Son yıllarda emek kesiminin milli kesimden aldığı pay azalıyor. Sermaye kesiminin ise kârları katlanıyor. Türkiye asgari ücretliler ülkesine dönüşmeye devam ederken asgari ücret pahalılıklar ve zamlar karşısında iyice yetersiz kalıyor. Vergide ve gelirde adalet talebi büyüyor.

İnsanca ücret mücadelesi

Dilan Esen  

Asgari ücret masası bugün kuruluyor. Aralık ayı boyunca milyonlarca emekçi ve ailesinin gözü kulağı 2024 için belirlenecek ücrette olacak. 

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile özellikle son iki yıldır gündemde tuttukları gelirde adalet talebi ve asgari ücret üzerine konuştuk. 

Asgari ücret özellikle son yıllarda daha çok önemli olmaya başladı. Ücretin ne olacağına ilişkin tartışmalar da sonbaharla birlikte başladı. Asgari ücretlileşme artık herkesin bildiği bir gerçek haline geldi. Asgari ücretin mesele haline gelmesiyle başlayalım. 

Türkiye’de her zaman asgari ücretin belirlenme dönemi önemlidir. Çünkü Türkiye’de asgari ücret ortalama ücret. Dünyanın her yerinde sembolik bir ücret olan çalışanların çok küçük bir bölümünün hayatını sürdürmek durumunda olduğu asgari ücret Türkiye’de ortalama ücret. Ülkenin yarısından fazlası asgari ücretle çalışıyor. O nedenle asgari ücretin belirlenme süreci devletin toplumla yaptığı en büyük toplu sözleşme süreci aslında. Bu açıdan dünyanın hiçbir yerinde asgari ücret bu kadar çok konuşulmuyor. Bizde ciddi gündem. Özellikle son 2 yıldır yüksek enflasyon sürecinde hatta yıl ortasında bile revize edilmek durumunda kalıyor. Yıl boyunca sürekli gündem olarak kalıyor. Bu açıdan bakıldığında asgari ücret her açıdan önemli ama şuan içinden geçtiğimiz dönemde yani 2024 yılı asgari ücreti ülkenin içine girdiği ekonomik kriz, yüksek enflasyon ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin uçurum boyutuna vardığı süreci yaşıyoruz. Cumhuriyet tarihinin gelir dağılımı açısından en kötü dönemini yaşıyoruz. Ve iktidarın politikaları sonucu buraya geldik. 

Tesadüfen ya da beceriksizlikten değil. Doğrudan AKP’nin sınıfsal ve siyasal tercihleri bu noktaya getirdi. Hem asgari ücret düşük bir ortalama ücret haline geldi hem de Türkiye asgari ücretliler toplumu haline geldi. Ayrıca asgari ücretliler alım gücü anlamında çok ciddi geriledi. Bu kadar ciddi yoksulluğun olduğu ve herkesin yoksullukta eşitlendiği bir dönemde yeni bir asgari ücret belirlenecek. Yine iktidar cephesinden söylenen asgari ücret, 1 yıl için belirlenecek yıl ortasında revize edilmeyecek. Bütün orta vade programlarda en son 12. Kalkınma Planı’nda çok net bir biçimde dile getiriliyor. Bütün ücretlileri aşağıda eşitleyen ve hepimizin yoksullukta eşitlendiği ve bunun devam edeceğini söylüyor AKP iktidarı. O nedenle 2024 yılı asgari ücreti yerel seçimler öncesinde fakat derin bir yoksulluğun yaşandığı yüksek enflasyonun olduğu daha da arttığı bir dönemde olacak. O yüzden 2024 yılı asgari ücretinin belirlenme süreci çok önemli. Biz de o sebeple Ankara yürüyüşümüzde gelirde adalet derken asgari ücret ve bütün ücretlerde adaletli bir dağılımı hedefledik. 

Son yıllarda emek kesimlerinin milli gelirden aldığı payın gerilemesiyle karşı karşıyayız. Ama diğer yandan da sermaye kesiminin kârları hızla artıyor. Bu noktada da gelirde adalet talebi çok önemli bir noktaya işaret ediyor. Bu talep nasıl büyüdü? 

Gelirde adalet talebi genel olarak ürettiğimiz değerden aldığımız payın artması ve adaletli bir gelir dağılımını anlatıyor. Çünkü Cumhuriyet tarihinin en kötü dönemini yaşıyoruz. Emeğin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı Cumhuriyet tarihinin en geri düzeyinde yüzde 26’lara kadar geriledi. Üstelik bu birkaç yılda oldu. Özellikle 2018’de Türkiye’de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı altında başkanlık rejimine geçilmesinden sonraki referandum sürecinde biz bu uyarıları yapmıştık. Gelir dağılımı adaletsizliğindeki o dramatik artış hocalarımızın timsah kapitalizmi diye adlandırdığı sermayenin payının sürekli yukarıya doğru gittiği, emeğin payının aşağıya doğru gittiği bir grafiği ortaya çıkartan politikaların sonuçlarını yaşıyoruz. O nedenle gelirde adalet talebi bizim temel talebimiz. Bunun içerisinde asgari ücret önemli bir yer tutuyor. Çünkü hem asgari ücretle çalışanların oranı çok yüksek hem de bütün çalışınlar açısında yani asgari ücretin biraz üzerinde çalışanlarla beraber bu oran çok yükseliyor. O nedenle gelirde adalet talebi bizim 2 yıldır yürüttüğümüz mücadelemizin en temel talebi. 

RAKAMLARIN PEŞİNDE KOŞMAK İSTEMİYORUZ 

Asgari ücret komisyonunda DİSK yer almıyor ama masa kuruluyor ve bu ay boyunca daha çok konuşulacak. Asgari ücrete ilişkin nasıl bir politika yürütülecek? 

DİSK her zaman asgari ücret sürecini önemsedi masada olmamamıza rağmen bir taraftan DİSK-AR’ın açıkladığı raporlar diğer taraftan verdiğimiz mücadele ile asgari ücret sürecine hep müdahil olduk. Masada olmamamıza rağmen asgari ücretin belirlenmesinde eylemlerimizle etkinliklerimizle raporlarımızla müdahil olduk ve belirledik. Asgari ücretle ilgili önerilerimizi rakam dâhil olmak üzere kamuoyuyla paylaşacağız. Aralık ayı bizim açımızdan asgari ücret ve tüm ücretlere dair temel gündem yapacağımız bir ay olacak. 

Asgari ücretin belirlenme sürecinde gerçek enflasyon karşısında kaybın giderilmesi, milli gelirden büyümeden bütün ücretlilerin payını alması, işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği bir ücret olması ve son rakamlar üzerinden önermelerimizi paylaşacağız. Tabii asıl meselemiz, özellikle son birkaç yıldır altını çizdiğimiz nokta da şu: Türkiye’nin asgari ücretliler toplumu olmaktan kurtarılması lazım. Bu kadar yüksek enflasyonun olduğu dönemde artık rakamların peşinde koşmak istemiyoruz. Çünkü ücretlilere yapılan artışlar enflasyonla gerçek anlamda bir mücadele yürütülmediği için yüksek enflasyon devam ettiği için yapılan tüm ücret artışları birkaç ay içerisinde uçup gidiyor. 

O yüzden oransal olarak ne kadar arttığı değil esas olan alım gücüdür. Nominal olarak artışlar hep ifade ediliyor hükümet tarafından şu kadar arttırdık bu kadar arttırdık ama resmi enflasyonla karşılaştırıp TÜİK’in baskılanmış gerçeği yansıtmayan enflasyon rakamlarıyla karşılaştırıp yine çalışanlarımızı enflasyona ezdirmedik söylemleri var. Bu hiçbir şekilde doğru değil tümüyle çarpıtma ve kamuoyunu yanıltıcı. Çünkü birincisi Türkiye’de enflasyon doğru ölçülmüyor, ikincisi de asgari ücretin belirlenmesinde resmi enflasyon rakamının esas alınması, çalışanların daha fazla yoksullaşmasına sebep oluyor. 

Üstelik şimdi orta vadeli programda asgari ücret ve bütün ücretlerin gerçekleşen enflasyonla değil hedeflenen enflasyon üzerinden belirlenmesine yönelik bir politika da var. Ticaret odası başkanı ifade etmiş. Türkiye’de hiçbir zaman hedeflenen enflasyon hükümet tarafından tutturulamadı her zaman hedeflenen enflasyonun üzerine çıktı. Kaldı ki ölçülen o enflasyonda doğru değil. Esas olan gerçek enflasyon karşısında alım gücünün korunmasıdır. O yüzden tekrar söylüyorum asgari ücretin rakam olarak kaç lira olduğu değil o ücret ile ne alınabildiğidir. Yani alım gücünün korunmasıdır. Tekrar dönersek Türkiye’nin asgari ücretliler toplumu olmaktan kurtarılması temel meselemizdir. Bunun yolu da sendikalaşmadır. 

Sendikal hakların toplu sözleşmelerin grev hakkının kullanımı önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Ama kısa vadede de bizim kanunlarımızda olan ve uygulanmayan teşmil mekanizması yani bir iş kolunda toplu sözleşme imzalandığı zaman o iş kolundaki tüm işçilere uygulanması teşmil edilmesidir. Bu dünyada yaygın kullanılan bir yöntem böylelikle biz Türkiye’yi asgari ücretliler toplumu olmaktan kısa vadede kurtarabiliriz. Uzun vadede daha kalıcı sendikalı ve toplu sözleşmelinin daha yaygınlaştırıldığı bir çalışma hayatı için mücadele ediyoruz. 

***

Asgari ücret evrensel hak

Asgari ücret, evrensel anlamda kabul görmüş işçi haklarından ve temel sosyal insan haklarından biri olarak 19’uncu yüzyılın sonlarında uygulanmaya başlayarak 20’nci yüzyılda uluslararası sözleşmelerle güvence altına alındı.

Asgari ücret, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 1919’daki kuruluşundan başlayarak önemli hedeflerinden biri oldu. Örgüt, 1928’de 26 sayılı Asgari Ücretin Belirlenme Yöntemleri Sözleşmesi’ni kabul etti. Bu sözleşme 100’den fazla onayla bugüne dek en çok onaylanan ILO sözleşmelerinden. Türkiye, bu sözleşmeyi 1973 yılında onayladı.

Örgüt, 1970 yılında 26 sayılı Sözleşme’de öngörülenden daha geniş bir koruma sağlayan 131 sayılı Asgari Ücret Tespit Sözleşmesi’ni kabul etti. Bu sözleşmenin 3’üncü maddesinde, asgari ücretin tespitinde işçilerin ve ailelerinin ihtiyaçları, ülkedeki genel ücret seviyesi, hayat pahalılığı vb. kriterlerin dikkate alınması gerektiği belirtiliyor. Türkiye ise halen bu sözleşmeyi onaylamadı.

ILO verilerine göre 186 ILO üyesi ülkenin yüzde 90’ında yasalar veya toplu iş sözleşmeleriyle uygulanan bir asgari ücret sistemi var. Ayrıca ILO tahminlerine göre asgari ücret uygulaması olan ülkelerin yüzde 90’ında yasal-zorunlu bir asgari ücret mekanizması varken, yüzde 10’unda asgari ücret düzeyi toplu iş sözleşmeleriyle belirleniyor.