Burnumuzun dibinde, gözümüzün önünde bir halk ayaklanıyor. İranlı kadınların öncülüğünde molla can çekişiyor. Karikatür sanatçısı Oğuz Demir’in resmettiği gibi İran’ın aydınlık kadınları, İran’ı bitlerden temizlemek için kollarını sıvadı.

Türbanının altından saçı göründü diye şeriat polisi tarafından katledilen Mahsa Amini’nin kanını yerde bırakmamaya ant içmiş İranlı devrimciler. “Sarhoş Atlar Zamanı”, "Kaplumbağalar da Uçar” gibi filmlerin İranlı Kürt yönetmeni Bahman Ghobadi sosyal medya hesabından haykırıyor ve Türkiye’deki sanatçılardan destek istiyor. "Kaplumbağalar da Uçar"da “Gökyüzü insanlardan uzak olduğu için mi bu kadar güzel?” diye soran Ghobadi şöyle diyor: “Desteğiniz sivil protestolar için müthiş etki yapabilir. Lütfen İranlıların yanında durun. Eğer İranlı sanatçılar sizin sesinizi duyarsa kendi insanlarını destelemek için daha çok cesaret bulacaklar. Size ihtiyacımız var.”

İranlı kadınlara ülkemizden ilk ve en anlamlı destek parmaklıklar ardındaki Selahattin Demirtaş ve hücre arkadaşı Diyarbakır’ın görevden alınan belediye başkanı Dr. Selçuk Mızraklı’dan geldi. Demirtaş ve Mızraklı hücrelerinden yazdıkları ortak metinde dışarıdakilere şöyle sesleniyordu:

“Saçının teli göründü diye İran ‘ahlak polisi’ tarafından katledilen Mahsa Amini’nin acısını yüreğimizin en derininden hissediyoruz. Baskı ve zulme karşı direnmek sadece kadınların sorumluluğu değildir. Kadınların cesurca öncülük yaptığı eşitlik ve özgürlük mücadelesine destek vermek ve İran’da özgürlük için direnen halkın yanında olduğumuzu belirtmek için hücre arkadaşım Dr. Selçuk Mızraklı ile beraber bugün saçımızı kazıttık. Bütün zulüm, zorbalık düzenleri halkın direnişi karşısında er geç yıkılacaktır. Direnenlere bin selam olsun. Mahsa Amini’ye Allah’tan rahmet ailesine ve halkımıza başsağlığı ve sabır diliyor; selamla birlikte dayanışma duygularımızı iletiyoruz.”

mollanin-kelebegi-1067890-1.

İranlı yönetmen Bahman Ghobadi’nin Türkiye’deki sanatçılara yaptığı çağrı ne kadar karşılık bulacak, bekleyip göreceğiz.

***

Bu arada tekrar bir Altın Kelebek Ödülleri dönemi geldi çattı biliyorsunuz. İktidar partisinin yayın organlarından biri tarafında düzenlenen bu ödüllere geçen sene aday gösterilmiş ve daha adayken reddeden ilk kişi olmuştum. Daha sonra çok sayıda sanatçı, gazeteci dostum da çekildiklerini açıkladı. Bu durumun önünü açan kişi olduğum için mutluyum. Bu hiç bir prestiji kalmamış ödüller ciddiyetten o kadar uzak ki 1968 yılında kaybettiğimiz Dario Moreno bile bu sene “en iyi şarkıcı” dalında aday gösterildi. Tıpkı geçen seneki gibi bu yıl da aday gösterilenler birer birer çekiliyor. Bu reddedişler inanın hepsinin boynuna asılmış madalyalardır.

Diyeceksiniz ki İran’daki protestolardan Altın Kelebek’e nasıl geldin, ne alakası var? Çok alakası var! Bu ödüllerle adının anılmasını reddetmeyen kişi, İran’daki kadınları destekleyemez. Bu ödülleri dağıtan basın kuruluşu, İran’daki zihniyetin ülkemizdeki temsilcisinin yayın organıdır. Öyle tatlı su dayanışmacılığını kimse yemez artık. Tarafınız belli olsun. Yarın çoluğunuz, çocuğunuz “İran’da kadınlar ayaklanırken sen ne yapıyordun” dediği zaman “Mollanın kelebeğini cilalıyordum” demek istemiyorsanız çok geç olmadan şapkanızı önünüze koyup düşünün. İnanın ki omurgalı yaşamak diğer alternatifinden çok daha kolay.

***

Benim de üyesi olduğum Türkiye Musiki Eseri Sahibi Meslek Birliği’nin (MESAM) eski AKP Kars Milletvekili aday adayı başkanı Recep Ergül kendisi hakkında bu köşede yazdığım bir yazıya mahkeme kararıyla erişim engeli getirtmiş. Özgürlükçü sloganlarla kampanya yürütüp göreve gelen Ergül, gazetelerde yazı kaldırtıyor. Kendisini gönülden tebrik ediyorum. Ama şunu da unutmasın ki bu köşeler yaza yaza tükenmez Recep!