerce mülteci çocuk ile birlikte hak ihlallerine maruz kalan cezaevlerindeki çocukların, Doğu’da çatışma ortamında büyüyen, 4+4+4’ün okuldan koparıp eve hapsettiği, ikinci, üçüncü eş olmaya zorlanan on binlerce çocuğun eşit özgür ve evrensel hukuk kurallarına uygun şekilde, temel çocuk haklarını kullanabilecekleri bir dünyayı kurmak bizlerin görevidir.

Evrensel hukuku, insan haklarını hiçe sayan uygulamalara imza atarak, demokrasi treninden uzun zaman önce indiğini kanıtlayan iktidar ise, bu görevin ağırlığını taşıyamamaktadır.

“Birkaç öfkeli gencin” 10 Ekim sabahı patlattığı bombalar, onu bu hayattan kopardığında daha 9 yaşındaydı Veysel.

Kaçak olarak çalıştığı iş yerinde, daha hızlı çalışsın diye güvenlik sensörü kapatılmış pres makinesine başı sıkıştığında Ahmet 13 yaşındaydı.

Okulda üzerine lavabo düşerek hayatını kaybettiğinde Efe 6; evinin önünde babası ile birlikte “terörist” olduğu gerekçesiyle öldürüldüğünde Uğur 12 yaşındaydı.

Türkiye’nin çocukları için iyi bir sınav vermediği gerçeği, kaybettiğimiz her çocukla yüzümüze yeniden çarpıyor.

Evet, Türkiye çocuklarına iyi bakmıyor, ama tüm bunlara rağmen 45 günde biter derken 1 yıl yetmez denen OHAL’in hukuksuzluğuna hapsedilmek istenen yurdumun tüm çocukları için mücadele etmekten başka bir yol yok!

***

Gericiliğe karşı çözüm halkta

gericilige-karsi-cozum-direnis-213311-1.

ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU - Eski YARSAV Başkanı

Cinsel istismarla ilgili tasarının önce komisyona geri çekilmesi ardından da tartışmaya yol açan düzenlemenin, tasarıdan çıkarılması olumlu ancak yetersizdir.
Ortaya çıkan bu sonuç, doğrudan halkın zaferidir.

Halk, iktidar tarafından dayatılan gerici, yobaz, bağnaz uygulamalara tepki gösterip, dik durunca, iktidarın hiçbir şey yapamayacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Bu nedenle çare ve çözüm, hukuk ve demokrasi de, demokrasinin gereği olarak ta halktadır.

Halk, gericiliğe karşı koymuş ve laik hukuka sahip çıkmıştır.

Geri çekilen tasarı konusunda Adalet Bakanı'nın yaptığı açıklamalarda, bu çağdışı ve şeri düzenlemeyi yaşama geçirememenin sancısının ve bunu yaşama geçirmeye yönelik çağrının da yer aldığı görülmektedir ki, bu durum ayrıca dikkat çekicidir.

gericilige-karsi-cozum-direnis-213312-1.Adalet Bakanı, "yasanın izin verdiği yaştan önce evlenme" ifadesini kullanmakta, yine "yaş engeli nedeniyle evlenemedikleri için mağdur olanların, dertlerini daha iyi anlatarak, siyasi ve toplumsal destek sağlamaları gerektiğinden" söz edebilmektedir.

Tasarının geri çekildiğini açıklayan Adalet Bakanı'nın, bu açıklama sırasında kullandığı ifadelere bakınca özrünün kabahatinden daha büyük olduğu açıktır.

Bu açıklamalardan, tasarının isteyerek değil, halkın tepkisinin göğüslenemediği için geri çekildiği açıkça görülmektedir.

Bir Adalet Bakanı'nın, laik hukukça gözetilen yaş dikkate alınarak düzenlenen evlenme konusuna rağmen, bu yaştan önce söz konusu cinsel istismarları bile "evlenme" olarak nitelemesi, şeri bir söylem olup, utanç vericidir.
Bakan’ın kullandığı söylemi, attıkları bu adımın, toplumdaki laik ve çağdaş reflekse takıldığının, ancak bu amaçlarından vazgeçmediklerinin, siyasal ve toplumsal refleks ve destek arayışında olduklarının ve bunun için de çağrı yaptıklarının itirafı niteliğinde olup; tasarı ile yaptıkları da, çağdaşlığa ve laikliğe yönelen eylemli bir kalkışmadır.

Adalet Bakanı geri çekilen tasarıyı tekrar gündeme taşımak için siyasal destek aramak yerine, siyasal sorumluluğu gereği olarak derhal istifa etmeli, hükümet te gereğini yapmalıdır.
Bir kez daha çare ve çözümün halkta olduğu ve asla umutsuzluğa yer olmadığı görülmüştür.

Türkiye'nin dört bir köşesinden, ellerinde afiş, döviz, pankart, bayrak, flamalarla gelen kadın, erkek, genç, çocuk, TBMM'nin önünde polisin her türlü engeline rağmen, tepkilerini ortaya koymuştur.

Halk, TBMM kapısına kadar gelip, iktidarın gericiliğine karşı coşku içinde dışarda, sokakta tepkisini ortaya koyarken, parti başkanlarından bir tanesi bile bu tabloda TBMM dışına halkın içine çıkmamış, çıkamamıştır.
Bu da ibret verici bir tablodur.

Halktan, TBMM içine girmek isteyenlerin isimlerinin listelenip, TBMM giriş kapısına iletilmesi istenilmiş, bu yöntemle isimlerini yazdıranlar, ellerinden afiş, döviz, pankart, bayrak, flamalar alınarak TBMM içine sokulmuşlardır.
Ana muhalefet yönetiminin söz konusu ettiği bu yönteme, ana muhalefetten ve partiler içinden hiç kimse de karşı koymamıştır.

Polisin gerçekleştirmek için her türlü yola başvurduğu eylem kırıcılığı da adeta bu şekilde, az bir kitlenin ve de ellerindeki afiş, döviz, pankart, bayrak, flama olmadan, dışarıdaki coşkuyu da yansıtamayacak biçimde TBMM içine alınması ile gerçekleşmiştir.

Halk, TBMM içinde izleyici konumuna getirilip basın açıklaması yapıldığı için, sokakta, halkın coşkusu her yönüyle yaşanamamıştır.

Bu da şunu göstermiştir ki, sorun sadece iktidarda değildir.

Yine görülmüştür ki, sorunları aşmak için halk hazırdır ama muhalefetteki parti yönetimleri ve parti başkanları halkın içine çıkmaya hazır olduklarında, bu dayatmacı iktidarı defetmek için hiçbir engel kalmayacaktır.
O halde muhalefetteki parti yönetimleri artık iktidara değil, halka eşlik etmelidir.

Yenikapı'ya iktidarın ayağına giderek veya TBMM kapısı dışına çıkmayarak ya da halkı TBMM kapısı içine çekerek değil, bu kapı siyasetinden vazgeçip, kendileri halkın içine çıktıklarında, hiçbir sorun kalmayacağı görülecektir.

Çözüm ve çare halktadır.
Söylem değil eylem demek, eylem diyerek halkla beraber olup, bunu gerçekleştirmek, yarınlardaki çözümün tek adresidir.

***

Çocukları 12’den vurmak!

gericilige-karsi-cozum-direnis-213313-1.

SELEN DOĞAN - Gazeteci-Aktivist

Ceza Yasası’nda 2000 yılının ilk yarısında kadın örgütlerinin olağanüstü çabasıyla önemli değişiklikler yapıldı. O zaman yürürlükte olan yasanın kadınların yaşam hakkını korumaktan uzak maddelerine feminist hukukçu ve aktivistler toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların insan hakları çerçevesinde alternatifler geliştirdi, bunları benimsetmek için uzun ve zor bir mücadele yürüttü. Yenilenen Ceza Yasası’nda cinsel suçlara öngörülen cezalar ağırlaştırılmış, evlilik içi tecavüz suç sayılmış, namus bahaneli şiddet suçlarında ceza indirimine karşı önlemler alınmış ve daha birçok kazanım elde edilmişti. Kadın örgütleri yıllar süren mücadele sonucunda taleplerinin 30’unu kabul ettirip yasanın eşitlikçi bir anlayışla yenilenmesini mümkün kılmıştı. Yasa koyucuya kabul ettirilemeyen altı maddeden biri, 15-18 yaş arasındaki bireylerin karşılıklı rızaya dayalı cinsel ilişkisinin şikâyete bağlı olarak cezalandırılmamasıyla ilgiliydi. O gün bugündür rıza kavramı hak savunucuları ile yasa koyucu arasında sıkıntılı bir sarkaç gibi sallanıp duruyor. Kadınları kimlikleri ve bedenleriyle bir birey olarak göremeyip toplumun malı zanneden anlayış halen yasa ve uygulamalarda bu tutumunu sürdürüyor.

Geçen hafta da böyle oldu; 17 Kasım günü hükümet Ceza Yasası’nın 103. Maddesinde değişiklik öngören tasarıya ek bir önerge verdi. Kabul edilirse çocuk istismarcıları bu çocuklarla evlendiklerinde ceza almayacaklardı. Böylece egemenlerin uğrunda çocuk kurban etmekte sakınca görmediği ‘aile’ tesis edilmiş olacaktı. Aile propagandasını bir cihat çağrısı olarak sık sık masaya süren hükümet bir kez daha toplumsal cinsiyet eşitliğini, temel insan haklarının geliştirilmesini ve sosyal devletin yükümlülüklerini reddettiğini beyan ediyordu. Hükümete göre önergenin gerekçesi, çocuk yaşta resmi olmayan birliktelik kurdukları için eşi cinsel istismar suçundan hapiste olan kadınların/ailelerin mağduriyetlerini ortadan kaldırmaktı. Bir başka deyişle, kız çocuklara tecavüzü aklamak için evlilik bir çözüm olarak gündeme getiriliyordu. Hukuk bir kez daha, fail olan erkekleri mağdur olan kadınlara karşı koruyordu.

gericilige-karsi-cozum-direnis-213314-1.Ülkenin dört bir köşesinden ve başka birçok ülkeden binlerce kadın sokakta ve sosyal medyada örgütlenerek haklı tepkilerini haykırınca hükümet ek önergede geri adım attı. Dün sabah bu yeni düzenleme Adalet Komisyonu’na çekildi. Sayıları 130’u bulan kadın örgütlerinin yayımladığı ortak bildiride “Evliliğe cinsel istismar ve tecavüz suçunu aklayan bir hukuki statü tanınması kabul edilemez. Ayrıca bir tarafın mağdur diğerinin fail olarak adlandırıldığı bir ilişkinin evlilik olarak kabul edilemeyeceği de ortadadır” denmişti. Rızayı 12 yaşa indiren yasa tasarısı geri çekilmedi, bütün tehlikesiyle, oylanacak torba yasa içindeki yerini korudu. Ortak bildiri her ikisinin de tamamen çekilmesi çağrısını içeriyordu.

Türkiye’nin 1989’da taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi imzalayarak 18 yaşın altındaki her bireyin çocuk olduğunu kağıt üzerinde garanti altına alan Türkiye, çocuklarına etmediğini bırakmayarak sözleşmeyi delik deşik etti. Türkiye’nin ilk imzacısı olmakla övündüğü, erken ve zorla evlendirmenin yasalarda suç olarak düzenlenmesini söyleyen İstanbul Sözleşmesi de ironik biçimde ihlal ediliyor. 18 yaşını doldurmamış kişileri ‘çocuk’ olarak tanımlayan Ceza Yasası çocukların yaşam hakkını ve insan onurunu yetişkinlerin insafına bırakarak kendisiyle çelişiyor. Reşit olma yaşının altındaki çocuk bireylerin rızası, ailelerinin onayı ve bir evliliğin gerçekleşmesi durumunda cezasızlık öngören önerge şimdilik ilgili komisyona geri çekildi ama istismar kültürünü bu ülkenin genlerinden çekip alacak bir politika yok. İkiyüzlü ahlakıyla bir yandan en değerli varlığımız çocuklar derken diğer yandan kız çocuklarından kurtulmak için her ihlali ve ihmali gelenekleştirip meşruiyet kazandıran bir toplum kesimi var. Bir namus yükü olarak kız çocukların bedenini babanın denetiminden kocanın kontrolüne aktarmak için insanüstü çaba harcıyorlar. Erken evlilikleri, yani yasallaştırmaya çalıştıkları duygusal, ticari ve cinsel sömürüyü, normal ve kabul edilebilir sayıyor, tüm toplumu buna inandırmaya çalışıyorlar. Bu meşru zemin elbette ki suçu işleyenleri aklarken yeni ihlallere de kapı açıyor.

Kadınlar bütün bunlara dur demese ne olur? Cezasızlık kültürü pekişir. Sistematik istismar, tecavüz ve her türlü taciz yapanın yanına kalır. Kadınlara karşı işlenmiş suçlarda her zaman bir af beklentisi olur ve bu da caydırıcılığı ortadan kaldırır. Ortada cezalandırılacak bir fail olmayınca kurban/mağdur suçlanır; "Çocuğuna sahip çıksaydın", "Çocuk oraya gitmeseydi", "Şunu giymeseydi", "Bunu yapmasaydı"... Çocuk yaşta evlendirmeler ve buna bağlı olarak ev içi şiddet, kadın ve çocuk sağlığı sorunları, evlilik içi tecavüz, ensest, kadın cinayetleri, çokkarılılık artar. Kız çocuklar küçük yaşlarda zaten kendilerinden büyük kişilerle evlendiriliyordu, yaş sınırının belirtilmediği yeni düzenlemelerde fail ile mağdur arasında 30, 40 yaş bile olabilir. Kadınlar ayağa kalkıp sokağa çıkmasa kız çocukların 12 yaşından itibaren cinsel saldırıya ve zorla evlilik şiddetine maruz bırakılmasının yasal zemini hazır! 2004 yılında Ceza Yasası değişikliği sürecinde kadın örgütlerinin çabasıyla değiştirilen “mağdurun tecavüzcü ile evlendirilmesi durumunda failin affedilmesi” her an geri gelebilir.

Bu önergenin değil Meclis’ten geçmesi, Meclis’e gelmesi bile 2017 ve sonrasında hükümet politikasının her manada “tamamen” kadınsız, hatta kadın düşmanı olacağının “müjdesi.” Kadınlara karşı işlenmiş suçlarda cezasızlığın ne kadar ileri demokratik bir kültür olduğunun da güncel bir örneği.