Son Mersin saldırısı her kesimden tepkiyle karşılandı. Bu saldırı HDP, müttefikleriyle Emek ve Özgürlük İttifakı bildirgesini açıkladıktan hemen sonra yapıldı. HDP tabii ki saldırıyı kınadı. PKK’nin “düşman diliyle kınanması ancak sindirilmişlikle ifade edilebilir” şeklindeki açıklaması ardından “‘mahallenin sinmişi’ olarak yaftalanmayı göze alıyorum” diyen Selahattin Demirtaş’ın da verdiği mesajla adeta PKK’ye (örtülü) rest çektiği söylendi. Ama PKK o intihar saldırısıyla HDP’nin demokratik, parlamenter siyaset vurgusunu geçersiz kılacak yönde bir adım daha atmış oldu bile. Ve Saraylılara gün doğdu. Üstelik HDP’den çok CHP’yi hedef tahtasına oturtma yarışına giriştiler. Ve elbette “süfli” bir siyasetten başka bir şey değildi söyledikleri.

Çünkü süfli (adi, aşağılık, bayağı) olabilmek, insanlık mertebesi altında olmayı gerektirir. Tabii ki “Sırf daha iyi arabaya binmek, sırf daha yeni telefon alabilmek, sırf daha çok konsere gidebilmek” kesinlikle süfli hevesler sayılamaz. Bunları biz biliyoruz ama bilmeyenleri inandırıyorlar, zaten onlar için gerekli ve yeterli olan da bu kadar.

***

Ahmet Hakan’ın Saray memurluğu onaylanarak aslında bir kez daha madara edildiği TV söyleşisinde, bakanlarda değişiklik olup olmayacağı sorusuna verilen cevap da ibretlikti: “Şurada seçime 8 ay kaldı. 8 ay içinde bu tür bir şeyi yapmak, İŞLETMECİLİK açısından da yöneticilik açısından da sağlıklı bir şey olmasa gerek.” Seçim filan derken bizleri işlettiklerini, ülkenin de zaten işletmecilik anlayışıyla yönetildiğini, bu kez bizzat kendilerinden duymuş olduk.

***

Hal böyle olunca, bizleri işletenler arasında önde gelen Bakan Nebati’nin sözleri de kayda geçti: “Neo-klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heteredoks yaklaşım, nöro ekonomi gibi alanların etkisiyle daha fazla önem kazanmaktadır.”

Görüldüğü üzere gidişat her geçen gün grotesk bir piyes haline de gelmektedir. Yani? Kaba gülünçlüklerden yararlanan, karşıt görüntüleri, bağdaşmaz durumları şaşırtıcı biçimde birleştiren güldürü biçimi! Ama güldürmüyorlar işte. Zaten niyetleri de güldürmek değil. Çünkü faşizm güldürmez. “Grotesk faşizm”, bir oksimorondur, zıt anlamlı iki kelimedir.

Söylediklerine bazen sinirden gülüyor olsak da onları defetmek için direnmekten başka çaremiz yok. Çünkü direnmek şimdi hayata devam edebilmekten başka bir şey değildir. Peki, nasıl ve kiminle direnmek? Direniyoruz derken birleşebiliyorsak, işte bu direniştir. Çünkü apaçık şekilde karşımızda birleşik bir güç var. Saraylılar, AKP-MHP koalisyonuyla, tarikatlarıyla ve diğer cümle karanlık odaklarla birleştiler. Toplumsal muhalefet için birleşmek artık bir mecburiyet.

***

Cübbeli Ahmet bıkıp usanmadan iç savaş ihtimalinden söz ediyor. PKK dehşet uyandıran gelişmelere yine damgasını vuruyor. Yani toplumun sinir uçlarına basılıyor. Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanı, Afyonspor-Amedspor maçı öncesinde “Gerçekten Afyon’un kazanma ihtiyacı var. Geri kalanı bize bırakın. Hele hele Mersin’de yaşadığımız o terör eyleminden sonra gönlümden geçeni söylüyorum: Şöyle bir 5-0 eze eze yenerseniz, buradan onları göndeririz" demişti. Sonuçta iki takım da birbirini “ezmedi” ve maç 1-1 berabere bitti, adeta Kürt-Türk kardeşliğinin bir nişanesi! Şunu da bilelim yeter: Yalnız bırakılmadıkça Demirtaş’ın duruşu da hiç boşa gitmeyecek. Tarihten ders almayanlar, Haziran-Kasım 2015 sürecinin tekrar yaşatılması girişimine sessiz kalanlar olacaklardır.

***

İşletmecilerin yönetmeye değil sadece para ve seçim kazanmaya çalıştığı bir ülkede enflasyon yoksulları eziyor. Ezilmek değil, insan gibi yaşamak isteyenlere “süfli” deniyor. Öyleyse ezmek için değil ezilmemek için birleşmek, hepimizin gündelik, sıradan bir çabası haline gelmelidir. Şimdi sokakta selam verdiğimizin, aynı mahallede yaşadıklarımızın, aynı işyerinde çalıştıklarımızın, aynı okulda derse girdiklerimizin, yani tek kaygıları yaşamaya devam etmek olanların birleşerek “yaşama hakkından vazgeçmemeleri” uğruna, Saray rejiminden mutlak kurtulmak gerektiği öncelikli ortak program olmalıdır. Yaşama hakkımızı onlar kabul etmiyor. Ama biz yeniden kazanacağız.

Eğer köşeye sıkışmış kedinin bile üzerinize sıçradığı bir dünyada, bir kedi kadar sıçrama yapamazsak, derler ki, o zaman ezilmeyi hak ettiniz!