İktidar, yıllarca gözaltında kaybedilme vakalarına ilişkin soruları yanıtsız bıraktı. Kayıp yakını İkbal Eren, Uluslararası Kaybedilenler Günü’nde, zorla kaybedilmeye ilişkin sözleşmenin imzalanmasını istedi.

Kaybetme suçu hâlâ cezasız

Dilan ESEN

Bugün gözaltında zorla kaybedilenlere dikkat çekmeyi amaçlayarak Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen 30 Ağustos Uluslararası Kaybedilenler Günü ancak iktidar, kayıpları ve faillerini bulmaktan oldukça uzak. Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin verilerine göre ülkede, 1980’den 2000’li yıllara kadar bin 352 kişinin kaybedildiği belirtiliyor. En çok kayıp vakası ise 532 ile 1994 yılında gerçekleşiyor.

Ülkede kayıpları arama mücadelesini ise dünyanın en uzun soluklu eylemini gerçekleştiren Cumartesi Anneleri yürütüyor. Ancak Cumartesi Anneleri’nin 857 haftadır ısrarla sorduğu ve suç duyurusu niteliği taşıyan “Gözaltında kaybedilenler nerede?” ve “Failleri kim?” sorularına hâlâ yanıtsız.


ZAMANAŞIMI SORUNU

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin 2015’te yayımladığı ‘Türkiye’de Cezasızlık Mevzuatı Raporu’na göre ise zorla kaybedilen 296 kişiye dair hukuki veriye ulaşıldı. 204 kişinin kaybedilmesine dair soruşturmalar sürüncemede bırakıldı. 16 kişiyle ilgili takipsizlik kararı sonucu çıkarken 67 kişinin zorla kaybedilmesiyle ilgili ise dava açıldı. 9 kişiyle ilgili soruşturma zamanaşımı kararıyla sonlandırıldı. 12 Eylül darbesinin ertesi günü gözaltına alınan ve yaklaşık bir ay sonra işkencede öldürülen, cenazesi 41 yıldır bulunamayan Cemil Kırbayır’ın dosyası da mayıs ayında zamanaşımına uğratıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2011’de Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Ana’ya verdiği söze rağmen Yargıtay, dosyanın ‘zamanaşımından düşmesine’ hükmetti.

Öte yandan Arjantin’de ise Plaza de Mayo Anneleri, kayıp mücadelesi yürütüyor. Dünyada da zorla kaybedilme oldukça yaygın. Zorla kaybedilmelerle ilgili Arjantin Hakikat Komisyonu’na göre yaklaşık 30 bin kişi kayıp durumda, sadece 8 bin 960 kişinin ismi bulunarak tanımlanabildi. BM’nin 1980 yılında kurduğu Çalışma Grubu’na gelen başvurular ise zorla kaybedilme vakalarının ulaştığı boyutu gözler önüne seriyor. Çalışma Grubu’na 1980’den 2014’e kadar 107 ülkeye 55 bin 273 vaka için başvuru yaptı.

ANNELERİN MÜCADELESİ

12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra gözaltına alınmasının ardından bir daha haber alınamayan Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren de dünyada ve ülkede kayıp mücadelesinin sürdüğüne dikkat çekti. Ülkede gözaltında kaybedilenlerin yakınlarının yürüttüğü mücadelenin 1995’ten sonra görünür olmaya başladığına değinen Eren, “Daha önce de çok sayıda insan kaybedildi ancak tarih içerisinde neredeyse hiç söz edilmedi” dedi. Aile olarak 1980’den bu yana kayıp mücadelesinin içerisinde olduklarını hatırlatan Eren, şunları dile getirdi: “Ülkemizde gözaltında kaybetme sanki meşru bir devlet geleneği haline gelmiş durumda. Temel mücadele amaçlarından biri de gözaltında kaybetmelere karşı uluslararası sözleşmelerin devlet tarafından imzalanması mücadelesi. Bu sözleşmeler imzalanırsa gözaltında kaybetmenin suç olduğu da kabul edilmiş olacak. Yıllardır her hafta bir gözaltında kaybedileni açıklıyoruz ama hiçbir yargı makamı bizim yaptığımızı suç duyurusu olarak kabul etmiyor çünkü gözaltında kaybetmeyi insanlık suçu olarak görmüyorlar.” Uluslararası sözleşmeler imzalandığında gözaltında kaybetmelerin suç olarak görüleceğini ve faillerin yargılanmış olacağını vurgulayan Eren, “Devlet bu suçu kabul etmemek için bu uluslararası sözleşmeleri imzalamıyor” diye konuştu.

“Gözaltında kaybetme bir insanlık suçudur” diyen Eren, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu insanlık suçu kabul edilinceye kadar biz hak ve adalet arayışımızda ısrarcı olacağız. Bu sadece bizim değil hem kendi hem dünya için yapılması gereken bir mücadele. İnsanların günlük hayatlarını sürdürebileceğinin güvencesi yok bu ülkede. Israrcı olmamızın nedeni sadece sevdiklerimizin akıbetini öğrenmek değil, gözaltında kaybetmelerin önüne geçme mücadelesiydi. Bizim annelerimizin mücadelesi... Bu ısrarları da sonuç verdi aslında. Eğer Cumartesi Anneleri ısrarcı davranmasaydı gözaltında kaybetmeler devam ederdi. Mücadelemizden ve Galatasaray Meydanı’ndan asla vazgeçmeyeceğiz."

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 30 Ağustos Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü nedeniyle hazırladığı raporda, “Hakikatlerin ortaya çıkarılması ve toplumsal barışın tesisi için ‘Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu’ kurulmalı” dedi. ‘Zorla kaybetme’ kavramının ağırlıkta 90’lı yıllarla birlikte girdiğini toplumun gündemine girdiğini belirten Tanrıkulu, 90’lı yıllarda ‘terörle mücadele’ adı altında binlerce insanın kaybedildiğini söyledi.

***

Uluslararası sözleşme henüz imzalanmadı

Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından imzaya açılan Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’yi de hâlâ imzalamadı. Sözleşme, ‘zorla kaybedilme fiilinin gerçekleşmesini önlemek veya böyle bir fiili cezalandırmak için kendi yetkisi dahilindeki gerekli ve makul bütün önlemleri almayan veya konuyu araştırma ve soruşturma için yetkili mercilere aktarmayan kişilerin’ de yargılanmasını öngörüyor. Sözleşmenin öne çıkan maddeleri şöyle:

•Hiç kimse gizli olarak gözaltında tutulamaz.

•Savaş tehdidi veya siyasal istikrarsızlık gibi kamusal acil durumlar zorla kaybetmelere gerekçe olamaz.

•Taraf devletler kayıpların soruşturulması için gerekli önlemleri almak ve sorumluları yargılamak zorundadır.

•Zorla kaybetmelerin sistematik veya yaygın olarak gerçekleştirilmesi insanlığa karşı işlenmiş suç anlamını taşır ve uluslararası hukukun yaptırımlarına tabidir.