Çizer Defne Kıran, Inktober kapsamında yaptığı çizimleri "Amacım kadınlara 'vasat' olmanın da hakkımız olduğunu hatırlatırken erkeklere de kadınların da kendileri gibi 'insan' olduklarını gösterebilmek" şeklinde açıklıyor

Kadın olmanın kendisi bir mücadele

Hande GAZEY

Defne, ODTÜ Makina Mühendisliği bölümü mezunu ve geçtiğimiz sene doktora yapmak için gittiği Japonya'da yaşıyor. Çizimlerini paylaştığı 'sketches.from.farthest.shore' adlı sosyal medya hesabında 'gündüzleri doktora öğrencisi geceleri çizer' diye tanımlıyor kendini ve kendi hikayesine dair bu tanımda yazmayanları ise söyleşimizde anlatacak. Ekim ayı boyunca Inktober kapsamında sosyal medya hesabından 'hayatın her alanına dokunan, özgür ve korkusuzca yaşamak isteyen kadınları çizeceğini' duyuran Defne ile ilk 10 gün yaptığı çizimlerini, neden böyle bir tema seçtiğini ve duygularını çizgilerle ifade etmenin onun için anlamını konuştuk.

• Belki ilk olarak biraz Inktober'dan bahsedebiliriz, sanıyorum ilk 2009 yılında Jake Parker adlı çizer ile başlıyor; ama sonra milyonlarca insanın senelerdir katıldığı bir ritüele dönüşüyor. Böyle bir ilginin sebebine ve bunun anlamına dair söylemek istediğin bir şey olur mu?

kadin-olmanin-kendisi-bir-mucadele-635811-1.

Küçüklükten beri çizime ilgim vardı ama üniversiteyi bitirince fark ettim ki ortaokuldan beri elime kalem-kağıt alıp da çizim yapmamışım. Üniversitede afiş hazırlarken tasarım programları kullanmaya başlamıştım ve uzun süreden sonra çizim denilebilecek ilk denemelerimi de yine aynı ortamda çizmeye başladım. Yine o aralar Instagram’da hesap açıp sevdiğim bir kaç çizeri de takip edince Inktober’dan haberim oldu. Ekim ayı boyunca mürekkep kullanarak çizdikleri çizimlerini her gün bu etiketle paylaşıyorlardı. Benim için Inktober o zamanlar sadece bir ay boyunca pek çok güzel çizim görmek demekti. Geçen sene ise doktora yapmak için Japonya’ya taşındım ve burada çok sevdiğim bir animatör olan Hayao Miyazaki’nin kurucusu olduğu Stüdyo Ghibli’nin müzesini gezdim. Orada, insanın hayallerinin sonsuzluğunu ve aslında bu hayalleri gerçekleştirmesinin de yine insanın kendi ellerinde olduğunu fark ettim. O günden sonra da kendi hayallerime tutunmak için çalışmam gerektiğine karar verdim ve kendimi disipline edebilmek adına da sadece çizimlerimi koyacağım bir Instagram sayfası açtım. Ondan sonra eskisinden daha çok çizsem de bir yerden sonra çizmemek için bahaneler bulmaya başladım. Inktober ise hayatımı ve hayallerimi yeniden rayına oturtmak için bir bahane oldu. Sanırım diğer pek çok insan için de benzer anlamları var. Pek çok insan için çizim kendini ifade etmenin bir yolu; ancak bunun için çaba ve haliyle zaman gerekiyor ve hayatın o kadar koşturması arasında ilk vazgeçilen şey de malesef çizime ayrılan günlük vakit oluyor. O anlamda Inktober insanın kendine kafa tutma hali ve bence özgürleştirici bir şey. Çünkü her gün başlangıçta kendini zorlayarak da olsa kağıt-kalemin başına oturduktan sonra çizmeye başladığında “Ben bunu yapabiliyorum. Kendime vakit ayırabiliyorum.” hissi geliyor ve hayatınız üzerinde daha fazla kontrolünüz olduğunu fark ediyorsunuz. Bir şey üretmenin, kafanızdakileri başka bir ortama aktarmanın verdiği tatminden bahsetmiyorrum bile. Bir de ben çizim yapmaya başladığımdan beri hep dijital ortamda çalıştığım için kalem-kağıt da benim için bir başka "meydan okuma" oldu. Geleneksel ortamda hatalarınızı örtmeniz o kadar kolay değil ve tabi alışması da çok güç oluyor. Henüz alıştığımı söyleyemeyeceğim, çizimlerimde bir dolu hata var; ama tüm bu sürecin amacı da zaten kendine kafa tutarak öğrenmek zaten benim için.

'Yaşamak İstiyoruz özgür ve korkusuz'

•Inktober2019'da hayatın her alanına dokunan, özgür ve korkusuzca yaşamak isteyen kadınları, onların hikayelerini çizmeyi seçtiğini söylüyorsun... Bu seçimin hikayesi ve senin için anlamı nedir peki?

Her gün yeni bir şey çizebilmek benim gibi düzenli çizim alışkanlığı olmayan birisi için oldukça büyük bir mesele. O yüzden önceden kendime bir tema bulmam gerekiyordu ve bu hiç zor olmadı. Zaten kendisini feminist olarak tanımlayan ve bu mücadelenin içinde elimden geldiğince aktif olmaya çalışan birisiyim. Ama tabi Japonya’ya taşındığımdan beri mücadeleden, “sistalarımdan” uzak kaldım. Fakat ilginç bir şekilde bu süreçte “kadın olma” halinin kendisinin bile bir mücadele olduğunu daha iyi anladım. Bir de Japonya’da toplumsal cinsiyet eşitsizliğini çok daha çarpıcı bir şekilde gördüm ve erkeklerin algılayamadığı şeylerden birinin kadınların her yerde olduğu gerçeği olduğunu fark ettim. Bu da beraberinde kadınlardan uzak durmayı, onları garipsemeyi getiriyordu. Haliyle de vasat bir erkeğin gelebileceği bir pozisyonda bir kadının kendini kabul ettirmesi için çok çalışması, kendini öne çıkarması gerekiyor. Yani kendi hayatını istediği yerde, istediği şekilde devam ettirmesi için bir kadının güçlü olması gerekiyor. Üstelik öyle çok havalı işlerden, yüksek pozisyonlardan falan da bahsetmiyorum. Vasat bir erkeğin hiç bir ekstra çaba harcamadan, hayatını akışına bırakarak gelebileceği yerlerden bahsediyorum. Tam bunları sorguladığım sırada da Türkiye’de Emine Bulut cinayeti gerçekleşti. Aslında hemen her gün öldürülen kadınlardan yalnızca bir tanesiydi. Ama herkesin gözü önünde gerçekleştiği için, “Ölmek istemiyorum!” feryadını herkes duyabildiği için diğerlerinden daha fazla duyarlılık yaratabildi. Bir kadının en temel hakkı, yaşama isteği dahi ancak bu kadar aleni bir cinayetten sonra duyulabildi yani. Bunun üstüne Nar Kadın Dayanışması da “Yaşamak istiyoruz, özgür ve korkusuz” kampanyasını başlattı. “Yaşamak istiyoruz” sloganını ben bu anlamda çok yerinde buluyorum. Bir kadın olarak yalnızca yaşamak istiyorum. Yapmak istediğim şeyleri yapmak, yaparken “Ya bir şey olursa” korkusu taşımak istemiyorum. Bu kadar basit bir talep içinse istisnai bir güç, kararlılık vs. göstermek zorunda kalmamak istiyorum. Bunu yapabilmenin bir yolu ise erkeklere kadınların hayatın her alanında olduğunu göstermekten geçiyor bence. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan insanların farkına varmalarını sağlamak gerekiyor. Kadın olmanın kendisi bir mücadele dedim ya, işte tam da bu nedenle bir mücadele. Yalnızca kendinin farkına vardırabilmek için bile bir mücadele veriyorsun. Bu yüzden de çizdiğim kadınların ilham veren aşırı güçlü kadınlar olmasındansa, yalnızca kadın olmasına karar verdim. Amacım kadınlara -ve haliyle kendime- “vasat” olmanın da hakkımız olduğunu hatırlatırken erkeklere de kadınların da kendileri gibi “insan” olduklarını gösterebilmek.

• Peki sen de hayatın dokunduğun alanları ile birlikte kendi hikayenden bahseder misin Defne? Inktober için şimdiye kadar çizdiklerine bakınca aslında çizimleriyle birlikte maceralarını da bizimle paylaştığın çeşitli yaşlardan kadınlar, bazen denizin derinliklerinde bazen kutuplarda; baloya gitmeyen Cinderella, dikkatsiz bir cadı... Bir de Neslican Tay'ı çizdin, senin kurgusal kahramanlarının maceralarının ardına... Ve sonra da 10 Ekim çizimin geldi... Özel bir izleğin var mı yoksa o günkü duygu ve düşüncelerine bağlı mı akacak?

Ne yalan söyleyeyim, aslında ilk soruda da biraz bahsettim ama, bu Inktober işine kendim girmeden önce konuyla ilgili doğru dürüst bir fikrim yoktu. Sadece her gün çizecektim, o kadar. Konumu da belirlemiştim, kafam rahattı falan ama sonradan öğrendim ki meğersem bir resmi “Prompt List” varmış. Her güne bir kelime atanmış ve bunları takip ediyormuş Inktober’a katılanlar. Gerçi sonradan bunun bir zorunluluk olmadığını, sadece ilham için konduğunu da öğrendim ama benim için çok daha iyi oldu bence. Kafamda oluşturduğum konuyla o kelimeleri bağlamaya çalışınca çok daha yaratıcı şeyler ortaya çıkardığımı düşünüyorum. Mesela denizin derinliklerindeki küçük kız Irmak için günün kelimesi “yem” idi. Denizin altında bir kız çizme fikrim vardı. Hatta kadınların doğayla bağlantısını da anlatmak için her çizime bir hayvan eklemek gibi de bir fikrim vardı ve deniz altında olanda bir balina olacaktı. Ama günün kelimesi “yem” olunca öyle bir çizim çıktı ve bir de küçük hikaye yazmak istedim. Irmak mesela etrafındaki insanlar tarafından yaşı dolayısıyla hep küçümseniyor. Halbuki kendi dünyasında bir kahraman. Bazen öyle olmak gerekiyor. Kimseyi umursamadan, yaptığımız iş küçük de olsa sadece onu yapmak. Dikkatsiz cadım Wilfred ise aslında sadece yaşlı bir şifacı. Orada biraz “cadılık” tarihine gönderme yapmak istedim. Kendi işinde gücünde olan kadınların yine erkekleri korkuttuğu ve “cadı” ilan edildiği dönemlere… Belki Wilfred de yaptığı hıçkırık şurubu gibi şeyler yüzünden yanlış anlaşılmış, korkulmuştu; ama o da işte kendi işini yapan ve bu işte de her zaman mükemmel olmayan bir kadındı. Zaten kim kendi işini mükemmel bir şekilde yapıyor ki?kadin-olmanin-kendisi-bir-mucadele-635812-1.

Kısacası, kafamdaki genel konuyu Inktober’ın resmi “Prompt List”indeki kelimelerle birleştirip bir şeyler üretmeye çalışıyorum. Her gün çizme işini ise daha 10 gün olmasına rağmen beceremedim ama bir şekilde hala tutunmaya çalışıyorum. Neslican Tay mesela iki kelimeyi birleştirmemle ortaya çıktı. Açıkçası daha önce de dediğim gibi istisnai güçteki kadınları çizmeyi tercih etmiyorum ama o gününü kelimesi “kırılgan”dı ve her ne kadar bir kadının kırılgan da olabileceğini düşünsem de fiziksel olarak kırılgan olması beklenen bir kadının mücadelesini çizmek daha çekici geldi. Ekim’in 10. gününde de hayatımızın en mutlu, umutlu günlerinden birinde öğrendiğimiz “yaşamaktan utanma” ve aynı zamanda da “yaşama tutunma” halini çizmeye çalıştım. Benim için en zoru o oldu. Onun dışında yine takvimsel bir şey olursa, ya da kelimelerden biri bana saygı duyduğum bir kadını özellikle hatırlatırsa bilindik yüzler çizerim; ama dediğim gibi, daha çok her gün karşılaştığımız, ya da aslında olduğumuz kadınları çizmeye çalışacağım.

• Meksika'da 2 kadın ressam kadın cinayetlerine dikkat çekmek, hayatları çalınan kadınların sadece istatistiksel veriler değil, yüzleri, isimleri, hikayeleri olan yaşamlar olduğunu anlatmak için 'No Estamos Todas' (Hepimiz Burada Değiliz) isimli bir sosyal medya hesabından çizimler yapıyorlar... Madrid'de cinsel şiddete maruz kalmış kadınları hatırlatmak ve güçlendirmek için 'Mujeres Arbol' (Ağaç Kadınlar) diye bir illustrasyon yapılmış... Bu örneklere de bakınca kadınların hikayelerini bu şekilde anlatmak, çizimlerle güç vermek, sokaklara böyle dokunmak ne anlam ifade ediyor senin için?

Benim için çizimin kendisi zaten hissedileni, düşünüleni aktarmak için muazzam bir araç. Bazen kelimelerle ifade edemediğimiz şeyleri bir resmin kendisinde görebiliyoruz. Bu hem çizerin kendisi için bir araç hem de ulaştığı insanları daha derinden etkileyebiliyor diye düşünüyorum. Mesela bahsettiğin ‘No Estamos Todas’ bunun güzel bir örneği. Normalde bir isim ve yaş olarak hayatımızdan geçip gidecek bir insanı çizmek, o insanın herhangi birimiz gibi yaşadığını ve sonra öldürüldüğünü anlamamıza yardımcı oluyor. Malesef görmeyince fark etme olasılığımız azalıyor ve çizim burada böylesi bir işlev görüyor. Bu anlamda böyle projeler daha da artsa diye umuyorum. Bu tarz işleri yapmak için de illa güzel resim çizmek falan gerekmiyor. Yine kendi çizim yolculuğumdan anladığım bir şey, çizimin bir yetenekten ziyade çalışma işi olduğu; ama hepsinden önemlisi duyguları aktarmak için bir araç olduğu ve iyi ya da kötü resim arasındaki farkın teknikten ziyade bu aktarımı yapıp yapamadığına bağlı olduğu. Ben geç de olsa bi yerden başladım çizmeye. Kafasındakileri çizerek aktarmak isteyen ama “beceremediği” için korkanlara da tavsiyem ellerine alabildikleri herhangi bir araçla kendilerini ifade etmeye bir yerden başlamaları.