Tarih: 22.10.2014, Yer: Adana, Liderlik Semineri’nde konuşmacı Fatih Terim

Küfürbaz ve ırkçı futbol

ÖNDER GÖKSAL *

Tarih: 22.10.2014, Yer: Adana, Liderlik Semineri’nde konuşmacı Fatih Terim. Konuşmasının bir yerinde ağzından şu cümle dökülüyor: “Ağzıma küfür hiç yakışmıyor ama hak edenin üzerinde çok güzel duruyor.”  Dinleyiciler ilk önce duraksıyor, cümleyi özümsüyor, sonra da bir alkış kopuyor. Salonda oturan gençler, televizyon başında bu haberi izleyenler, gazetelerden okuyanlar şu dersi çıkarıyor: “İyi bir lider hak eden kişiye küfredebilir.”  Ancak önermede büyük bir boşluk var;  bu ‘hak etme’ durumu neye göre belirlenecek? Bir hakem heyeti kurulamayacağına göre; hak etme mantığı kişisel fikir süzgecinden geçerek değerlendirilip küfürler oracıkta savrulacak. Çünkü iyi bir lider olmak istiyorsanız hak edene küfür etmelisiniz! Türkiye futbolunu yöneten liderlerden biri olan Fatih Terim böyle bir şey söylediğine  göre herkes kendi penceresinden bir hak eden bulup küfür meşrulaştırabilir. Bir Fenerbahçeli bir Galatasaraylıya, Bir Beşiktaşlı Fenerbahçeliye, futbolcu hakeme, taraftar futbolcuya, idareci hakeme…

Örneğin golü kaçıran oyuncusuna yedek kulübesinden küfür yağdırabilir bu lider. ( Emre Çolak ) Yorumlarını beğenmediği bir gazeteciye telefon açıp küfre ilk önce bıyıklarından başlayabilir. ( Osman Tanburacı ) Lider olmak kolay değil.
Liderlerinin izinden gitmiş olmalılar ki milli takım oyuncuları da küfür konusunda bir hayli hünerli. Üstelik gazeteci azarlama ve dövme konusunda da üstlerine yok. Volkan Demirel, Emre Belezoğlu, Gökhan Töre. Son saydığımız ismin silahşörlüğü de var üstelik. Hakem odası basma meselesini “Türk bayrağı ve federasyon arması taşıyan bir hakeme kimse böyle yapamaz.” diyerek; güya hakemini koruyan Federasyon Başkanı; küfür, şiddet ve silah kullanma konusunda sınır tanımayan futbolculara ve Teknik Direktöre Türk bayrağını yakıştırabiliyor demek ki…  

Küfür, düşüncelerin son bulduğu yerde; kendimizi savunacak hiçbir argümanımızın kalmadığı yerde sığındığımız tek şey. Bazı kişiler için de konuşma esnasında kullanılan nokta, virgül gibi. Her sokağa çıktığımızda evimize yeni sinkaflı küfürlerle geri dönüyoruz. Toplum küfürlerle ve kötü sözlerle hayatını sürdürüyor. Günlük yaşamı, siyaseti, sanatı tabii ki sporu ve futbolu. Tribünler ise sokaktaki küfür kültürünün bir araya gelmesi. Bu minvalde Volkan Demirel’e yapılan küfürlü tezahüratların tasvip edilmesi düşünülemez bile. Küfür edilmesi rakip futbolcu için itici bir güç olur ancak kendi taraftarından küfürlü tezahürat işitmek futbolcuyu bitirir. Adım atamaz hale gelir futbolcu, dolayısıyla Volkan’ın oynayamayacağını belirtmesi son derece doğal; ama stadı terk etmesi de bir o kadar yanlış.

Tek bir olay üzerinden küfür konusunu irdelemek yanlış. Futbolcular, teknik adamlar, spor yorumcuları, yöneticiler tribünlerden küfür işitmek istemiyorlarsa önce kendi kapılarının önünü temizlemeliler. Acı bir gerçek ama koca bir ülkenin önünde özellikle gençlerin çok sevdiği bir sporu yaptıklarını bilmeli ve buna göre davranmalılar. Kötü sözleri hak eden insanlar elbette olacaktır; ama asıl meziyet bir kişiye küfür etmeden küfür etmekten beter duruma sokabilmektir. Bakmayın siz başta bahsi geçen liderin dediğine: Küfür, küfür edilenin üzerinde iyi durmaz; tam tersine küfrü edenin üzerinde kötü durur.

Irkçılık Diz Boyu
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Türkiye’deki futbol ikliminde ırkçılık siyahi insanların ten rengi ile dalga geçip maymun sesi çıkartmaktan ibaret bir aktivite sanılıyor. Elbette bu ırkçılıktır, ha bu durumun benzeri de yaşanmıştır ülkemizde. 1999 yılında dönemin Trabzonspor başkanı Mehmet Ali Yılmaz kendi futbolcusu Kevin Campbel’a “Rengi bozuk yamyam.” diyerek herkesin kanını dondurmuştur. Bu açıklamadan günler sonra da Campbel bir daha gelmemek üzere ülkeyi terk etmiştir. Dedik ya futbolumuzda ırkçılık dediğimizde sadece siyahilere yapılan ırkçılıkla sınırlı bir anlayışımız var; ancak o dönem hiçbir spor adamı, siyasetçi, vicdan sahibi yetkili bu durumu ırkçılık kapsamına bile koyamadı.

2014 yılındayız ve ülkenin başkentinde kolunda Dersim dövmesi olduğu, sosyal paylaşım sitelerinden Kobane’ye destek paylaşımları yaptığı için bir futbolcu neredeyse linç ediliyordu. Ancak  “ırkçılık sadece siyahilere yapılır.” bilincine sahip olan bir zihniyet için Kürt bir futbolcuya yapılan bu saldırı ırkçılık olarak nitelenmedi. Bırakın ırkçılık olarak nitelenmeyi, medyada yer bile bulmadı. Basit bir kontrat feshi olarak geçiştirildi.

Futbolcularının sakalı kendisi için çok daha önemli bir sorun olan ve neredeyse Türk futbolu ile yaşıt kulüp başkanlığı olan Gençlerbirliği başkanından kendi futbolcusu için tek bir ses bile çıkmadı. “Kürt – Alevi Deniz Naki sen misin gel bakalım buraya.” cümlesi ırkçılık için yeterli görülmemiş olacak ki ülke medyasında da yer bulmadı. Emre’nin ve Gökhan Töre’nin f… off’u  medya için çok daha önemliydi çünkü. Drogba için programlarında muz yiyen, yine Türk futbolu için programlarında cacık yapan koca koca futbol yorumcuları Deniz Naki’ye yapılanlar için iki çift laf edemedi. “Kasalarımızı daha fazla nasıl doldururuz?” derdinde olan tek kulüp yetkilisi bu konunun kıyısına bile yaklaşmadı. Meslektaşlarından biri bile destek mesajı veremedi… Deniz Naki’nin bavulunu toplayıp ülkeden gittiği günün akşamı oynanan Dortmund – Galatasaray maçında ise Türk taraftarlar sahayı ve rakip tribünleri meşale yağmuruna tutuyordu. Irkçılığımız ve fanatizmimiz aynı günde bir taşla iki kuş vurmuş oldu.

Ben bu satırları yazarken bir basketbol maçından önce -basketbol seyircimizin futboldan devşirme olduğunu gayet iyi biliyoruz- bir Sırp taraftar öldürüldü. Maçtan önce yaşanan hadise hemen geçiştirilip zaten terörist gibi geldiler, kendi aralarındaki bir kavgadan bıçaklama oldu türünden beyanatlarla olay hemencecik geçiştirilip temize çıkartılmaya çalışıldık. Bir gencin ölümüne olan yaklaşımı ve ırkçılığı ise sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımlardan nutkumuz tutularak okuduk. 25 yaşındaki gencecik bir bedenden sonra Srebrenitsa’nın öcünü alan mı dersiniz, “bu Sırplar zaten Birinci Dünya Savaşı’nı da çıkartmıştı ohh olsun.” diyen zihniyet mi istersiniz ırkçılık adına ne ararsanız bulabilirdiniz.

Biz sporu ve futbolu işte böyle bir zemin üzerinde şekillendirmeye çalışıyoruz. Özellikle son bir ay içerisinde spor ve futbol adının yanına küfür, şiddet ve ırkçılıktan başka koyabileceğimiz başka bir şey yok. Kazakistan ile oynanan milli futbol maçında önce kendi kalecisine küfürler yağdıran futbolsever, küfrün üstüne “Ayağa kalkmayan Yunanlı olsun.” tezahüratı da yaparak ırkına olan görevini de yaptı. Küfrün üzerine vatan-millet sevgisi gibisi yok.  Maç sonunda güvenlik görevlileri de bir güzel gazeteci dövdükten sonra sac ayağı tamamlanmış oldu.

Anlayacağımız ülkenin durumu nasılsa futbol da öyle. Bol şiddet, bol ayrımcılık, bol küfür… Yine de çok panik yapmaya gerek yok, maçtan sonra bangır bangır bir Mehter Marşı açar ganimeti toplarız. Sonra da her şeyi unuturuz.          

* Spor yorumcusu