Nagehan Kruç Şeremet’in yeni kitapı ‘Kerpiç Reçeli’ çıktı. Şeremet, kitabına ilişkin “Aileme duyduğum derin özlemle zaten bilinçaltımda bulunan göç olgusu uykusundan uyandı. Onlara tekrar kavuşacağım umuduyla bütünleşti.” dedi.

Göç uykudan uyandı, Kerpiç Reçeli çıktı
Nagehan Kruç Şeremet (Fotoğraf: BirGün)

Yunis ALAÇAM

Yazar Nagehan Kruç Şeremet’in büyüklerinden işittiği anıları kurgulayarak kaleme aldığı Kerpiç Reçeli adlı roman, okurlarla buluştu. Geçmiş-şimdi-gelecek üçgeninde reçel kavanozlarından ortak hafızamızın derinliklerine süzülen gerçek bir hayat hikâyesi olarak öne çıkıyor. Kerpiç Reçeli’ni yazma fikrinin nasıl ortaya çıktığını sorduğumuz Şeremet, “Pandemi sürecinde ailemin farklı bir ilde olması sebebiyle onlara duyduğum derin özlemle zaten bilinçaltımda bulunan göç olgusu uykusundan uyandı. Onlara tekrar kavuşacağım umuduyla bütünleşti ve Kerpiç Reçeli ortaya çıktı.” dedi.

KERPİÇ REÇELİ

Nagehan Kruç Şeremet

Destek Yayınları, 2023

Kerpiç Reçeli’ni ana karakteri Ender’den dinliyoruz tüm hikayeyi. Ender’in mutsuzluk ve umut dolu ikilem arasındaki hikayesi. Seremet, kitabın ana karakterini yaratırken neyden yola çıktığını şöyle anlattı: “Ender hayata yenik başlamış bir karakteri bizlere duyumsatıyor. Ender’e umut etmek etrafınca küçük yaşlarında aşılanıyor. Kırmızı Ay, buna örnek bir bölümdür. Ender, annesine kavuşacağı günü yani Kırmızı Ay’ı umutla beklemekten kendini alamaz. Bu onun karakterinde bir travma yaratırken aslında farkında olmadan bir yaşam amacı halini almıştır. Ömrünün sonuna kadar umudunu kaybetmeden yaşama gayreti verir. Kitabın ana karakteri babaannemin Türkiye sınırlarına annesiz bir yaşamla attığı adım itibarıyla kendini tanıtıyor. Bu onun yaşamında daha büyük kayıplarla ve kaybetme tehdidiyle yüzleşmesine sebep oluyor. Hayatına giren kötü insanlardan yediği çelmeler iyiliğe karşı olan inancını öldürse de onu düştüğü yerden kaldıran kimselerce iyiye olan inancı yeniden yükseliyor. Bir zaman sonra kötülükle baş etmesinde en mühim gücün yine kendisi olduğunu fark ediyor. O vakit artık kalbi çelikten zırh giymiş bir kadın halini alıyor ve asıl mücadelesine başlıyor. 1960’lı yıllarda kadın olmak ve çalışmak zorunda kalmak, erkek bir düşmanla verilen savaş, insanın en zayıf yönü olan evlatla sınanmak yani her şey Ender’in umutla yaşamasına daha da destek konumu alıyor. Kısaca kitabın sonunda belirttiğim gibi, Ender, kurtla kıyamete kalıyor.”

Göçmen bir ailede büyüyen Şeremet, babaannesiyle yaşadığı anılardan yola çıkarak yazdı. Bu anıları romanlaştırma fikrinin nasıl ortaya çıktığını sorduk. Şeremet ise şöyle cevapladı: “Bir sınırı hayaller, yarınlar ve umutlarla aşarken adım atılan her nokta gelecek kaygısına basıyor. Kaygıların en büyük panzehri geleceğe duyulan inançtır. Bu anıları romanlaştırmadan önce şüphesiz bir çınarın hayatına şahit oldum. Yaşadığı tüm anıları ve hisleri hemen altında yeşeren fidana aktarmaya çalışan bir ağaçtan bahsediyorum. O fidan bir gün kendine inandı ve dallarından sürgün verdi. Kendine devamlı aktarılan bir yaşamı toprağından özümsedi ve ulaştırabileceği her noktaya aktarmak istedi. Bu bir sorumluluk olarak kodlandı. Dallarına ve gölgesinde soluklanmak isteyen okura taşıyabildiği her mevsimi yaşatmak istiyor. Tabii ki geleceğe olan inancı hiç yitirmeden yani umut ederek.”