Yeni yılın ilk saatlerinde 39 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan katliama giden yolda oluşturulan gerici atmosferin payı yadsınamaz. Sosyolog Polat S. Alpman ise kamusal sorumluluğun ortadan kalktığına işaret ediyor

Kamusal sorumluluk yerini hedef göstermeye bıraktı

CAN UĞUR | canugur@birgun.net

Yılbaşı gecesi IŞİD’ciler tarafından gerçekleştirilen ve 39 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan katliamın ardından ‘katliamın arka planında ne olduğu’ sorusu en sık tartışılan konuların başında geliyor. Özellikle yılbaşına çok kısa bir süre kala iktidara yakın kanallar ve gerici birçok yapı yılbaşını kutlama hazırlığında olanları ‘hedef haline’ getiren açıklamaları birbirinin ardı sıra gerçekleştirdi. Katliamı kimin gerçekleştirdiği sorusu kadar önemli olan bir başka konu ise katliama zemin hazırlayan söz ve eylemler. Yılbaşından birkaç gün önce Aydın’da bir grup tarafından gerçekleştirilen ve katliama kadar hiçbir hukuki sürece tabi tutulmayan ‘Noel Baba’nın kafasına silah dayanması’ ‘olayı’ toplumda ‘yılbaşını kutlamak isteyenlere karşı oluşturulan hedef gösterici havayı gözler önüne serdi.

Meydanlara çıktılar kimse ses etmedi!

Yine özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi ülkenin üç büyük kentinde gericiler meydanlardaydı. Yılbaşı kutlamak isteyenleri açık biçimde hedef gösteren sarıklı cübbeli ‘tipler’e kimse müdahalede bulunmadı. Özellikle OHAL sürecinde sokağa adım atan muhaliflere en sert biçimde saldıran kolluk kuvvetleri sarıklı cübbeli tiplerin yurttaşları hedef haline getiren açıklamalarına ‘müsamaha’lı davrandı. Yurttaşların tepkilerine rağmen gericiler bildiri dağıtmaktan geri durmadı. Dağıtılan bildirilerde ‘Noel’in haram kılınmasından’ ‘Yılbaşı kutlayanların cehenneme gideceğine’ kadar her türlü ‘ifade’ yer alıyordu. Ortaya çıkan tabloda ‘yılbaşı kutlamak isteyenlere’ yönelik eylem ve söylemler ‘ifade özgürlüğü’ içerisinde değerlendirildi.

kamusal-sorumluluk-yerini-hedef-gostermeye-birakti-228812-1.

Cübbeli’nin derdi…

Kamuoyunda Cübbeli Ahmet diye bilinen İsmailağa grubunun başındaki isim Mahmut Ünlü ‘Noel tehdidi’ diyerek programlar yaptı. Ünlü’nün ‘Noel kutlamak kafir işidir’ açıklamaları ne RTÜK’ün ne de başka hukuki mercinin dikkatini çekmedi. Söz konusu isim aynı açıklamaların yer aldığı programını 39 kişinin ölümünün ardından da yine ‘Noel tehdidi’ başlığı ile yayımlattı. Bunlar açıklamaların ‘sivil’ ayağını oluşturuyordu. Ülkedeki gerici atmosferi ‘resmi’ olarak desteklediği iddia edilen Diyanet İşleri Başkanlığı da yılbaşından bir gün önceki Cuma hutbesinde ‘yılbaşı kutlamak israftır, kültürümüzde yoktur’ diye laik kesimleri ayrıştırıcı ifadeler kullanmaktan kaçınmadı. IŞİD’in üstlendiği katliamın sosyolojik ve politik arka planına bakıldığında söz konusu saldırının ortaya çıkmasının tesadüf olmadığı görülüyor. İktidar temsilcileri ‘bu tarz katliamlar Avrupa’da da olabiliyor’ diyerek kendilerini savunuyor ancak bu ifade durumu izah etmekten uzak. Çünkü Avrupa ülkelerinde gerçekleşen katliamlar o ülkedeki iktidarın ve yakınındaki unsurların beslediği bir zeminden kaynaklanmıyor. Daha çok o ülkedeki ‘yaşam biçimine vb unsurlara tepkiyi dinci bir şekilde ifade ediyor. Türkiye’deki katliamlar ise bizzat iktidarın çizdiği sınırların radikalleşmesiyle ortaya çıkıyor. Yılbaşı öncesi laik kesimleri hedef gösteren dincilerin bu denli pervasız davranmaları da bu durumdan kaynaklanıyor.

Konuya ilişkin yapılan yorumlarda da bu durum öne çıkıyor. Sosyolog Polat S. Alpman’a katliamın ardından yaşananlar ile iktidarın söylemleri arasında bir bağ olup olmadığını sorduk. Alpman, son dönemde inşa edilen ‘din anlayışının’ altını çizdi: Türkiye’de aşamalı olarak çarpık bir din kültürü inşa edildi ve bu çarpık din kültürünün sonuçları gündelik hayatın her aşamasında gözlemlenebilecek kadar yaygınlaştı. Nihat Hatipoğlu dindarlığı denilebilecek bir tür hurafecilik ile IŞİD vahşetini savunmak arasında salınan bu din kültürü, Türkiye’deki klasik İslamcılığın siyasal iddialarının oldukça ötesinde bir yozlaşmanın ürünü. Son dönemlerde bir tür milliyetçi – ulusalcı- İslamcı koalisyonun bileşkesinde gelişmeye devam eden bu dindarlık biçimi, egemenlerin siyaset yapma biçimini de meşrulaştıran bir işlev üstleniyor.

Resmi açıklamaları yorumlayan Polat S. Alpman ‘kamusal sorumluluk’ kavramına gönderme yaparak şu tespitlerde bulundu: Diyanet gibi bir kamu kurumunun yılbaşı kutlamalarını gayr-ı meşru olarak nitelendirmesindeki akıl almaz tutum, bu tarz din kültürünün bürokrasi içerisinde nasıl bir yer işgal ettiğini göstermesi bakımından oldukça manidar. Kişilerin her şey ve herkesle ilgili diledikleri gibi tutum sahibi olmaları olağandır ancak kamu adına iş yapanların toplumu savunması, toplum adına hareket etmesi ve toplumdaki her kesimi gözetmesi kamusal sorumluluktur.

Katliamdan çok kısa bir süre sonra sosyal medya üzerinden bu vahşeti savunan yorumlar yapıldı. Bu yazılanlara ilişkin Polat S. Alpman’ın söyledikleri ise şöyle:

Buradaki asıl kriz acıları siyasallaştıran ve hatta ölüleri bile ayrıştıran siyasal dilin, sosyal medya başta olmak üzere gittikçe kitleselleşmesidir. Tarih bir kez daha adaletin ve özgürlüğün çöktüğü yerde medeniyetin de çöktüğü gösteriyor, hem de büyük bir hızla... Bu nedenle Reina’da yaşanan vahşet ilk değil ve son olmayacak. Daha trajik olan ise kendilerini bir tür mağduriyet diliyle sunan bu tür terör eylemlerinin bu din kültürü sayesinde toplumun bir kesiminde meşru kabul edilmesi, bir tür ilahi ya da hakkedilmiş ceza olarak yorumlanması.

Toplumsal uzlaşının altını çizen Alpman ifadelerini sonlandırırken şunları söyledi: Kendisi dışındaki yaşam tarzlarını aşağılayan, milliyetçi-muhafazakâr siyaset alanı dışındaki her türden siyasal eğilimi ya da arayışı kriminalleştiren bu siyaset yapma biçiminden toplumsal uzlaşının, bir arada yaşama kültürünün, çoğulculuğun ya da sahici bir barışın çıkmasını beklemek yerine bunları inşa edecek imkânları oluşturmak gerek.