Müzisyen Çorak, Munzur’daki doğa katliamına dikkat çekmek amacıyla Pulur Town (Ovacık) isimli bir parça yayımladı. Çorak, elektronik müzik türündeki parça için “Bölgenin derdini bu kez elektronik müzik yoluyla anlatmak istedim" diyor

Munzur’un derdi notalardan taştı
Fotoğraf: BirGün

Gizem ERTÜRK

Yaklaşık 16 yıldır stüdyo ve sahnede aranjörlük, multi-enstürümanistlik, bestecilik yapıyor. Haluk Levent, Şevval Sam, Zülfü Livaneli gibi birçok sanatçı ile albüm ve sahne çalışmalarında adından söz ettirdi. Murat Çorak’dan bahsediyoruz.

Şimdilerle müzik sektörünün sömürüye dayalı ve adaletsiz düzeninde emeğin kıymetine dikkat çekmek ve herkesin özgürce üretim yapabileceği bir alan yaratmak için Emek Yapım adını verdiği bağımsız bir müzik şirketi kurdu. İlk olarak da Tunceli’nin Ovacık ilçesindeki Munzur suyu ve Munzur vadisindeki doğa katliamına dikkat çekmek için hazırladığı sosyal sorumluluk projesi niteliğinde olan Pulur Town (Ovacık) adlı bir çalışmasını yayınlandı. Çorak ile yeni parçasını konuştuk.

Biraz bize doğup büyüdüğün Ovacık’tan ve Munzur’da olup bitenlerden söz edebilir misin?
Ovacık’lı olmak biraz ağır travmatik sonuçlara katlanmak demek aslında. Çocuk yaşlarımızdaki büyük çatışma dönemleri, kendini sürekli tehlikede ve baskı altında hissetmek, bugünlerde bile aslında bazı kaygılarımızı tetikleyen bir durum. Ama her şeye rağmen bölge insanının yaşamdaki her fikre, her hisse, doğanın tüm bileşenlerine müthiş sevgisi ve saygısını gördükçe iyi ki orada doğmuşum diyorum. Tabii ki bu insanların yaşam felsefelerini oluşturan ise inanışları, yazın bile karlı dağları, Munzur suyu, ziyaretleri, dağ keçileri. Düşünün dağdaki ayının onlar için hâlâ bir ismi ve bir hikâyesi var. Yani mitolojisini kaybetmemiş, hâlâ yaşayan bir coğrafya. İşte bu coğrafya yıllardır yok edilmeye çalışılıyor.

Planlı veya plansız, bilinçli veya bilinçsiz her ne şekilde olduğundan öte de bu gerçekten oluyor. Yaşam değişiyor ve gelişiyor. Artık bölgede OHAL olmadığı için turizm gelişmeye devam ediyor. Araziler evlerle doluyor. Turistik tesisler artıyor. Ancak bunun plansızlığı ve alt yapı yoksunluğu, büyük tehlikeler oluşturuyor doğal yaşam alanları için. 

İşin özü bölgede bir arıtma tesisi gerekiyor. Diğer bir mesele de altın madenciliği. 2000’li yılların başından şimdiye kadar var olan ama gündeme çok gelmeyen bir konu. Tıpkı Erzincan İliç’de olduğu gibi burada da altın madenciliği başlatıp siyanür havuzları ile çıkartılmak isteniyor. Ovacık Cevizlidere köyü Biçin mezrasından başlayıp, Tunceli’nin Geyiksuyu ilçesinin Sin köyüne kadar uzanan bir damardan bahsediyorum. Bu alan Tunceli coğrafyasının 5’te 1’ini kapsıyor ve bir tesisleşme hayata geçerse bölgenin tamamında insan ve doğal yaşam alanları bitme derecesine gelebilir. 

Tüm bunlar şarkıya nasıl yansıdı? Bir de parçanın elektronik/dans müziği türünde olması ters köşe değil mi?
Beni bir gün elimde bağlama deyiş söylerken, başka bir gün rock festivalinde elektro gitar çalarken, elektronik müzik festivalinde set up başında veya Karadeniz’de tulum eşliğinde horonda görebilirsiniz. Aslında beni tanıyan birisi için bir ters köşe değil bu. Bu kez böyle bir üretim çıktı ama bunların hepsinden bağımsız; bölgenin derdini bölgenin diliyle anlatmak istemedim bu kez. Ne kadar uzak görünürse o kadar yakındır her şey. Son zamanlarda bölgedeki arabesk müzik kültürü ile umutsuz ve yılgın bir gençlik yaratılıyor. Aslında bu yeniliklerin ileride başka yolculukları açacağını biliyorum.
 
Bu şarkıyla birlikte bölgede değişmesini / dönüşmesini istediğin şeyler neler?
Temelde bu şarkıyla doğrudan hiçbir şeyin değişeceğini düşünmüyorum aslında. Daha önce Fazıl Say gibi bir usta; arıtma alt yapısı konusuna dikkat çekmek için bir konser vererek, tüm ülkenin dikkatini çekti ancak çabuk unutuldu. Sonrasında neler yapıldı ne kadar yol alındı tekrar bir gündem oluşturup görmek istiyoruz. Aslında unutmadık bu konuyu, ilgilenmesi gerekenler artık ilgilensin demek niyetimiz.
 
Önümüzde seçimler var bir müzisyen olarak geleceğe nasıl bakıyorsun?   
Seçimlerden bağımsız, bir müzisyen olarak geleceğe güzel bakmam mümkün değil. Müzisyenlerin eline bir çuvaldız almak zorunda olduğunu düşünüyorum. Kendi hakları, yaşam ve çalışma koşulları, emeklilikleri ve telif  hakları ile ilgili mücadele vermeye başlamaları gerekiyor artık. Pandemi süresinde ne hale geldiğimizi gördük, sadece 1 yıl içerisinde 102 meslektaşımız intihar etti. Her şeye rağmen korkunun, endişenin, gelecek kaygısının artık barışa, mutluluğa, refaha dönüşmesini temenni ediyorum. Festivallerimiz iptal edilmesin, sanatımız susturulmasın, müzik yasaklanmasın müzisyenler de sömürülmesin.