Anlatıyor İsmail: “Ne diyeceksin, patladı işte! ‘Sigara, ömrü kısaltıyorlar’ derler, bizimki uzadı. Neye yarar, biz de öldük. Saçlarımızın arasına, arkadaşlarımızın parçaları karıştı”

Keşke seni yalnızca güvercinler hatırlatsaydı

ERK ACARER- erkacarer@birgun.net

Ağlıyor… Hatta ağlamaktan konuşamıyor.

Görüntüleri biliyorsunuz, İsmail Denli, Suruç’taki saldırıdan bir başka arkadaşıyla son saniyede kurtulanlardan. Tekerlekli sandalye üzerinde… İnce bir ruhu vardır. Basın toplantısı sırasında, grubu rahatsız etmemek için biraz uzakta diğer arkadaşıyla birlikte birer sigara tellendirmek istiyorlar.

Sonra… O alçak ses, fünyenin çekilişi… Osman ve Kasım orada kalıyor. İsmail, refleksle kafasını tutuyor. Ne olduğunu anladıktan hemen sonra “aklıma onlar geldi” diyor.
Osman Çiçek de Kasım Deprem de ölüyor.

'OĞLUMU GETİR' DİYOR
Bundan iki ay önce, Akçakale’deki evinin bahçesinde oturuyoruz. Bir kardeşi askerde… Küçük olanıyla oynuyorlar. İki kız kardeşi var. Ne isterse yapıyor, onu hiç kırmıyorlar. Anacığı çiğ kete açıyor. Yazın ilk günleri değil, sanki… Kavurucu bir Urfa günü… Avluda güvercinler. İsmail’in güvercinleri…

İsmail’in ‘iki kardeşi’ daha var. Osman ve Kasım… Dokuz sene önce bir trafik kazasında, belden aşağısı felç olan İsmail engelli değil o zaman, daha iki ay önce işte!!! Defalarca şahit oluyoruz. Elektrikli bir tekerlikli sandalyesi var. Mahallenin gençleridir. Hepsinin görevidir. Lastiklerine bakılacak, şarjı tam olacak! O sandalye olmazsa İsmail dışarı çıkamaz çünkü. Kim eğlenceden mahrum olmak ister; İsmail yoksa sohbet de eğlence de yok!

Sıcaktan, hemen bunalır İsmail, o zaman diğer arkadaşları gibi Kasım da Osman da yardımına koşar hemen. O da bunu söylüyor şimdi: “Kim kafama su dökecek benim, kim esprilerime gülecek artık? Osman’la beraber çıkmıştık, Kobane’ye geçmek için. ‘Annesi bana oğlumu getir diyor başka bir şey söylemiyor’ Ne diyeceğiz, bu işin içinden nasıl çıkacağız bilemiyoruz!”

SAÇLARIMIN ARASINDA...
‘Patlamadan son anda, canlı kurtulan genç!’hayatın durduğu, o anı da anlatıyor: “Ne diyeceksin, patladı işte! Arkadaşlara destek olmak için kültür merkezine gittim. Pankartın bir ucundan tutuyordum. Basın açıklaması uzun sürdü. Çok sıcak olduğu için pankartı bir kadın arkadaşa bıraktım, bir gölgeye çekilip bir sigara içmek istedim. Bir arkadaşım daha benimle geldi. Biraz uzaklaştıktan sonra, o patlama oldu. İnsan ne yapacağını bilemiyor. Hemen arkadaşlarım aklıma geldi.‘Sigara, ömrü kısaltıyorlar’ derler, bizimki uzadı. Ama neye yarar. Öldük mü kaldık mı belli değil! Saçlarımızın arasına, oraya oyuncak götürmeye giden gençlerin, arkadaşlarımızın parçaları karıştı”

Bölgeye başka yerlerden gelen gençler öldürüldü. Sosyal paylaşım sitelerinde, kimilerince ‘kimlikler üzerinden’ mide bulandırıcı bir dibe vuruş yaşanıyor ya… Bir dipnot olarak ekleyelim… 32 çocuğun dördü bölgede yaşıyordu. Tabutlar Güneydoğu’dan başka illere dağıldı. Suruç’tan Antep’e götürülüp oradan da Akçakale’ye götürülenler arasında sadece İsmail’in arkadaşları Kasım Deprem ve Osman Çiçek vardı.

“İşte patlamadan sağ kurtulmamızın sonrası budur” diye anlatıyor İsmail. “Öfke, kızgınlık, kırgınlık dolu olduğunu gizlemiyor. Tam da karşılığı bu klasik söz belki de: “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”

'KİM KALDI?'
Ölen arkadaşlarıyla birlikte yola çıkmışlar. Sonra… “Bir günümüz cenazelerimizi aramakla, sonraki günleri arkadaşlarının morgdan gelmesini beklemekle geçti. Akçakale’ye, yanı başımıza gömdük işte” diyor İsmail Denli…

İğneyle, nefret kuyusu kazıp, engelli bir gencin bedeni üzerinden ‘Provokasyon çıkarmaya uğraşıyorlar. Alçakça haberler yapıp, İsmail’in peşine düşüyorlar…

Haberi biz verelim; İsmail evinde ağlamaktan konuşamıyor…

Artık engelli!!! İki arkadaşı öldü, dört kolu bacağı koptu. Kafasına su dökecek kimsesi kalmadı.

Patlamanın o anı…

İsmail Denli, Suruç saldırısından son anda sigara içmeye gittiği için kurtuldu. Keşke o son kareden değil sadece güvercinlerinden anımsasaydık seni!