Sanki bir şeyler eksik. Yapmam gereken bir şeyler varmış da yapmamışım gibi bir his var içimde. Evden her ayrıldıktan sonra “Acaba ütünün fişini çektim mi, ocağı kapadım mı?” türünden düşüncelere eşlik eden duyguya pek benzemiyor. Takıntılarımız, mevcut şeylerin düzeniyle ilgilidir, şeyleri kontrol altında tutmak, kaosa rağmen evin düzenini sürdürebilmek. Halbuki hissettiğim eksiklik duygusu mevcut düzenle değil, aksine henüz mevcut olmayan bir şeylerle ilgili; bir şeyler eksik. Bütününü arayan bir parçanın, parçalar arasında sürdürdüğü bitimsiz çabanın burukluğu var içimde; hayal kırıklıklarının tortusu. Hayaller kırılmaya teşnedir, fakat bütüne ancak hayallerle ulaşılabilir. Hayaller yola çıkartır insanı, hayaller yazdırır. Başka dünyalar hayallerle inşa edilir. Ve hayallerinizi bir fidan gibi defalarca kırmışlarsa sonunda kuruyabilirler. Ve bu sizin felaketiniz olur, mevcut şeylerin düzenine gömülürsünüz. Anlatılanların aksine felaket bir düzenin yıkılması değil. Felaket, bir düzenin içine kapatılmak ve düzenin şeyleriyle birlikte çürümeye mahkûm olmaktır. Hayalleri kuruyan bir parça, evin düzenini takıntı haline getirir. Ev, eşyaların belirli bir düzene göre yerleştirildiği salt bir mekâna dönüşür. Oysa zaman da vardır ve şeyler zamanla çürür. İşte o zaman evi terk etmesi gerekir, yola çıkmanın vakti gelmiştir. Ama hayalleri kurumuştur, yola çıkacak gücü bulamaz kendinde.

***

İmgelem ya da hayal gücü, mevcut şeyler düzeninden kaçabilme yeteneğidir. İnsanın hayali kurumaya görsün, kaçacak delik bulamaz. Fakat hep bir eksiklik duygusu vardır içinde. Bu duyguyu eşyaların düzeniyle giderir: Bu eşyayı evin şu köşesine mi yerleştirsem yoksa bu köşesine mi? Hayallerden yoksun kalmak ağırlaştırır; verili olanın sınırlarını aşacak ve kendi mekânını yaratacak güçten yoksun bırakır insanı. Verili olmayan şeylere ancak hayaller ulaştırabilir ve henüz mevcut olmayan bir dünyayı ancak hayaller mümkün kılabilir. Hayal gücü asla evde oturmaz, hep yoldadır. Rastladığı formları birbirleriyle birleştirir ve kurumuş hayallerin tahayyül edemeyeceği tuhaf biçimler yaratabilir. Mesela insan ile atı birleştirir, Kentaurus’u icat edebilir. Müthiş bir yaratıktır Kentaurus; insan deseniz insan değil, at deseniz at değil. Bir zamanlar bu topraklarda at-insanlar yaşardı. Hayalleri kuruttular, at ile insan birbirinden ayrıldı ve ayrı ayrı mekânlara kapattılar. İnsan kapatıldığı mekânda çürüyor şimdi, atlar da keza aynı kaderi paylaşıyor. Hayalleriniz yeniden yeşerebilir ve insanı başka formlarla birleştirebilir ve kendinize yeni biçimler ve mekânlar yaratabilirsiniz.

***

Bir zamanlar apayrı türleri birbirleriyle birleştiren hayal gücü, hayalleri kuruyanlara çok fazla gelebilir. O halde insanı insan ile birleştirmeye ne dersiniz? İnsanları da sanki ayrı türlermiş gibi birbirinden koparıp ayrıştırdılar. Mesela Kürtlerle Türkleri birleştirmeyi deneyin. Denediler, hep yenildiler. Olsun yine deneyelim, yine yenilelim. Daha iyi yenilelim. Yeter ki hayallerimiz kurumasın. Despotik bir iktidar için hayal gücü, kurutulması gereken bataklıktır; iktidarını yıkacak ejderhaları ancak hayal gücü yaratabilir. Hayal gücü o kadar kurumuş ki artık mahsul vermiyor; gücü, insanı insan ile birleştirmeye bile yetmiyor. Hayallerinizi artık iktidar belirliyor, neyi neyle birleştireceğinize o karar veriyor. İktidarların hayalleriyle ve hayallerinde yaşıyoruz, onlar hayal kuruyor ve biz hayaller arasından hayal seçiyoruz. Yine bir hayal mevsimi yaklaşıyor ve yeni bir hayal seçeceğimiz için çok heyecanlıyız. Tek istediğimiz, iktidarın kâbus gibi üzerimize çöken hayallerinden kurtulmak ve özgürleşmek. Özgürleşmeyi bile iktidarlar tasarlıyor. Kurmacalarındaki hayal mahsulü karakterleriz.

Eksik olan, hayal gücü; parçaları birleştirmeyi, bütüne ulaşmayı beceremiyoruz. Hayal kuramayan parçalar, despotun hayallerine boyun eğmek zorunda kalır. “Araştırmayı sürdürmeliyiz! Bütünü değil, parçaları bulduk. Henüz nihai güçten yoksunuz, çünkü: Halk bizimle değil” (Paul Klee). Halk biziz ama halk bizimle değil, çok tuhaf değil mi? Zira halk ele geçirildi, iktidarlar tarafından temsil ediliyor. Sırf bu yüzden teatrokrasinin seyirci koltuklarında iktidarların hayallerini yaşamak zorunda kalıyoruz.