Jandarma komutanının söz veriyorum ağaçlar kesilmeyecek açıklamasından saatler sonra binlerce zeytin ağacını acımasızca kestiler

Komutan: Söz veriyorum hiçbir ağaç  kesilmeyecek, Sonuç: 6 bin  ağaç kesildi

Maden İşçisi ve Yırca Köylüsü Oktay Uyan’la konuştuk. Oktay Uyan hem Soma Katliamı sonrası katıldığı işçi eylemlerindeki gözlemlerini, hem de Yırca Köyü’nde Kolin Şirketi’nin kurmak istediği termik santrala karşı süren direnişi anlattı. Oktay Uyan’ın, son iki yılını emek ve hak mücadelesine adayan bir insanın gerçek hikâyesi. Aynı zamanda bir değişim hikâyesi de onunki. Askerliğini Şırnak’ta on sekiz ay komando olarak yapmış birinin, 7 Haziran’da sandıklarda HDP müşahidi olarak görev yapmasının ve barış mücadelesini canı gönülden desteklemesinin hikâyesi.

>>Oktay iki gündür maden sahalarında geziyoruz. Şimdi biraz da senden konuşalım.
Madende 15-16 ay çalıştım. Soma Kömürleri’nin Atabacası Ocağı’nda çalışıyordum. Aynı şirketin Eynez Ocağı’nda Soma Katliamı’nın yaşandığı 13 Mayıs 2014’ten sonra müfettişler tarafından bizim ocakta denetlemeler yapıldı ve ocak kapatıldı. Aradan bir ay geçti, işçiler yeniden ocağa gitmeye başladı, tamirat tadilat işleri için, ben de gitmeye başladım. 23 gün kadar çalıştık Atabacası’nda. Tekrar müfettişler geldi, ocağı kapattılar. Sonradan da bana ve pek çok işçi arkadaşa kısa mesajla işten çıkarıldığımız bildirildi. Ondan sonra da işe çağırılmadık, bir daha da iş bulamadık.

>>Bugün pek çok işçinin ve tutuksuz yargılanan mühendislerin dahi aynı işveren tarafından işe alındığını biliyoruz. Sen niye Soma’da hiçbir madende iş bulamıyorsun?
Katliamdan sonra oturma eylemlerini başlatan işçiler arasında ben de vardım. Biz beş altı kişiyle başladık, sonra kitle genişledi. Yürüyüşlerde, hak arama mücadelelerinde işçi sınıfın yanında ve ön planda yer aldık. Bu süreç uzun süre devam etti. Ondan sonra da bizim Yırca’daki Kolin Termik Santralı olayları gündeme geldi. Orada da sürekli nöbet tutmaya başladık. Oralarda da tabii kameralar oldu, fotoğraflarımız, görüntülerimiz oldu, saha içerisinde hareketlerimiz gözlemlendi, ikinci defa da böyle fişlenmiş olduk. Artık Soma’da iş bulma ihtimalim kalmadı.

>>Şu an ne yapmayı düşünüyorsun. Bir ailen, iki çocuğun da var.
Evet, kızım liseye başladı bu yıl, oğlum da ilkokul ikiye. Şu an yurtdışında bir firmaya müracaat ettim, rafineri tesisi kurulumu inşaatı, Tataristan’da bir iş. Cevap bekliyoruz. Bugünlerde bir haber çıkarsa çıkar.

>>Aynı zamanda Yırcalı’sın.
Evet. Çocukluğumuzda çiftçilikle uğraşıyorduk, burası tütün yetiştiriciliği yapılan bir yerdi. Zamanla Tekel özelleşti, özel sektörün önü açıldı, sözleşmelerle belli kotalar konuldu. Tütüncülük öldü. Köylü zeytinciliğe başladı. Tütün tarlalarının çoğunun yeri zeytinle dolduruldu. Bunun üzerine köyün havzasında bulunan B Termik santralının zararları ile uğraşıldı, o zamanlar küçük çaplı bir santraldi. Ondan sonra büyük termik santral kuruldu, A Termik santralı. Bunun kurulduğu alan köyün arazisiydi. Santral atıklarının olduğu kül barajı da tarım arazisiydi. Tarım arazisinin olduğu alana kül barajı yapıldı. Şimdi de onun yanına bir santral daha kurulmak isteniyor, 6000 ağaç da bu yüzden kesildi.

>>Termik santralların sizin hayatınıza doğrudan etkileri nelerdir?
Bir kere büyük bir santral bu ama kül tutucu filtre sistemi dedikleri olay bile yok. Turbo Filtre diye bilinir asıl adı, onun yerine damla tutucularla idare ediyorlar, o da santraldeki peteklerin içinden çıkan kiri ve külü havaya savurmak demek.

>>Niçin bu filtreyi kurmuyorlar? Santralın günlük kârı ne kadardır?
Tam bilmiyorum ama 7-8 milyona varması lazım günlük cironun. Bu turbo filtre sistemini kurmak bir günlük kârları bile değildir, belki bir iki saatlik kârlarıdır. Bu sistem kurulsa sorun çözülür mü yine çözülmez. Ama en azından bu kadar yıkıcı sonuçları olmazdı bizim için. Yani bu yüzden senelerdir çekiyoruz, kül ve toz yığını altında yaşamayı çekiyoruz. Zamanında Yatağan’da devlet o sistemi kaldırdı, halk ayaklandı Yatağan’ın işletmesini iptal ettirdi, sistem yeniden kuruldu. Şu an bizdeki santral üretim kapasitesinin bir kat üstüne çıkmış durumda, rüzgârlı havalarda bunun bize ve çevremizdeki köylere etkisi de iki üç katına çıkıyor. Rüzgârlık havalar çok ayrı, göz gözü görmüyor köyün üzerinde, hiçbir şey gözükmüyor. Ektiğiniz bir bitki, normal şartlarda yetişmiyor, ya yaşamıyor ya ağaç meyve vermiyor. Köylünün sağlığı da bundan etkileniyor. Bizim köyde ve çevrede birçok insan bunun zararını gördü, astım olarak gördü, solunum hastalıkları olarak gördü, akciğer kanseri olarak gördü, bu yüzden pek çok insan ölmekte. Şimdi bir termik santral daha kurulmak isteniyor.

>>Bu noktada hükümet destekli Kolin şirketine, Yırca Köyü’nde kurmak istedikleri termik santrala ve kestikleri 6000 zeytin ağacına geldik. Santrala karşı mücadele edenler arasında sen de vardın.
Önce Kolin termik santralının bizim köyün arazisinde kurulacağı söylendi. ÇED raporu toplantısı gizli yapıldı. Muhtarımız süreci yakından takip etmeye çalıştı ama ne ona ne de hiçbir köylüye sorulmadı, bir açıklama yapılmadı. Sondaja geldiler zemin tespit raporu için, ama zemin tespiti yaptıkları söylenmedi. Ellerinde ÇED raporunun olmadığı söylenmedi, imar planının olmadığı, inşaat ruhsatının olmadığı söylenmedi. Hiçbir zaman halka bilgi verilmedi. Sadece şirket bir broşür dağıttı, çiçekli böcekli yeşillikler içinde termik santral projesi gösterdiler bize.

>>Sen de o arbedelerden birinde yaralandın. Neydi o olay?
Güvenlikçilerle dövüştük. Benim üzerimde on beş kişi olduğunu gören var. En son ağaçların kesileceği sabahın bir gün öncesi, kepçeyle yol çalışması yapıyorlardı, arkadaşlarla durdurduk. O arada Kolin şirketinin güvenlik sorumlularından bir tanesi geldi, şöyle dedi bize, ben burada zeytin toplarım, bana karışacak olanın da kafasını kırarım. O amirin arkasından güvenlikçi yığmaya başladılar buraya, civar illerden 250-300 kişiye kadar getirdiler. Kurdukları tel örgüler de yetersiz geldi, altına jiletli teller çektiler. İçeride nöbet tutan arkadaşları bu yüzden dışarı alamadık. Girişte toplandık, içeri girersiniz giremezsiniz tartışması oldu. Bayağı arbedelerle kapıyı açıp içeri girdik. Sonra jandarma geldi. İçeride güvenlikçiler bize saldırıyor, jandarma seyrediyor. En sonunda biz yine birbirimize girdik. Yatıyoruz, kalkıyoruz, yerlerde sürüklüyorlar, tekrar kalkıyoruz üstlerine yürüyoruz. O zaman işte bak, şu an gibi hâlâ kulağımda çınlıyor astsubayın sesi, yeter ya yeter diye bağırdı, bizi maymuna çevirdiniz dedi. O kadar baskı altına almışlar ki astsubayı olaya müdahale edemiyor. Jandarmalar aramıza girdi. Saat gece 2 buçuk civarı oldu. Gitgide bizden sayı azalmaya başladı. Jandarma karakol komutanı geldi, bakın dedi köylü arkadaşlar size söz veriyorum, siz uyuyun bu gece, buradan hiçbir ağaç kesilmeyecek, siz de çıkın buradan, güvenlikçiler de çıkacak, burada kimse kalmayacak. Ama biz inanmıyorduk.

>>Komutan ağaçlar kesilmeyecek sözünü verdikten sonra ne oldu?
O akşam iki buçuk üç civarı gibi, sahayı göreceğimiz yere gittik yine. Dışarıda bekledik. Saat beş buçuk altı civarı bir gürültüyle uyandık, bir baktık, arazinin içinde altı kepçe var. Araziye girmeye çalıştık, tel örgülerin önüne bütün güvenlikçileri yığmışlar, güvenlikçiler bizi taşlamaya başladı. İçeri girmeye çalışıyoruz, içeri girebilenleri dövüyorlar, ters kelepçe takıyorlar. Birçoğunu konteynırlara hapsettiler. Arazinin beş on kilometre dışına götürüp elleri tersten kelepçeli bıraktılar. Ben o zaman muhtarı aradım, arabaya bindim köye gittim korna basarak dolaşmaya başladım. Muhtar da camiden anons yaptı. Toplandık gittik. En sonunda bir nolu kapıdan içeri girdik. Kepçelerden iki tanesini bıraktılar içeride, bunu da bilerek yaptılar. Mazot hortumlarını keserek bıraktılar. Giderken de kepçe operatörü kepçeyi yakın dedi. Biz orada kepçeyi yaksak suçlu bizi gösterecekler. Yanmış kepçe görüntüsü istiyorlar. Saatler sonra kaymakam geldi. Hâlâ yüzündeki sırıtış şekli gözümden gitmez. Mahkemede çıkacak olan karar bizden yanaydı, kararın bizden yana olduğunu, hem şirket biliyordu hem kaymakam ve hem de jandarma komutanı. Kararı köylüden sakladılar, sonra bir yıldırma operasyonu yaptılar, ağaçları kestiler, ondan sonra karar açıklandı. Zeytinlerini kesersek bu insanlar vazgeçer dediler. Bundan on gün önce de bir yangın çıkardılar sahada, kalan zeytinlerin köklerini yaktılar, bu da sabotajdır çünkü Yırca davası sürüyor. Çıkardıkları yangın delilleri yok etmek içindi.

>>Yırca’da kurulmak istenen yeni santralın şu an geldiği durum nedir?
Bizden 25 km. yukarıda Kayrakaltı diye bir köy var, oradan araziler aldılar köylülerden. Geçen ÇED raporu toplantısı başlattılar. Kurulacak santralle köyümün arası 600 metre, yaşam olmayacak. Arazinin hangi köye ait olduğunun önemi de yok burada. Hepimiz aynı yerde yaşıyoruz.


>>Yırca’daki mücadele nasıl başladı?
İki ay üç ay gibi bir mücadelemiz sürdü öncelikle. İlk ağaç kesimini gece dozerlerle girerek yaptılar, ilk kesimde 15 ağaç kesildi. Asıl mücadele ondan sonra başladı. İçeride direniş çadırları kuruldu. Orada altı hafta sahanın içerisinde bulunduk. Sonra bize dediler ki kamulaştırma kararı çıktı, bakanları kurulu kararı, maliye köyün arazisini bize devretti, burası artık bizimdir, burayı terk etmek zorundasınız. Biz arazinin dışında sahayı görebilecek bir yer bulup çadırlarımızı oraya taşıdık. O zamanlar üç günde bir bıçkı motorlarıyla kesim yapmak istediler, her seferinde engel olduk. Tarım arazisinde zeytin dikili olmasa dâhi, orası bir tarım arazisi sonuçta, bunu yapmaya hakları yok. Kepçelerle zemin çalışması yapmak istediler ona da engel olduk. Altı bin ağaç kesilmeden önce bu yüzden pek çok arbede yaşandı.

BİLAL'E ANLATIR GİBİ SANTRALIN ZARARLARI

>>Şimdi sen hem Termik santral karşıtı eylemlere katıldın, hem de işsiz kaldığın bir dönemde Yatağan Termik santralında de çalışmak zorunda kaldın geçici bir süre. Bir termik santralın çalışma düzenini ve bunun neden olduğu tahribatı, Bilal’in anlayabileceği kadar basit anlatabilir misin?
Şimdi şöyle, dönüp dolaşıp önce madene, yani kömür ocaklarına geliyoruz. Buradan çıkan kömür termik santrala getiriliyor kamyonlar ve bant sistemleriyle. Termik santralde bir takım işlemlerden geçen kömür toz hâline, tozun küçük zerrecikleri hâline geliyor. Bu kömür tozu zerreleri fanlar sayesinde dört taraftan kazanlara, alev topunun içine püskürtülüyor, havada yanıyor. Havada yanan kül aşağıda suyun içine düşüp soğutmaya geçiyor. İçeride yükselen ısı üst tarafta kademeli olarak borulardan geçiyor, boruların içinde de su sirkülasyonu sağlanıyor, oradaki su buhara dönüşüyor, buhar tribünlere veriliyor, tribün buhar gücüyle çevrilip enerjiye, elektriğe dönüştürülüyor. Sistem bu. Sonra da küllerin aşağı düştüğü kadarı aşağı düşüyor, aşağı düşmeyen küller bacalar yoluyla çevreye kirli hava olarak veriliyor. Aşağı düşen kül de kül dağları oluşturmakta kullanıyor. Bu kül dağları da çevreye zarar veriyor. Küller havaya savruluyor, savrulmayan küller de fabrikalara verilip çimento olarak geri dönüyor, döndüğünde de yeni ağaçların kesilmesine neden oluyor. En basit haliyle bu. Kömür, termik santral, çimento. Bu üçgen.