Gezi Davası’nda 18’er yıl hapis cezasına çarptırılan Gezi tutukluları, cezaevindeki ikinci yıllarını geride bıraktı. Avukatları, “Keyfi, hukuka aykırı ve eziyet niteliğindeki sürecin artık son bulması gerekiyor” dedi.

Gezi iki yıldır tutsak
Gezi Direnişi’nde yurttaşlar iktidarın baskı, talan, yasak politikalarına karşı mücadele etmişti. (Fotoğraf: Depo Photos)

Deniz GÜNGÖR

Gezi Parkı Direnişi’den yıllar sonra açılan davaların ardından birçok kişiye haksız ve hukuksuz şekilde cezalar yağdırıldı.

Gezi tutukluları Tayfun Kahraman, Milletvekili Can Atalay, Mine Özerden ve Çiğdem Mater, hukuksuz bir şekilde tutuldukları cezaevindeki ikinci yıllarını geride bıraktı.

Gezi Direnişi’nin ardından açılan davalar sonucu “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek” iddiasıyla Atalay, Kahraman, Özerden ve Mater hakkında 18’er yıl hapis cezası verildi. 2017’de tutuklanan hak savunucusu Osman Kavala’nın tutukluluk süresi ise 8’inci yılını doldurmak üzere.

TANIK SORGULANMADI

Tayfun KAHRAMAN

Yöneltilen suçlama: Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek

Baskı biçimi: Yargılama: (Ceza davası) / Tutuklama / Hapis cezası

• Hakkında açılan iki ayrı soruşturma takipsizlikle sonuçlandı. Düzenlenen yeni iddianameden yargılanıp beraat etmesine karşın istinaf mahkemesi beraat kararını bozdu.

• Adil yargılanma, silahların eşitliği ilkesi, çelişmeli yargılama ilkesi, gerekçeli karar hakkı ihlal edildi.

• Suçun şahsiliği ilkesi gereğince iddia makamı, yerel mahkeme ve Yargıtay’dan tek bir satır gerekçe verilmedi, Kahraman’ın eylemi somutlaştırılmadı.

• Savunmanın sunduğu deliller mahkemece değerlendirilmedi.

• Kararda gerekçe sunulan tanığın beyannamelerine karşın tanığın sorgulanmasına izin verilmedi.

• Kahraman’a soru sorma hakkı sağlanmadı.

EZİYET NİTELİĞİNDE BİR SÜREÇ

Avukat Yiğit ACAR / Avukat Cansu ÇİFÇİ - Kahraman’ın avukatları

Gezi, Taksim ile başlayıp ülkemizin demokratik hak arayışı tamamında adına “Kentime, yeşilime dokunma” diyenlerin yani halkımızın sesiydi. Geziyle beraber şehrin, doğanın, çevrenin, haklarımızın korunması için en meşru talepler kamuoyunun vicdanında oluştuktan sonra hepimiz adına bu talepleri hükümete, bizatihi dönemin Başbakanı Erdoğan’a arz eden ve uzlaştırmacı rolünde bulunan meslek odası başkanlarından biriydi Tayfun Kahraman. Aslında Anayasa’nın emrettiği görevi yaptığı için 18 yıl hapis cezası almış tek sanık Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman’dır.

En baştan beri kendisine yönetilen bu akıl almaz, bilim dışı, soyut olan “hükümete karşı darbe teşebbüsü” isnadına karşı yargılamaların tüm aşamalarında kendisini anlatmak zorunda kalan ve esasen Anayasal görevini yapmış bir şehir plancısı, bir öğretim üyesi olan Tayfun tam iki yıldır cezaevinde. Ailesinden, özgürlüğünden, mesleğinden, İstanbul’a sunabileceği hizmetlerinden, öğrencilerinden ayrı kaldığı 2 yıllık haksız tutukluluğu rağmen hala Türk adaletine olan inancını korumakta. Tıpkı ilk gün söylediğimiz gibi, hak mücadelesini yürüten Tayfun için, ülkemiz ve haksızlığa uğramış tüm dostlarımız için keyfi, hukuka aykırı ve eziyet niteliğindeki sürecin artık Anayasa Mahkemesi’nin vereceği ihlal kararıyla son bulması en acil talebimizdir.

FİLMİ DÜŞÜNMESİ SUÇ!

Çiğdem MATER
Yöneltilen suçlama:
Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek
Baskı biçimi: 
Gözaltı / Yurtdışı yasağı / Yargılama / Tutuklama / Hapis Cezası

• Gezi Direnişi hakkındaki bir belgesel çekmeyi düşünmesi üzerine belgesele ilişkin yapılan görüşmeler suçlamaya ve tutukluluk kararına dayanak yapıldı.

• Mater’in İzmir’de bulunduğu tarihlerde Garaj İstanbul’da yapılan bir toplantıya “katıldığı” mahkeme heyeti tarafından kabul edildi.

• Telefon görüşmeleri suçlamalara ‘kanıt’ olarak gösterildi.

• Mahkeme, Gezi Direnişi sırasında yapılması planlanan ancak yapılmayan bir açıklamayı Mater’in hazırladığını iddia etti.

• Adil yargılanma hakkı ihlal edildi.

• Kanunsuz Suç ve Ceza olmayacağı ilkesi ihlal edildi.

• “Kaçma şüphesi” iddiasıyla tutuklandı.

MASUM OLDUKLARINI BİLİYORUZ

Avukat Hürrem SÖNMEZ - Mater’in avukatı

Çiğdem benim hem arkadaşım hem müvekkilim, birlikte bir yol yürüdük ve ne yazık ki bildiğimiz bütün hukuki ilke ve güvencelerin yerle bir edildiği bir yargılama süreci yaşadık. Yerel mahkeme kararı da o kararı onayan istinaf ve Yargıtay hükümleri de tutarlılık, mantık, maddi hakikate uygunluk, ispat, gerekçe gibi olmazsa olmaz unsurlardan yoksunken onun 2 yıldır bu şekilde cezaevinde olması elbette benim için çok ağır, dostu ve avukatı olarak.

Toplum olarak hukuka ve adalete olan inancın tamamen çöktüğü bir süreç yaşadık, yaşıyoruz. Beğenmediğimiz, yeterince özgürlükçü olmadığı için eleştirdiğimiz Anayasal düzeni arar hâle geldik. Bu sadece Çiğdem'in, Mine'nin, içerdekilerin veya onları savunan bizlerin meselesi değil, bu ülkede yaşayan herkesin meselesi.

Öte yandan Çiğdem gibi parlak, üretken ve yetenekli bir insanın çok iyi filmler, belgeseller yapabilecekken hapiste olması sadece ona ve sevenlerine değil bu ülkeye de çok büyük kötülük. Bu söylediğim elbette haksız yere tutulan herkes için geçerli. Örgütlü bir kötülük ve keyfilikle karşı karşıya olmamıza rağmen bu adaletsizliğin bir noktada sona ereceğine inanmaya devam ediyorum, çünkü onların masum olduğunu biliyoruz, sadece biz değil haklarında bu kararları verenler de gayet iyi biliyorlar.  Onların özgürlüğüne kavuşması ve bu ülkede adalete olan inancın yeniden tesisi için de her yerde ve her koşulda hakikati savunmaya devam edeceğiz.

KARARLAR UYGULANMADI

Can ATALAY
Yöneltilen suçlama: Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek
Baskı biçimi: Gözaltı / Yurtdışı yasağı / Yargılama / Tutuklama / Hapis Cezası

• Yargılanıp beraat etmesine karşın istinaf mahkemesi beraat kararını bozdu. Bozma sonrasında hakkında yurtdışı yasağı kondu.

• Adil yargılanma hakkı ihlal edildi.

• Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay Milletvekili seçilmesine karşın tahliye edilmedi.

• Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ihlal edildi.

• Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edildi.

• Anayasa Mahkemesi (AYM) “yargılamada durma kararı verilmesi ve tahliye edilmesi gerektiğine” hükmetti. Yargıtay, AYM kararına “uyulmaması”na karar verdi.

• Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edildi.

• Atalay’ın milletvekilliği TBMM’de okunan karar ile düşürüldü.

ANAYASAL DÜZENE İHTİYAÇ VAR

Avukat Deniz ÖZEN - Atalay’ın avukatı

Tüm yargılama süreci boyunca, tek bir duruşmayı dahi kaçırmamış arkadaşlarımızın bir oldubittiyle “kaçma şüphesi” adı altında tutuklanarak cezaevine gönderilmelerinin üzerinden iki yıl, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı jet hızıyla onaması üzerinden ise 7 ay geçti. Gezi sanıklarından, 14 Mayıs’ta Hatay milletvekili seçilen Can Atalay ise Türkiye tarihinde örneği görülmemiş bir biçimde emredici mahkeme kararları uygulanmaksızın hapishanede tutuluyor.

Delil diye önümüze konulan belgelerde sahte delil üretmekten yargılanan Fethullahçı hâkim ve savcıların imzaları olduğunu, Gezi Davası’nda mahkûmiyet hükmünü veren heyette oy çokluğunu sağlayan iki hâkimden birinin AKP milletvekili aday adayı olduğunu hatırlamak dahi Gezi Davası’nda verilen kararın ne kadar “hukuki” olduğunu ortaya koyuyor. Gezi gibi, demokratik, barışçıl ve meşru eylemlerin faturası, hukuk ayaklar altına alınarak sanıklara kesildi. Oysa biz biliyoruz ki, ne kadar aranırsa aransın Gezi’den suç çıkmaz, çıkmayacak.

İki yıldır aynı şeyleri tekrarlıyor, aynı talebi yineliyoruz. “Siyasi formüllere” değil Anayasal düzene ihtiyacımız var. Talebimiz net, talebimiz açık: mevcut Anayasa’nın uygulanmasını, Anayasal düzene saygı gösterilmesini talep ediyoruz.

İHBAR VAR, TESPİT YOK

Mine ÖZERDEN
Yöneltilen suçlama: Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek
Baskı biçimi: Yurtdışı yasağı / Yargılama (Ceza davası) / Tutuklama / Hapis Cezası

• İstinaf mahkemesinin beraat kararını bozmasının ardından hakkında yurtdışı yasağı getirildi.

• Gezi Davası’na “bir ihbar” sonucu dahil edildi. İddialar araştırıldı ve raporda “iddialarla ilgili tespit yapılamadığı” belirtildi.

• Hakkında alınmamış bir dinleme kararına karşın telefon konuşmaları suçlamalarda “delil” olarak gösterildi.

• İhbarcının iddiasının doğru olmadığını kanıtlayan rapor, mahkemede olmasına rağmen hiçbir lehe delilve savunma argümanı dikkate almadı.

• Adil yargılanma hakkı ihlal edildi.

• Gezi Direnişi sırasında İstanbul’da bulunmayan Özerden, "toplantılara katılmak, şiddet içeren eylemlerde bulunmak" iddiasıyla suçlandı.

SAVUNMA DEVRE DIŞI BIRAKILDI

Avukat Duygu KÖKSAL - Özerden’in avukatı

Bu yargılama sürecinde başta hukuka aykırı delillerin mahkûmiyet kararına doğrudan dayanak yapılması olmak üzere, savunmalarımıza hiçbir aşamada cevap verilmeden, hiçbir delil dikkate alınmadan peşin kabulle bir infaz gerçekleşti. Yargıtay’ın tüm bu hususlara ilişkin yerleşik içtihadı, ayrımcı biçimde bu dosyada uygulanmamış ve mahkûmiyet kararı onanmıştır. Adeta tüm sanıkların peşinen tek bir potada eritilerek savunmaya hiçbir şekilde kulak verilmemesi, suç teşkil eden delil olmadan Anayasal güvence altında olan ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullanmak dışında suç teşkil eden davranışı olmayan insanların kafkaesk (tehdit edici) bir yargılamadır. Bu yargılama ile bir anda kendilerini cezaevinde bulması ülkedeki her bir birey açısından hukuk güvenliğini tehdit eden bir durumdur.

Dolayısıyla Mine Özerden’in hiçbiri delil olmadan 18 yıla mahkûm edilmesi hukukla ve mantıkla açıklanabilen bir durum değildir. Bu karara giden süreçte savunma devre dışı bırakılmış ve Anayasal haklarını kullanan her bir birey için bu yargılama caydırıcı etki oluşturmuştur. Bir hukuk devletinde Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanması kural olmalıdır, ceza muhakemesi ilkeleri herkese ayni şekilde istisnasız uygulanmalıdır. Hukukun üstünlüğünden bahsediyorsak önce bu davadaki hak ihlalleri üzerinden bir özeleştiri yapılmalıdır.