Hamas ile İsrail arasındaki çatışma Hizbullah’ı zor bir konuma koyuyor çünkü müttefikine destek olmak istiyor. Taraflar savaştan kaçınmak istese de, birinin olayları kızıştırma ihtimali var. Dengeyi değiştiren Gazze’de yaşananlar olabilir.

Hizbullah savaşa girecek mi?

Nicholas Frakes

Hamas’ın Gazze’den İsrail’e düzenlediği 7 Ekim saldırıları sonrasında, Kassam Tugayı başındaki Muhammed Deif diğer ülkelere ve farklı silahlı gruplara “İsrail ile savaşma” çağrısı yaptı.

Çağrısında, “İşgali bitirmenin vakti geldi. Müslüman ve Arap uluslara, Filistin sınırlarına ilerleme çağrısı yapıyoruz” dedi. Bu çağrılara karşın Hizbullah’ın çatışmaya girmeye pek istekli olmadığı anlaşılıyor.

Hizbullah geçen cumartesi günü yaptığı açıklamada “Lübnan’daki İslami Direniş, Filistin sahnesindeki kritik gelişmeleri yakından takip ediyor ve sahadaki koşulları dikkatle inceliyor” cümlelerine yer verdi. 

Ertesi gün çatışmalar daha da alevlendi ve Hizbullah ile İsrail kuvvetleri karşılıklı füze saldırılarında bulundular. Hizbullah Yönetim Konseyi başındaki Haşim Safiyuddin, düzenledikleri saldırıyı Filistinlilere verilen bir “selam” ve İsraillilere verilen bir “mesaj” olarak tarif etti.

O günden bu yana güney Lübnan topraklarındaki Hizbullah ve Filistinli direnişçiler İsrail ile gündelik çatışmalara giriyorlar. Fakat çatışmanın dozu henüz “topyekün savaş” düzeyine ulaşmış değil.

Atlantik Konseyi’nin Refik Hariri Merkezi’nde araştırmacı olarak çalışan Nicholas Blanford’a göre, bu anlık çatışmalar Hizbullah’ın geniş stratejisinin bir parçası. Çatışmalar, kitlesel yıkım ve şiddet içermese de İsrail üzerinde baskı kurmayı amaçlıyor.

SINIRLI KARŞILIK

Blanford bu dengeyi, “Hizbullah mavi hat boyunca çatışmanın düzeyini belli bir yerde tutmaya çalışıyor. O düzey geçilirse İsrail ‘Bu kadar yeter, Hizbullah’a karşı savaşmak üzere ikinci cepheyi açıyoruz’ diyebilir” şeklinde açıklıyor.

“Bu eşik geçilmediği müddetçe Hizbullah’ın önünde birçok stratejik seçenek bulunuyor. Lübnan-Suriye sınırında etkin olabilir ya da sınırın diğer tarafında Filistinlilerin örgütlenmesine destek olabilir.”

8 Ekim’den bu yana Lübnan-İsrail sınırında gündelik çatışmalar yaşanıyor ve Hizbullah ya da Filistinliler, İsrail ile çatışmalara giriyor.

Hamas ile İsrail arasındaki çatışmalar Hizbullah’ı zor bir konuma koyuyor çünkü Hizbullah müttefikine destek olmak istiyor. Buna rağmen “savaş çıkarmak” ne kendi çıkarları ile ne de İran’ın çıkarları ile örtüşüyor.

Blanford mevcut dengeyi şöyle açıklıyor: “Hizbullah, İran için çok önemli bir sınırötesi kuvveti. Böyle bir yapıyı İsrail ile anlamsız bir savaşa girerek harcamak istemeyeceklerdir. Bir gün birileri İran’ın nükleer tesislerine saldırmaya ya da rejimi devirmeye karar verirse diye, Hizbullah’ı bu gibi zor günlere saklamak isteyecektir.”

“Fakat” diyor, “Hizbullah kenara çekilip eli kolu bağlı oturamaz. Hele ki İsrail’e karşı tek cephe olma çağrılarından sonra.”

Bu yüzden Hizbullah’ın mevcut stratejisi “savaşta kısıtlı rol oynamak, ama çatışmaların dozunu düşük tutmak” olarak özetlenebilir.

Hizbullah Filistinli savaşçıların sınırı geçmelerine ya da füze saldırıları düzenlemelerine yardımcı oluyor, fakat saldırıların belli ölçütler içerisinde kalmasına özen gösteriyor. Bu sayede İsrail’in misliyle karşılık verme ihtimalini gözetmiş oluyor.

Hizbullah’a yakın bir analist olan Kasım Kasır, Hizbullah’ın bu savaşta ‘ikinci’ düzeyde bir rolü üstlendiğini teyit ediyor ve düzenlediği saldırıların amacının “Hamas’a destek verdiklerini göstermek” olduğunu söylüyor.

Diğer tarafta İsrail de Hizbullah ile çatışmaların savaşa dönmesini arzulamıyor. İsrail’in Gazze’ye kara operasyonu düzenleme ihtimali her geçen gün artıyor ve bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde ikinci bir cephede savaşmayı göze alması güç. Üstelik, Hizbullah’ın Hamas’tan çok daha hazırlıklı ve donanımlı olduğunu unutmamak gerek.

Blanford, “İsrailliler Hizbullah ile ikinci bir cephede savaşmayı kesinlikle istemiyorlar çünkü Hizbullah ile yüzleşmenin tek yolu, Lübnan’a kara ordularını sokmak. İsrail ordusu bir yandan Gazze’ye, bir yandan Lübnan’a karadan giriş yapamaz. Böyle bir durumda can kayıpları çok yüksek olacaktır. Dolayısıyla Hizbullah ile pervasızca dalaşmaktan kaçınacaklardır” diyor.

İsrail’in Hizbullah’a “karşılık” olarak düzenlediği hava saldırılarının büyük bölümü açık arazileri ya da sınır köylerin çevresindeki toprakları vurdu. Kendi personeli doğrudan hedefe konduğunda bile, İsrail misilleme saldırılarında son derece temkinli davrandı. İsrail bu şekilde “saldırılara karşılık verdiğini ve vereceğini” göstermeye, fakat aynı zamanda Hizbullah’ı daha şiddetli saldırılar düzenlemek üzere kışkırtmamaya çalışıyor.

Tabii oluşan bu denge, karşılıklı atışmaların kontrolden çıkma ihtimalini ortadan kaldırmıyor.

FAZLA İLERİ GİDEBİLİR

Her iki taraf da savaştan kaçınmak istese de, taraflardan birinin olayları kazara kızıştırma ihtimali daima mevcut. İsrail-Hizbullah arasındaki durumda, mevcut dengeyi değiştiren Gazze’de yaşananlar olabilir.

İsrail’in Gazze’ye kara operasyonu düzenlemesi durumda Hizbullah daha ölümcül saldırılar düzenleyebilir ya da bu tür saldırılara dolaylı destek verebilir. Bu da İsrail’in misilleme saldırılarının dozunu artırabilir.

Kasır, “Şu ana kadar gelişmelere yön veren olgular, Filistin halkıyla dayanışma çerçevesinde kaldı. Fakat durum her türden gelişmeye açık ve Gazze’de ne olup bittiği son derece önemli” diyor.

Hizbullah Gazze’nin işgal edilmesi halinde karşılık vereceğini söylese de, bir anda Lübnan üzerinden füze saldırıları düzenleyeceği anlamına gelmiyor.

Blanford’un açıklamasına göre “İsrailliler Gazze’ye kapsamlı bir operasyon düzenleyebilir. Hizbullah’ın karşılık olarak bir anda 500 kiloluk savaş başlıkları taşıyan füzeler ile Tel Aviv’e ya da Kudüs’e saldıracağını düşünmüyoruz. Fakat verdiği karşılık yine de savaşın kontrolden çıkmasına sebep olabilir.”

Savaşın kızışması anlamına gelebilecek gelişmelerin türü ve şekli o kadar fazla ki, nihayetinde neler yaşanabileceğini öngörmek oldukça güç.

Blanford, “Savaş bir kere patlak verdi mi, kontrol etmesi çok güçtür. Tehlikeli bir denge var. İki taraf da savaş çıkarmak istemiyor, fakat bir anda kendimizi savaşta bulabiliriz” diyor.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab