TuzBiber isimli komedyen topluluğundan Deniz Göktaş, sahnede otosansür uyguladığını belirtiyor. Göktaş, “İçki fotoğrafı paylaştığı için işten atılan insanlar varken benim şu anki özgürlüğüm lüks gibi geliyor” diyor.

Özgürlüğüm bana lüks gibi geliyor
Deniz Göktaş, 27 Nisan Perşembe saat 21.00’de Eskişehir F/Stop Salon Cabaret’te sahne alacak. (Fotoğraf: Cem Gültepe)

Işıl ÇALIŞKAN

Genç komedyenler arasında yıldızı parlayan bir isim Deniz Göktaş. Sinema okumak için geldiği İstanbul’da Tuzbiber ekibinin düzenlediği açık mikrofona katılıp sahne aldığı 5 dakika hayatının seyrini belirliyor. Çok değil, bir hafta sonra ekibe katılıp biletli gösteri yapmaya başlıyor Göktaş.

Kara mizah ve politik şakalarıyla kayda değer bir takipçi kitlesi edinen komedyenin TuzBiber ekibiyle birlikte sahne aldığı performanslar YouTube’ta yayınlanıyor. Göktaş ayrıca, Uykusuz dergisinde yazıyor; Spotify’da “Deniz Göktaş’a Ayıracak Vaktim Yok” isimli, Deezer’da da “Haset” isimli podcast serileri yapıyor. 

Göktaş ile baskıcı iktidarın gölgesinde komedyen olmanın inceliklerini konuştuk. 

İnsanları güldürebildiğinizi ilk olarak nasıl fark ettiniz?

Doğrudan hatırlamıyorum ama aile içinde çocukken söylediğim sert laflar çok anlatılırdı. İriliğiyle ünlü amcama “Bu kadar kuvvetli olacağına biraz akıllı olsaydın” tarzı bir şey söylemişim. Biraz bodyshaming (beden utandırma) içeren klişe bir hiciv ama çocuktan geldiği için tutmuş aile içinde. Genel olarak bu tür laf sokmalarım fazlasıyla takdir edilir ve kahkahalarla karşılanırdı. Herhalde aileden gelen o kolay takdir, kafa mesaimi bu alana ayırmamda etkili olmuştur.  

Sizce kara mizahın sınırları olmalı mı?

Türkiye’de mizahla ilgilenen insanlar çeşitli problemler yaşadığı için sık sık böyle sorularla karşılaşıyoruz. Açıkçası bazen verdiğim cevapların keskinliğinden pişman oluyorum. Ahkam kesecek kadar net görüşlerim yok. Kara mizah beni aşan bir kavram. Ama ben en büyük acılarım ve korkularımla böyle mücadele edebiliyorum, benim için sınırları yok. Herkes her şakayı sevebilir, her şakadan da rahatsız olabilir ama konsensusa varılabilecek bir sınır koymanın mümkün olmadığını, bu tür çabaların da sansüre yol açtığını düşünüyorum.

AKILCI VE KORKAK DÜZELTMELER YAPIYORUM

Ülkedeki baskıcı ortam sizi nasıl etkiliyor? Kendinize otosansür uyguladığınız oluyor mu?

Baskıcı ortam herkes gibi etkiliyor ama seyirciye dayalı bir iş olduğu için ülke ortalamasına göre çok daha özgür hissediyorum. Beni dinlemeye gelecek 50 kişi varsa istediğim her şeyi anlatabilirim. Hem maddi hem manevi olarak hayatımı olumsuz etkilemez. İçki fotoğrafı paylaştığı için işten atılan insanlar varken benim şu anki özgürlüğüm lüks gibi geliyor. Otosansür tabii ki uyguluyorum. Bu röportajda da, günlük konuşmalarda da esas fikrimi belirli filtrelerden geçirerek söylüyorum. Sahnede ise her ne kadar filtresiz dürüstlüğün komedi için en etkili yol olduğunu düşünsem de belli toplumsal dinamikleri göz önünde bulundurup akılcı ve korkak düzeltmeler yapıyorum.

Kara mizahı sevenlerin ne tür bir zekaya sahip olduğunu düşünüyorsunuz?

Hiç bilemedim bunu. Bence zeka türüyle değil de hayatla nasıl bir ilişki kurulduğuna bağlı. Bazı insanlar acılarıyla kahkahayı birlikte düşünemez bile, bazısı ise ayrı düşünemez. Ben kişisel olarak dünyanın anlamsızlığı ve saçmalığı ile mücadele edebilmek için en etkili dilin mizah olduğunu düşünüyorum. 

Psikoloji okumanızın yaptığınız işe katkıları olduğunu düşünüyor musunuz?

Muhakkak olmuştur. Fakat zaten insana dair detay konularla gereksiz ilgili olduğum için inşaat mühendisliğini bırakıp psikoloji bölümüne geçtim. Çok kötü bir öğrenci olsam da bölüm daha derli toplu bir bakış açısı kazandırmıştır muhtemelen. 

Stand-up sahnesinde en çok zorlandığınız an neydi? Nasıl üstesinden geldiniz?

Yeni yeni büyük salonlarda çıktığım dönem, 700 kişilik bir gösteride tabu diyebileceğimiz bir konuda bir şey anlatmaya yeni başlamışken ayağa kalkıp sinir krizi geçirmişti. Salondaki diğer insanları da kışkırtabilecek cümlelerle bağırmaya başladı, “Nasıl Türksün? Nasıl bunu dersin?” tarzı. Çok üstesinden gelemedim. Sadece korktuğumu hatırlıyorum, çünkü geri kalan 699 kişinin fikren benden çok ona yakın olduğunu biliyordum. Şakanın başlangıcı gösterinin en sert kısmıydı, şaka tamamlanınca herkes rahatlayıp gülüyordu. Fakat bu seyirci bölünce ne anlatacağım da kayboldu. Fakat geri kalan insanlar çok tatlı davrandı alkışlayarak susturdular. Ben de kendimi iyice yakmamaya dikkat ederek çeşitli cevaplar verip salondan çıkmasını sağladım. Gösterinin geri kalan yarım saati çok gergin ve sessiz geçti. Sonrasında o şakayı da çıkardım. O gerginlikle komedi gösterisi yapmak pek keyifli olmuyor. 

Önümüzde seçim sürecine dair nasıl bir öngörünüz var?

İktidarın ezici bir yenilgiyle değişeceğini düşünüyorum, umuyorum. Fakat sonrası için de çok umutlu değilim. Sahnede de anlatıyorum bazen, 20 yıldır tek bir yerden rahatsız olmanın güzel bir tarafı vardı. Düzeltilmesi gereken tek bir şey var hissi bana daha umutlu geliyordu. Umarım sonrasında bu birliktelik hali dağılmaz. 

KOMEDİNİN EN TEMEL İHTİYACI ÖZGÜRLÜK

İktidarın değiştiği durumda bu sizin sahnenizi nasıl etkiler?

Açıkçası olumlu bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Tabii ki tarafsızlığını yitirmiş yargı ve pohpohlanan linç kitlelerinin artık olmayacak olması çok büyük rahatlık üreten herkes için. Fakat biz komedyenler kendini muhalif olarak tanımlayan taraftan da çok büyük tepkiler gördük, CHP’li milletvekilleri tarafından hedef gösterildi, arkadaşlarımıza davalar açıldı. Başka bir komedyene hiçbir hakaret içermeyen bir şakasından dolayı Atatürk’e hakaretten ceza verildi. Komedinin en temel ihtiyacı ifade özgürlüğüdür ve maalesef “ifade özgürlüğü karşıtlığı” bu ülkenin birleştirici gücü, yüzde 90’ı bu konuda hemfikir.  

Son yıllarda stand-up kültürünün popülerliğindeki artışın nedenlerini ne olarak görüyorsun? Sizce bunda sosyal medyanın rolü nedir?

Netflix’teki komedi gösterileri çok etkili. Farklı üslupların, tarzların, komedi matematiklerinin görünür olmasını sağladı. Genel olarak twitter’da, ekşisözlük’te insanlar kendi şakalarını üretiyorlardı. TuzBiber vb. sahne imkanlarıyla da sahnede bunu yapabilme imkânı doğdu. 

Tuzbiber ekibinin stand-up kültürünün popülerliğindeki artışa etkisi olduğu su götürmez bir gerçek. Ekibin varlığı görünenin yanı sıra günümüzde nasıl bir amaca hizmet ediyor sizce?

Açık mikrofonlar çok kritik. Türkiye kültüründe bu tarz fırsatlar yeterince sunulmuyor insanlara. Açık mikrofonda cüzi bir bilet parası karşılığı herkes sahneye çıkıp 5 dakika gösteri yapabiliyor. Ben de böyle başladım ve bütün Tuzbiber ekibiyle böyle tanıştım. Herkesin maddi beklentisiz komedi aşkıyla buluşup şakalar yaptığı bir ortamdı o zaman. Çok büyülenmiştim. 

Ama Tuzbiber onlarca komedyenle birlikte çalışsa da tabii ki bir şirket. Son 4 yılına yakından şahit olduğum bu şirketleşme sürecinde de çeşitli sancılar olsa da ruhunu korumaya çalışıyor. Komedyenden komedyene tecrübeler değişir ama benim için herkesin sahneye çıkabildiği, sansürün olmadığı, mekânların ve sektörün acımasızlığına karşı komedyeni korumaya çalışan bir yapı.