Siz bu satırları okurken 6’lı Masa “ortak politikalar mutabakat metni”ni açıklayacak. 6’lı Masa’nın yaklaşık bir yıldır beraber çalışarak hükümet programı taslağı niteliğinde bir metin hazırlamış olması küçümsenecek bir iş değil. Birbirinden bu denli farklı köklerden gelen politik aktörlerin uzun süreli bir çalışma temposuna girmesi ve asgari müşterekte birleşmesi önemli bir siyasi tecrübe olarak kayda geçecek. Hasar tespiti yapan, yıllardır biriken çetrefil sorunları geniş bir yelpazede ele alan, düzen içi de olsa bu problemlere bazı çözümler üretmeye çalışan bir iktidar perspektifinin yurttaşa doğru kanallardan aktarılması, muhalefetin hanesine muhtemelen artı puan olarak yazılacak. Ancak bunun tek başına seçim zaferi için yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü bu programı kimin ya da kimlerin, ne şekilde hayata geçireceğine dair belirsizlik seçime çok az bir süre kalmışken mevcudiyetini koruyor.

CB adaylığı meselesi muhalefete taşımakta her geçen gün zorlandıkları bir yük haline geldi. Başlangıçta “seçim takvimi belli oluncaya kadar aday açıklamayacağız” tavrı doğru bir stratejiydi. İsme değil politikalara ve değişim vaadine odaklanılmasını sağlamak akıllıca bir hamleydi. Ancak söz konusu stratejinin altı bir türlü doldurulamadı. Türkiye’nin yakıcı sorunlarıyla ortak ve bütünlüklü mücadele, sürekli seçim sonrasına ertelenince ortada toplum – siyaset ilişkilerine dair büyük bir boşluk oluştu. Bu boşluğun ürettiği şey, kimin muhalefetin CB adayı olacağı sorusuna sabitlenmiş bir siyasetsizlik haliydi. Seçime 100 küsür gün kala aynı siyasetsizlik havuzunda debelenmek, topluma söyleyecek tek bir yeni sözü kalmamış olan iktidara ilave bir hareket sahası sunuyor.

***

Son olarak Cihan Paçacı örneğinde tanık olduğumuz üzere İyi Parti’nin önemli isimlerinin fasılalarla Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı karşısında sarf ettiği sözleri bir “iletişim kazası” ya da pazarlıkta el yükseltme olarak nitelendirmek kâfi değil. Etnik ve/veya mezhepsel özellikleri üstü kapalı biçimde CB adayının belirlenmesinde bir ölçüt haline getirmenin ve bunu “doğallaştırmanın” aslında iktidarın lehine işleyen bir mekanizmayı çalıştırmak olduğu aşikâr. Kendilerini “muhalif” olarak kodlayan ama aynı zamanda yine kendilerini devletin asıl sahibiymiş gibi gören Türk milliyetçileri, Erdoğan’ı milliyetçi (ve Sünni Türk) bir adayla tahtından indirmek istiyor. 2023 seçimlerinde AKP-MHP’ye karşı elde edilebilecek bir zaferi sosyalistlerle, Kürtlerle, demokratlarla paylaşmak istemiyor.

“Önce ilkeleri belirleyelim, adayı ona göre buluruz” derken müstakbel adayların her birinin açık ya da örtük kendi kampanyasını yürütmesi 6’lı Masa’nın yanı sıra CHP’nin yumuşak karnı olmayı sürdürüyor. Örneğin İmamoğlu’nun Anadolu gezisinin bir adaylık performansı mı yoksa Millet İttifakı’nın yelkenlerini şişirmek için girişilmiş bir fedakârlık mı olduğunu CHP seçmeni dahi bilmiyor. Benzer bir biçimde Mansur Yavaş’ın Kılıçdaroğlu’na “İnşallah bu parkın açılışına Cumhurbaşkanı olarak teşrif edersiniz” demesinin “ben kesinlikle aday değilim” manasına mı geldiği yoksa örtük bir adaylık stratejisi mi olduğu belli değil. Kamuoyu onlarca soru işareti arasında muhtemel isimlerle oyalanırken, değişim talebini güçlendirmesi gereken toplumsal dinamizm de köreliyor.

***

Halbuki Meclis muhalefeti bir bütün olarak, aday açıklanmasını beklemeden kampanyasına başlayabilirdi. Liderlere sıkışmış meydan ya da kürsü performansları yerine ortak talepleri ve vaatleri içeren bir siyasal dil üretip toplumsal kesimlerle buluşma olanaklarını çeşitlendirebilirdi. O zaman aday “kim sorusu” belki de bu denli birinci gündem maddesi olmayacaktı. Ancak fırsat tamamen kaçmış değil. Yeter ki kalan sürede doğru hamleler yapılabilsin.

Millet İttifakı, sadece sosyal demokratlarla Erdoğan muhalifi sağcıların omuz omuza vermesiyle ipi göğüsleyemeyeceğini artık idrak etmeli. AKP-MHP tabanından milliyetçi önyargıları besleyerek oy devşirilebileceği zannından bir an evvel uzaklaşılmalı.

Toplumsal muhalefetin itici gücüne, 20 yıldır AKP’ye direnen tüm birikime özelde Millet İttifakı’nın genelde Meclis muhalefetinin ihtiyacı var. Bir an önce, aday belirlenmesindeki yöntem ve adayın nitelikleri konusunda 6 partinin mutabakatını aşan bir ortaklık inşa edilebilmeli. Erdoğan karşısındaki adayın seçimi ikinci tura bırakmadan kazanmasını temin edecek bir seçim stratejisi izlemek en akla yakın seçenek. Bunun için muhalefet cephesinin ortak bir aday çıkarması büyük önem taşıyor.

2023 seçimleri 12 Eylül’den sonraki en büyük kırılma olmaya aday. Herkesin bu sorumluluk ile hareket ederek tek adam rejimine son vermesi gerekiyor.