Seçim sonuçları üzerinden nasıl bir muhalefet çizgisi izlenmesi konusunda değerlendirmelerde bulunan SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, “Böylesi bir bunalım içerisinde bunu devrimci bir yola kanalize edecek örgütlenme yoksa boş tencerenin daha gerici ve faşist akımlara yöneleceği de bir gerçekliktir. Ekonomik krizin iktidarlar yıkacağı varsayımı kendi başına zaten doğru değil. Burada sınıf mücadeleleri olmaksızın kitlelerin sola ve muhalefete yönelmesini beklemek büyük yanılgı” dedi.

Önder İşleyen: Sınıf mücadelesi olmaksızın kitleler muhalefete yönelmez

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, seçim sonuçları, muhalefetin durumu, partisinin izleyeceği yol ve Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği arasındaki ilişki hakkında açıklamalarda bulundu.

Gazete Duvar’dan Serkan Alan’ın sorularını yanıtlayan İşleyen,  “Önümüzdeki süreçte TELE 1’e, Merdan Yanardağ’a yapılan operasyonun da işaret ettiği üzere muhalefet mevzilerini düşürmek, etkisizleştirmek, rejime uygun bir muhalefet kanadı inşa etmek gibi çeşitli adımlar bizi bekliyor. ÇEDES projesinde görüldüğü üzere gericileştirme dalgası da hız kazanacak” dedi.

Muhalefette büyük bir şok dalgasının olduğunu belirten İşleyen, “İktidar tam da bu şok dalgasının üzerine bütün toplumu sindirecek şekilde üzerimize gelmeye başlıyor. Herkesin mücadeleden kopmadan dönüşümü arayacağı bir süreç olması gerekir” şeklinde konuştu.

İşleyen, seçim sonuçlarına ilişkin ise “Seçimler aslında mutlak bir AKP hegemonyası göstermiyor. Kırık bir AKP hegemonyası var. Siyasal İslamcı hegemonyanın toplumu ikna etme kanallarının olabildiğince azaldığı, ekonomik sosyal krizle AKP’den kopma eğilimlerinin güçlendiği bir dönemin ardından seçim kazanıldı. AKP’nin mutlak zaferinden değil muhalefetin kaybettiği bir seçimden söz etmek zorundayız.  Muhalefet böylesi bir durumda seçimi neden kaybettiğinin doğru analizlerini yapabilirse dönüşüm için de doğru yolları bulabilir” değerlendirmesini yaptı.

“AKIL TUTULMASI SÜRECE DAMGA VURDU”

Muhalefetin seçimden önce seçimi kazandığını sandığını ve hata yaptığını kaydeden İşleyen şunları dile getirdi:

“Solun belirli parçalarını da içine alacak şekilde gelişen, bir kısmı parlamentoda nasıl yer alınacağı bir kısmı bürokrasinin nasıl paylaşılacağına kadar, bir dizi akıl tutulması sürece damga vurdu. Tam bu sırada AKP hızla seçimi kazanacak hamleleri yapmaya başlamıştı. Seçim sistemini değiştirdi, HDP’ye kapatma davası açarak başka bir partiyle girmeye zorladı, Ekrem İmamoğlu gibi potansiyel bir adayın engellenmesi girişimini gerçekleştirdi. AKP taşları döşerken muhalefetse AKP’nin hamlelerine yanıt verecek bir uyanıklık bir tarafa, seçimi kazanılmış olarak gördü ve kazanacak gerçek hamleleri yapamadı.

Toplumun en geniş kesimlerinin birleşik ve aktif mücadelesinin örgütlenmesi gerekiyordu. Ancak bu yapılarak başarılabilirdi. Muhalefetse kendini kapattı ve Altılı Masa’ya hapsetti. Oradaki iktidar oyunlarıyla bütün ülkeyi heba edecek bir süreç yaşandı. Seçim iki manada referanduma dönüştürülemedi. Bir; bütün seçim boyunca rejime dönük hiçbir eleştiri yapılamadı. İkincisi de en geniş kesimlerin pasif, zorunlu bir desteği ortaya çıktı çünkü muhalefet ülkenin ilerici dinamiklerini dışlayan ve bunun sokakla bağını kesen bir stratejiyi önüne aldı. Bu konuda bizim ortaya koyduğumuz uyarılar ise yeterli olmadı.”

“TOPLUMA GÜVENİLİR BİR İKTİDAR ALTERNATİFİ SUNULAMADI”

İşleyen, “AKP’den sıtkı sıyrılmış toplum son kertede yine AKP’yi ve Erdoğan’ı tercih ettiyse bu siyasetsizliğin önemli payı var” vurgusu yaparak şunların altını çizdi:

“Topluma onların sorunlarını çözebilecek, güvenilir bir iktidar alternatifi sunulamadı. Sonunda insanlar gitti ve bir belirsizlik karşısında, inanmasa bile statükoyu tercih etmek zorunda kaldı. O dönemde bizim yapmamız gereken başka bir şeydi. Toplumun taleplerine sahip çıkan, toplumsal mücadeleleri örgütlemeye çalışan ve güven verici bir alternatifin inşasına yönelmiş bir muhalefet hattı CHP’yi de Altılı Masa’yı da başka bir yere doğru itebilirdi. Bunu başaramamış olduk.

Eğer böylesi bir bunalım içerisinde bunu devrimci bir yola kanalize edecek örgütlenme yoksa boş tencerenin daha gerici ve faşist akımlara yöneleceği de bir gerçekliktir. Ekonomik krizin iktidarlar yıkacağı varsayımı kendi başına zaten doğru değil. Burada sınıf mücadeleleri olmaksızın kitlelerin sola ve muhalefete yönelmesini beklemek büyük yanılgı. Dünyada da 2008 krizi sonrası devrimci hareketlerin içerisinde olduğu kitle eylemleri olmakla birlikte bir sol siyasi alternatifin ortaya çıkartılamadığı, aksine faşist akımların güçlenmeye başladığı bir gerçeklik içerisindeyiz.

“ÖRGÜTÜN HİÇBİR İNİSİYATİFİNİN OLMADIĞI BİR SİYASET DÜZLEMİ VAR”

Bizim siyaset düzlemine en önemli eleştirimiz bütün partilerde başkanlık sisteminin var olması. Aslında bizde olan ve çok anlaşılmayan Başkanlar Kurulu diye kendimizi ifade ettiğimiz şey, siyaset düzlemindeki tek adam rejiminin bir eleştirisinin ifadesiydi. Bugün dönüşüm tartışmalarına da baktığımızda tek adamlığın nasıl bir şey olduğunu görüyoruz. Toplumun, örgütün hiçbir inisiyatifinin olmadığı, politikaya, süreçlere etkisinin olmadığı bir siyaset düzlemi var. Değişim, dönüşüm elbette ihtiyaç ama hangi politika? Yine hangisinin daha iyi tek adam olacağı, hangisinin daha iyi bir performans göstereceği üzerinden yapılan tartışmadan da değişim çıkmaz. CHP’nin temel krizi bir ideolojik kriz gibi de aynı zamanda. Çünkü seçimin birinci turunda olduğu gibi muhafazakarlığa yatmış, ikinci turunda olduğu gibi Zafer Partisi gibi ırkçı faşizmin sözcülüğünü yaslanmış bir şey var. Hangi politikanın eleştirisi ve hangi politikaya yönelim olacak?”

“MASAYA 16 DEĞİL 56’YI DA TOPLASAN BİR SONUÇ ALINAMAZ”

Yerel seçimlere giderken muhalefetin dağınık ve içinden çıkılmaz görünen halinin boşluk yarattığını söyleyen İşleyen, Altılı Masa’daki bileşenlerin sayısının artmasının çözüm olmayacağını vurgulayarak şu değerlendirmede bulundu:

“Burası esas olarak dönülmesi gereken yer. Bütün insanları sürecin izleyicisi olarak gören siyasetten bir dönüşüm ve yerel seçimde de strateji çıkmaz. Masaya 16 değil 56’yı da toplasan bir sonuç alınamaz. Toplumun geniş değişim dinamiklerinin aktif olabileceği, yerel topluluklara ve taban örgütlülüklerine dayanan bir birleşik yerel seçim siyasetinin izlenmesi gerekiyor. Yerel seçimin bir seçim meselesinden öte bu rejime karşı yukarıdan aşağıya direniş alanı olarak kurulmasına ihtiyaç var.”

İTTİFAKLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ

“Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kurulması sürecinde Sol Parti’nin katılmaması bir taşlamaya dönüşmüştü” diyen Önder İşleyen, “Bu mahiyetinden de uzaklaştırılarak bize karşı bir tür Kürt sorunundan uzak durma gibi ezber, liberal saldırıların sosyal medyada nasıl pervasızca yapıldığı hatırlanır” ifadelerini kullandı. İşleyen şöyle devam etti:

“Oysa biz o gün, “Koşulları henüz belli olmayan bir seçime, parlamentoda nasıl yer alınacağını merkeze alan bir ittifakla girmek, böyle başlamak büyük bir hata olur” demiştik. O dönemde solun HDP aracılığıyla 20 vekil elde ederek grup kurması tartışması, yine aynı şekilde Selahattin Demirtaş’ın Evrensel’de yazdığı bir yazıyla bürokrasinin paylaşılması için strateji geliştirilmesi gerektiği yönünde bir tartışma üzerine bu ittifak çerçevesi oluşuyordu. Biz burada uyarıcı bir görev üstlenmiştik.

Bunların toplamında Sosyalist Güç Birliği ile Emek ve Özgürlük İttifakı sınırlarını aşabilecek daha geniş bir ittifak çizgisinin alternatif olarak ortaya çıkmasının olumlu olacağını düşünerek çağrı yaptık. Bu çerçevede hem sosyalist örgütlerle hem HDP’yle görüşmeler yaptık. Milletvekilliği pazarlığı hiç yapmaksızın, alan boşaltma talebinde bulunmaksızın bir ittifakın kurulabileceğini söyledik. O gün Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kendi iç çelişkileri, tek liste ile girme noktasındaki çabaları nedeniyle bizim bu görüşmelerimiz olumlu sonuçlanmamış oldu.”