10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde gazeteciler, basın özgürlüğü sıralamalarında ‘özgür olmayan ülke’ olarak tanımlanan Türkiye’de çalışan bir gazeteci olmayı BirGün’e anlattı

‘Özgür olmayan ülke’de  çalışan gazeteciler günü

ONUR EREM - @onurerem

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. 10 Ocak 1961’de 212 Sayılı Basın İş Kanunu’nun basın çalışanlarına getirdiği hakların ardından kutlanmaya başlayan güne, bu sene, muhalif basına açılan davalar, gözaltına alınan gazeteciler, hükümetin basın emekçilerini hedef göstermesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünyanın en özgür basını Türkiye’dedir” açıklamalarıyla giriyoruz.

SIRALAMALARDA DİBE BATIYOR
Türkiyeli gazetecilerin nasıl bir ortamda çalıştığını anlamak için Freedom House ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’in listelerine bakmak yeterli. Freedom House basın alanında Türkiye’yi en düşük seviye olan “Özgür olmayan ülkeler” sınıfında değerlendiriyor. Türkiye 197 ülke arasında 134. sırayı Güney Sudan ve Libya ile paylaşıyor.

Türkiye’den daha iyi durumdaki ülkelerden bazıları ise şöyle: Zambiya, Guatemala, Kuveyt, Uganda, Kenya, Kongo, Bangladeş.

Sınır Tanımayan Gazeteciler’in listesinde ise Türkiye basın özgürlüğü alanında 180 ülke arasında sondan 26. sırada, yani 154. sırada yer alıyor. Irak, Rusya, Afganistan, Çad, Etiyopya gibi ülkelerin de gerisinde olan Türkiye’nin, geçen yılki en büyük başarısı bir sıra yükselerek Gambiya’yı geçmek olmuş. Türkiye’de gazeteci olmayı; bütün bu zorluklara rağmen pes etmeden çalışmalarının sırrını farklı kurumlarda çalışan gazetecilere sorduk:

Eda Yıldırım, Evrensel:

27 yaşındayım, beş yıldır gazetecilik yapıyorum. Mesleğe başladıktan kısa süre sonra, öncesinde Odatv daha sonrasında sonra KCK operasyonlarında meslektaşlarım gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. O zaman meslektaşlarımızın özgürlüğü için yaptığımız eylemlerde sıkça söylediğimiz bir şey vardı. 90’larda gazeteciler öldürüyordu, gazeteler bombalanıyordu. Şimdi ise gözaltı, tutuklama, soruşturmalar, işten atmalarla tehdit ediliyor, baskı altına alınmak isteniyor. Yazdıkları yazılar, yaptıkları haberler üzerinden bizzat hükümet temsilcilerinin hedef göstermesiyle lince maruz kalan meslektaşlarımız, yine Gezi eylemlerinde kurum ayrımı olmaksızın polisin şiddetine maruz kalan gazeteciler, yolsuzluk soruşturmalarının tapelerinde ortaya çıkan “Alo Fatihler”, Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a kadar uzanan yolsuzluk soruşturmalarının haberlerini yapan gazetecilere açılan sayısız soruşturma ve dava gibi örnekler söylediklerimizin gerçekliğini ortaya koyuyor.

İktidarın değil, gerçeğin sesi olmak ve bu sesi halka ulaştırmak için gazetecilik yapıyorum, bu amaçla gazetecilik yapanlar her dönem iktidarların hedefi oldu.

***

İlker Yaşar, BirGün:

59 yaşındayım, 1980 yılından bu yana bu mesleğin içindeyim. Türkiye gibi bir ülkede gazetecilik yapmak doğal olarak zor. İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün yerlerde süründüğü bu ülkede her geçen gün sorunlar bir çığ gibi büyüyor.

Dün bugünü aratırken, yarın da bugünü aratacak gibi. Hatta kesin...
AKP iktidarında oynanan oyunlar gazeteciliği sildi attı. İktidar borazanları, yandaş borazanlar, ortalığı kapladı. İktidardan nemalananların sahipliğe getirildikleri gazetelerin bu durumda olmalarını garipsememek lazım.

Ancak bir avuç da olsa muhalif gazeteciler, Türkiye’de gazeteciliğin nasıl olması gerektiğini ortaya koyuyor, büyük baskılara karşın büyük özveriyle ifade özgürlüğü ve demokrasi mücadelesi veriyorlar. Bunu da göz ardı etmemek lazım. Gönül bu muhalefetin daha da artmasından yana...

İktidarı eleştirmenin suç olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Gazetecilerin yaşadığı zorluklar, sorunlar varlığını sürdürüyor. Mahkemelerin baskıları, ekonomik baskılar, iktidar baskısı devam ediyor.
Ancak bu engellemeler bizleri teslim alamadı. Mücadele etmek gerekiyor, biz de mücadele ediyoruz. Bu mesleğin doğasında bu var. Özgürlüklerin sorun olmadığı bir dünyaya ulaşana kadar da mücadeleye devam edeceğiz. Başka çıkar yol yok.

***

Canan Coşkun, Cumhuriyet:

27 yaşındayım. Beş yıldır bu mesleği yapıyorum. 2013’te İstanbul Adliyesi’nde adliye muhabirliğine başladım. En şanslı tanıklığıma da o zaman başladım. Türkiye tarihinin belki de en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasına tanıklık etmek çok büyük bir şanstı benim için. Bu soruşturmalarla beraber zaten çok önceden bu yana sürmekte olan gazetecilik mesleğine yönelik baskı daha da ayyuka çıktı. Yolsuzluk haberi yazan gazetecilerin ismi mahkeme askılarından inmez oldu. Buna ben de dahilim. Hakkımda Bilal Erdoğan’ın şikayetçi olduğu bir dava, Recep Tayyip Erdoğan, kızı Esra Albayrak ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturması şüphelilerinin şikâyetçi olduğu bir yığın soruşturma var. Yargı sopasını gazetecilere sallarken ister istemez gazeteciler de evrildi bu süreçte. İktidara yakın gazetelerdeki ‘majestelerinin gazetecilerine’ göre bırakın rüşveti, yolsuzluğu bu bir darbe girişimiydi. Bu sırada süreç patronları iktidarla ters düştüğü için ‘mecburen özgür basını’ doğurdu. ‘Mecburen özgür basın’ gözaltına alınmalarını ‘demokrasiye darbe’ olarak değerlendirdi ancak muhalif basın mensubu yıllardır kapısı sabah polisler tarafından çalınacak diye bekliyor, çoğu kez de terör örgütü üyeliğinden gözaltına alınıyordu. Muhalif basın alışıktı kısacası bu duruma.

Son birkaç yılda ise gazetecilik hiç olmadığı kadar itibarsızlaştırıldı. İktidarın hoşuna gitmeyen şeyleri yazan gazeteciler ‘paralel’ etiketi yedi. İktidara yakın gazeteciler de mesleklerini unutup ‘ben bu davanın savcısıyım’ kıvamında haberlere imza attılar. Zorluklara rağmen gazeteciliğe devam ediyorum çünkü haksızlıkların karşısında sessiz kalırsam ‘doğru bildiklerime ihanet ediyormuşum’ hissine kapılıyorum. Bu yüzden iktidarın baskısı ne kadar artarsa artsın ‘mesleğe devam etmek zorundayım’ diye düşünüyorum.

***

Çağdaş Kaplan, Dicle Haber Ajansı:

28 yaşındayım, altı yıldır gazetecilik yapıyorum. Türkiye’de gazeteciler üzerindeki baskıların arttığını gördüm çalıştığım süre boyunca. Ben Kürt basınının bir çalışanıyım, bu mesleğe başlarken önümüze hedef koyduğumuz hedef gerçeklerden taviz vermemekti. Bu coğrafyada gerçekler tersyüz edilmeye çalışılıyordu. Biz bu gerçekleri topluma aktarabilmek için bu mesleği yapıyoruz. KCK operasyonlarında ben de gözaltına alındım, düzmece bir iddianame nedeniyle bir yıla yakın cezaevinde kaldım. Sokakta polis şiddetiyle bire bir karşılaştım. Tüm baskılara rağmen gerçeği topluma aktarmaktaki ısrarımız bu meslekteki ısrarımızdır.*

***

Banu Tuna, Hürriyet:

40 yaşındayım ve 1997 yılından bu yana gazetecilik yapıyorum. Mesleğe başladığımda, 28 Şubat sürecinin tam göbeğindeydik. Yine sağ muhafazakar bir yönetim iş başındaydı.
Türkiye’de gazetecilik ve gazetecilerin durumu hiçbir zaman iyi olmadı. Bugün öncelikli meselemiz ifade özgürlüğü, bağımsız habercilik. Ben başladığımda, uzun yıllar sigortasız, neredeyse karın tokluğuna çalışan, sırf mesleğini sevdiği için bunu kabul eden bir çoğunluk vardı. “212 için beklemek” kanıksanmış, normalleşmiş bir şeydi. Aradan geçen sürede, tamiri çok uzun yıllar alacak bir hasara uğradı gazetecilik. Basının bir bölümünde sorgulama refleksi zayıfladı ve okullardan yeni mezun olmuş genç meslektaşlarımız, pek çok yerde bu işi bu haliyle öğreniyor. Bırakın yasaklı haberleri, yasaklı kelimelerin bulunduğu yayın organları var.

Herkesin çekip gitme lüksü olmuyor, evine ekmek götürmek zorunda herkes. “Havuz medyası” olarak kodladığımız kuruluşlarda çalışan arkadaşlarımla konuştuğumda, sansürün, maruz kala kala otosansüre dönüştüğünü görüyorum. Toplumdaki muhafazakarlaşma da baskı yaratıyor. Bu ülkede “Çalışan Gazeteciler Günü” diye bir şey var. Siz hiç “Çalışan Bankacılar Günü”, “Çalışan Cerrahlar Günü” diye bir şey duydunuz mu? Çünkü bu ülkede çalışamayan, çalıştırılmayan gazeteci diye de bir şey var. Ha gerçi geldiğimiz noktada pek çok meslekten ‘çalıştırılmayan’ insan var, o da ayrı.

Bu meslekte hâlâ nasıl devam ettiğime gelince… Başka bir iş yapmayı bilmiyorum, mesleğim bu. Bir de inadına devam etmek bu işin ‘fıtratında’ var. Hem yaşadığımız dönemin kendisi haber zaten. “Çalışan gazeteciyken” işin hakkını vermek lazım. Her şeye rağmen hâlâ doğru, etik habercilik yapılabileceğini düşünüyorum ve biliyorum. Bunu yapamasam işte o zaman mesleği bırakırdım.