Gündelik hayatın olağan karşılaşmalarında garip olmasına karşın oldukça sık gözlenen bir durum var. İnsanlar, iyi, doğru davrandıkları için azarlanıyor, alay ediliyor, daha tuhafı “şov yapmakla” suçlanıyor. Diyelim bir otomobil sürücüsü, karşıdan karşıya geçmeleri için durup, yayalara yol verdiğinde arkasındaki araçtakilerden azar işitebiliyor. Sosyal medyada biri her hangi bir üzücü olay için duygularını belirtmeye kalktığında “duyar kasma, ne halt olduğunu biliyoruz” tepkileri yağmur gibi yağıyor. Duyarlılık göstermeye kalkanlar saldırıya uğruyor ama herkes birbirini duyarlı olmamakla suçlamaktan da geri kalmıyor.

İşini kurallara uygun yapmaya kalkanlar, çevresindekilerce istismara uğruyor. Üzerime düşen yükümlülükleri hakkıyla yerine getirdim, o zaman karşılığını da kendiliğinden almam gerekli diye düşünenlerin uğradıkları hayal kırıklıklarının sonu yok. “Çakallık yapmazsan ekmeğini kaparlar” hali.

İyi, doğru, dürüst, duyarlı olmanın neredeyse cezalandırılmak, sahtekârlıkla suçlanmak anlamına geldiği bir dönem bu. İnsanlar kötülüğe, kötü olmaya bağımlı hale getirilmiş gibiler. Kimse kimsenin iyi olmasına katlanamıyor, kimse kimsenin vicdanını “sahici” bulmuyor.

Bağımlılar gruplaşmaya eğilimlidir. Grup içinde bağımlı davranış sürekli yeniden üretilir ve üyeler birbirlerinin bağımlılığını destekler. Günün birinde grup içinden bir kişi bağımlılıktan kurtulmaya yeltendi diyelim. Büyük bir çaba ile başardığında bir süreç işlemeye başlar. Kurtuluş özgürleştirir ama yalnızlaştırır o kişiyi. Sudan çıkmış balığa döner. Eski bağımlı grubu dışındakilerle ilişkilenmek zordur. İnsanlarda ön yargılar, kırıklıklar vb. olumsuzluklar vardır. Yalnızlaşan kişiyi eski bağımlı grubu içlerine almaya çalışır, çalışmak ne kucak açar. Tekrar bağımlı olması için nerdeyse ellerinden geleni yapar. Çoğu zaman bağımlılığa geri dönüşle sonuçlanır bu etkileşim.

Bağımlıların, aralarından sıyrılıp özgürleşeni tekrar yanlarına çekmelerinin nedeni kötülük yapma isteği değildir. O kişinin başarabilmiş, özgürleşebilmiş olması, diğer bağımlıları kurtulmanın mümkün olduğu gerçeğiyle yüzleştirir. O yapabilmişse, bu yapılabilen bir eylem ve öyle ise ben yapabileceğim halde yapmıyorum düşüncesine katlanamazlar. Kurtulur gibi olanın geri dönmesi bağımlılıktan kurtulmanın mümkün olmadığı yanılgısını sağlar. “Hepimiz aynı gemideyiz” ve gemiden atlayan boğulur, hali.

Özgürlük korkusu değildir buna sebep; özgür olabilmek için eylemde bulunmaktan korkmaktır, özgürlüğün kendisinden değil, özgürlük için çaba harcamaktan korkmak.

Bu etkileşim arkadaş grubu, aile, siyasi örgüt, parti her türden grup için geçerli. Kötülük, sağladığı çıkardan çok, kötü olunmadığında yaşanacak dışlanmaya, uğranılacak zararın büyüklüğüne katlanamamaktan çoğalır. İyi olmaktan korkmak, yalnızlaşmaktan korkmaktır.

AKP çetesi toplumu, kötü olmazsan, çakal olmazsan, yalan söylemezsen sana hayat hakkı yok ilkesine bağımlı hale getirdi. Demem o ki neoliberalizmin hayatta kalma ilkesine, kötülüğe, yalnızca yandaşlarını değil karşıtlarını da bağımlı kıldı.

Sabırla, iyi olmaya, dürüst olmaya, kötülük yapmamayı seçmeye çalışmak zorunlu. İyi olmanın yapılabilir bir eylem olduğunu kızmadan, kahretmeden, kaybedilse de, alay edilip, aşağılanmaya uğransa da göstermekten vazgeçmemek gerekiyor.

İyi olmayı seçmek, kötülükten başka çare yok diyen korkakların korkusunu da dindirmeyi üstlenmek demek. Zor ama imkansız değil.