Gezi Direnişi’de iktidarı madara eden, alt sınıflarla barışarak yeni bir orta sınıf hareketi oluştuğunu söyleyen Ali Şimşek “Yeni Orta Sınıf-Sinik Stratejiler” adlı kitabında günümüzün orta sınıfını deşiyor, yeni anlamların gerisine bakıyor

Ortalamadan ‘orta’yı tartışmak gerekiyor!

AYKUT SİNAN

BirGün'ün eski kültür sanat ve kitap eki editörlüğünü de yapan Ali Şimşek, 2000 yılından itibaren orta sınıf ve kültürü üzerine çalışıyor. Bu konuda üniversitelerde dersler veren Şimşek ile, Gezi sonrası yoğunlaşan orta sınıf tartışmalarını ve geçtiğimiz günlerde Agora Kitaplığı'ndan çıkan “Yeni Orta Sınıf-Sinik Stratejiler” kitabını konuştuk.

»Orta sınıf kavramı galiba çok şey anlattığı için sorunlu biraz. Ne dersiniz?
Kavram kullanım kolaylıklarına sahip. Aslında “ortada” olan demek. Neyin ortası peki? Burjuvazi (aristokrasi) ve işçi sınıfının ortasına denk geliyor. Platon'dan bu yana erdem ve ahlak bir “orta” hali ve “ılımlılık” olarak okunur. Yani aşırıya kaçmamamak anlamında. Orta sınıflar bir tarafıyla devrim korkusuna tahvil edildi. Sistemin bir tür emniyet sübabı gibi bir tını kazandı. Reklamcılar için bu AB grubudur örneğin. 1950'lerin Amerikan Rüyası ile gazlanan orta sınıf miti, sıkıcı ve yoksul Sovyetlere karşı “iyiye gidiyoruz” umuduydu. Reklamlarda gülümseyen, beyaz eşyalar ile zenginleşmiş çekirdek aile masalı. 1990 sonrası için bu vitrin YOS için inşa edildi. Püriten değil hazza ve tüketime dönük bir motivasyonla.

»Özellikle sosyalist cenahta orta sınıf kavramına dönük kaygıları açar mısınız?
1980'li yıllarda Tarihin Sonu, İdeolojilerin Sonu ve İşçi Sınıfının Sonu söylemlerini düşününce kaygıları anlamak mümkün ; ama bu orta sınıf kavramını verimli kullanmamızı engellemiyor. Türkiye'de çoğu dostum; birçok yazar baştan bir haklılıkla, bu kavramı reddediyorlar. Kitabi ve normatif olarak haklılar. Ama ne bir alan, ne de bir dönem çalışmadan; sadece Kapital'den alıntıyla olmaz bu... Benim analizime göre bu arkadaşların çoğu da YOS'a giriyor. Bence orta sınıf kavramını sağın elinden korkusuzca almak gerekiyor. AKP iktidarını halı altından imtiyazlandıran, kentleşiyoruz güzelleşiyoruz diyen Taha Akyol'a, Yeni Şafak yazarlarına, ya da en iyisinden Çağlar Keyder ya da CHP'ye danışman Sencer Ayata'ya da bırakmamak gerekiyor. Neo-liberalizmin krizi, salınımları için, dönemin suç ortaklığını ortaya sermek için; ayrıca yaratıcı potansiyellerini (Gezi'de patlayan arzuya dönük liberter eğilimleri gibi) gözetmek, prekarite (güvencesizleşme) için kullanılabilir.

»Gezi bir orta sınıf direnişi miydi?
Böyle büyük bir olayı sadece orta sınıf ayaklanmasına, “haysiyet başkaldırısı”na indirgeyemeyiz. Ama şunu söyleyebiliriz. Özellikle YOS Gezi'nin vitrinini, dilini, sloganılarını oluştururken fazlasıyla aktifti... Ama şunu da unutmamak gerekiyor; ölenlerin hepsi işçi sınıfından ve belli bir etnisteye ve mezhebe, hatta konvansiyonel sosyalist hareketlere mensup insanlardı. AKP hayat tarzı üzerinden sıkıştırınca, kalkışmanın da burdan olması kaçınılmaz. Örneğin Gezi'inin en büyük aktörlerinden biri LBGTİ idi... Bu çok anlamlı. Muhafazakâr, Sünni ve İslamcı neo liberal bir hükümetin “arzu”ya dönük saldırısının en uç alanıydılar. Üstelik Gezi yıllarca orta sınıfların gitmeye korkukları bir mekân olmasına rağmen LBGTİ'nin partner bulduğu zorunlu ve de riskli bir mekândı. Onların mekânla ilişkisi daha derindi. YOS bana göre bütün dünyada arzuya dönük talepleri ve esneklikleri en güçlü olan kesim. Bu anlamda refleksleri ve tepkileri de daha görünür. Ama en önemlisi ve benim kitapta sürekli vurguladığım yön, bunlar prekaryalaşmayı yani güvencesizleşmeyi ve proleterleşmeyi enselerinde hisseden bir kesim. Özellikle de 2001 bankacılık krizi ve sonrası. Plaza ve beyaz yakalı eylemlerini bu açıdan düşünmek gerekiyor; ve umut verici...

»Yeni Orta Sınıf'ın asıl gizinin 1990'lı yıllar olduğunu söylüyorsunuz. 90'ları nasıl tarif edersiniz?
Evet 90'lar 1983 sonrası başlayan neo liberalizmin bir vitrin ve kadro oluşturduğu yıllar. Ayrıca şehrin soylulaştırmayla yeniden tasarlandığı yıllar. 1991 SCCB'nin yıkılmasıyla Alternatif Yok! hissinin tavan yaptığı, YOS için iyi paraların kazanıldığı bir aralık. Dünya Bankası başkanlarından Stiglitz'in deyimiyle “dünyanın en parlak on yılı”... Kültürel yüzey olarak baktığımız da ise, geçmişe dönük inançsızlık (sinizm) samimi ama dışlayıcı bir kayıtsızlığa evriliverdi. YOS, kendini farklılaştıracak dili bu sinizm ve ironi ile inşaa etti. Beni ilgilendiren burası oldu açıkça. Gündelik hayatta bu ironi ve sinizmin nasıl işlediği ve kültürel sermaye yonttuğu. Bu kavramlar postmodernizm dolayısıyla normatif anlamda merkezde zaten. Ama beni ilgilendiren bir bankacı beyaz yakalıda nasıl işlediği. Babasının Sümerbank pijamasıyla nasıl dalga geçtiği; ve de Sümerbank'ın o dönemde dinazor KİT olarak suçlanarak nasıl özelleştirildiği. Sümerbank'ı satın alan ve batıran Hayyam Gariboğlu'nu bugün sadece korkunç bir cinayet haberiyle hatırlıyoruz...

»Peki günümüzde durum nedir?
2001 Bankacılık krizi büyük bir tokat oldu. Hiç bitmeyecek sanılan hizmetler sektörü balonu patladı ve binlerce, iyi eğitimli beyaz yakalı işsiz kaldı; ya da düşük ücrete razı oldu. Üstüne 2008 krizi... YOS “ağzında suşi tadıyla” ortada kalıverdi. Cüret, ironi ve sinizm darbe aldı... Örneğin bugün 1991'de yayına başlayan Aktüel dergisi ya da Radikal gazetesi yok... Yeni dönemde bunların aktörlüğü yok çünkü... 1990'ların alt sınıfları rencide eden, dışlayan sinizmi, inançsızlığı tersine dönmeye başladı. YOS alt sınıflarla kültürel anlamda barışmaya başladı... Melodramların geri dönüşü bunun işaretidir. Ya da Issız Adam filmine gösterilen ilgi...

»Sinik (inançsız) ironi derken neyi kastediyorsunuz?
1990'larda Leman dergisinde pişen sinik ironi, bugün ekşi sözlük, zaytung, penguen ve uykusuz dergilerinden Gezi'nin diline akarak bir iktidarı madara ettiler. Bana göre Gezi'deki bu dil strateji olarak YOS kaynaklıdır. Zaten ben de kitabımda bu haritayı göstermeye çalıştım. Bu sinizmin nasıl hedef değiştirdiğinin sezgisini verdim. Ama bunu görmek için dışlayıcı 1990'ları ve Leman dergisinde olgunlaşan dili görmek gerekiyor. Bugün Finansbank reklamlarında Kıllanan Adam reklamları dönüyor. Oysa Gezi'deki dili Ahmet Yılmaz'ın Kıllanan Adam tipi başlatmıştı 1990'larda.... Bunu düşünmek bile ilginç...

***

Neo-liberalizm yeni orta sınıfı yarattı

Yani orta sınıf hem coğrafya, hem de yaydığı tını itibariyle iyimser tınılar taşıyor. Bir tarafıyla da bizde Özal’ın yaygınlaştırdığı “orta direk” yani toplumun merkezi çağrışımları da yapmıyor değil. Aslında orta sınıf derken Marksist anlamda küçük bujuvazi demeye çalışıyoruz bir tarafıyla. Küçük mülk sahiplerinden, küçük esnafa ama en çok da eğitimli beyaz yakalılara geniş bir havuz... 1945 sonrası üniversite eğitiminin alt sınıflara inmesi, avukatlık,mühendislik, öğretmenlik, doktorluk gibi profesyonel mesleklerin yoğunlaşması orta sınıf derken kastedilen anlamı belirledi. Daha çok “baby boom” kuşağı yani ikinci dünya savaşı sonrası doğan, orta sınıflardan yeni bir kesimi ayırtetmek için kullanılan normatif bir kavram. Ben buna “geleneksel orta sınıf”dan farklı YOS demeyi tercih ediyorum. Şöyle özetleyeyim: 1947 doğumlu Cumhuriyet veya Milliyet okuyan bir mühendis ya da avukat ile 1968 doğumlu Radikal okuyan bir profesyonel arasındaki fark gibi. Kaba ama açıklayıcı bir örnek. Ben YOS’u 1986 ama daha çok da 1990 sonrası gerilimleriyle birlikte çok dar ama neoliberalizm gibi hala acısını çektiğimiz çok geniş bir ilişki ağı içinde düşünüyorum. Ve normatif olanı çok kutsamıyorum. Yani kavram benim için işlerlik ve golü nereye atacağım ile ilgili.... Beyaz yakalı işçi de diyebilirdim; ya da sınıf fraksiyonu, doğrudur... Ama mesele o kadar basit değil... Döneme yakın bakıldığında neo liberalizmin bir YOS ürettiğini çok açık bir şekilde görebiliriz. Benim analizlerime göre bu kesim küreselleşmeci sol-liberal bir duyuya eğilimliydi. Burayı unutmamak gerekiyor. Yani islami bir YOS’tan bahsedilse bile, örneğin Başakşehir gibi siteler üzerinden; muhafazakar geleneksel orta sınıflardan ayrı bir kültürel dile sahip olmadığını söyleyebiliriz.