Şimdiden 2021’deki seçimleri tartışmaya başlayan Almanya’da merkez siyasetin yaşamakta olduğu türbülansın şiddetinin artması olasılığı, faşist partiyi daha güçlü bir seçenek haline getirebilir

Puslu havada tehlike kol geziyor

ÖZGÜR ÇOBAN

Almanya’da 2021’de yapılması planlanan Federal Parlamento seçimi sonrası için hükümet projeksiyonları şimdiden konuşulmaya başlandı. Belirli bir demokratik olgunluğa ulaşmış, politikacıların değil politikaların önemli görüldüğü Almanya gibi ülkelerde üzerinde konuşulan siyasi senaryolar tabiatıyla anbean değişikliğe uğrayabiliyor. Girdiği birçok seçimden düşük oy oranlarıyla çıkan, ancak gündemi iyi yakalayan ve politikalarını yeniden oluşturan Yeşillerin son seçimlerde yakaladığı başarı buna örnek olarak gösterilebilir.

Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nde (SPD) yaşanan lider değişikliği, muhafazakâr CDU’da Angela Merkel’in koltuğuna oturan Annegret Kramp-Karenbauer’in göstereceği performans, Sol Parti’nin (Die Linke) çalışkan ve özverili kadrolarının çabaları, faşist parti Almanya için Alternatif’in (AfD) sahtekârlıkları, ahlâksızlıkları ile ırkçı zırvalarına halkın göstereceği tahammülün sınırları, Yeşiller’in yıldızının hâlâ parlıyor olması kuşkusuz seçim sonuçlarına etki edecek önemli parametrelere arasında yer alıyor.

Sosyal demokratlarda parti içerisinde olumlu hava estiren lider değişikliğinin seçmen nezdinde aynı etkiyi yarattığını söylemek pek mümkün değil. ZDF-Politbarometre’nin, rastgele seçim yoluyla bin 366 telefon abonesiyle yaptığı anketin sonuçları da bu tespiti doğrular nitelikte. Ankete katılanların yüzde 62’si yeni lider kadrosunun bir fark yaratamayacağını belirtirken, sadece yüzde 23’ü SPD’yi parlak günlerin beklediğine olan inancının arttığını dile getirmiş. “Partinin yeni lider kadrosu öncülüğünde sola doğru açılmasını nasıl karşılıyorsunuz” sorusunu ise katılımcıların yüzde 41’i “faydalı olur”, yüzde 48’i ise “zarar verir” şeklinde yanıtlamış.

KOALİSYON OLASILIKLARI

Partilerin güncel oy oranlarına bakıldığında SPD’nin yüzde 13,3 ile Hristiyan Birlik (CDU/CSU), Yeşiller ile neofaşist AfD’nin gerisinde bulunduğunu görüyoruz. Bu nedenle yeni seçimin ardından SPD’nin bir kez daha koalisyon ortağı girme ihtimalinin hayli zayıf olduğunu düşünüyorum.

Gelecek seçimlere ilişkin tahmini oy oranları perspektifinde parlamentoda çoğunluk problemi yaşamayacak hükümet olasılıklarına kısaca bir göz atalım. Hristiyan Birlik / SPD / Yeşiller ya da Hristiyan Birlik / Liberaller (FDP) / Yeşiller seçenekleri şu an itibarıyla en olası ihtimaller olarak görünüyor. Ancak bu iki senaryonun da sorunlu tarafları var. SPD’nin koalisyonun küçük ortağı olarak geçirdiği yılların kendisine pek yaramadığı ortada. Esasında 2017 seçimlerinin hemen ardından koalisyona girilmeyeceği açıklanmasına rağmen kamuoyu baskısı göğüslenemeyince yeniden hükümet ortağı olunmuştu ama yeni konjonktürde SPD’nin artık geri çekilme-muhalefette dinlenme stratejisini uygulayacağına dair görüşler oldukça yaygın.

İkinci senaryo yani liberallerin de içerisinde olduğu koalisyon hükümeti. Partilerin renklerine atfen söylenen “Jamaika” daha uygulanabilir gözüküyor. 2017 seçimlerinin hemen ardından SPD’nin olumsuz tavrı nedeniyle Merkel bu koalisyon formülüne epeyce asılmıştı. Günlerce devam eden görüşmeler liberallerin uzlaşmayarak çekilmesiyle sona ermişti. Şimdi her üç partinin yetkilileri de koalisyona ilişkin kamuoyuna sıcak mesajlar veriyorlar.

FAŞİSTLER İLE OLABİLİR Mİ?

Bir koalisyon ihtimali daha var. Orada da faşist parti AfD devreye giriyor. Meselâ, Hristiyan Birlik / Liberal Parti / Faşist Parti formülü güncel verilere göre, Federal Meclis’te çoğunluğu sağlıyor. Ancak Hristiyan Birlik’in yeni lideri Annegret Kramp-Karrenbauer açıklamalarıyla şimdiden faşist parti ile koalisyon olasılığını hızlı ve sert bir şekilde devre dışı bıraktı. Hristiyan Birlik ve faşist parti arasında bir koalisyon olasılığından şimdilik söz etmek zor olsa da ben bunun sadece zaman meselesi olduğunu düşünüyorum. Eyalet parlamentolarındaki karar süreçlerinde bu iki parti arasındaki dayanışma ve birbirlerinin tabanlarına hitap ediyor oluşları süreci hızlandıracaktır. Zaten faşist partinin yöneticileri de sürekli olarak, “Hristiyan Birlik mutluluğu sadece bizimle yakalayabilir, nazı bıraksınlar artık” mealinde açıklamalarıyla gündeme geliyorlar. Faşistler, avının yorularak zayıf düşmesini bekleyen çakallar gibi sabır gösteriyorlar. Bu arada, muhafazakârlar ve faşistlerin flörtlerinin konu edildiği çok sayıda haber medyaya yansıyor. Örneğin, Angela Merkel’in partisi CDU’nun Anhalt-Bitterfeld, teşkilatında görevli bir üyenin aynı zamanda neonazi etkinliklerine katıldığı ve neonazi örgütlerinde aktif olduğunun ortaya çıkması bile onun partiyle ilişiğinin kesilmesi için yeterli olmadı. Üyeler arasında yapılan oylamada, çoğunluk neonazi üyenin partide kalmasını istedi. Hristiyan Birlik ve faşist AfD için “birbirlerinin doğal tabanı” ifadesini kullanırken bunu kastediyoruz işte. Bu nedenle faşizan tavırların kitlesel bir şekilde yerleştiği ülkede, Hristiyan Birlik’in faşistlere teslim olmasına fazla bir zaman kaldığını düşünmüyorum.

Sonuç olarak, “seçimlere daha çok zaman var. Bu neyin telaşı” diye düşünenler de çıkacak elbette ancak Hristiyan Birlik / SPD koalisyonunun devamı konusunda gittikçe alevlenen tartışmalar ülkeyi her an erken seçim atmosferine sürükleyebilir. SPD giderek eriyor. Daha geçen ay yüzde 14 civarında olan oyu bu ay yüzde 13,3’e gerilemiş durumda. Parti buna daha ne kadar dayanabilir, doğrusu bilemiyorum. Genel seçimin ardından siyasi tablonun bir hayli karışacağına dair emareler güçlü. Partilerin örtüşmeyen politikalarından kaynaklanan müzmin sorunlar, hükümeti oluşturma aşamasında yine sıkıntı yaratacak tabii olarak.
Bunun yanı sıra merkez siyasetin yaşamakta olduğu türbülansın şiddetinin artması olasılığı, faşist partiyi daha güçlü bir seçenek haline getirebilir. Bu gerçekleşirse AB’nin lokomotif ülkesi durumunda olan Almanya’nın medeni idelerle desteklenen demokrasisinde kapanması güç yaralar açılır. Burada faşist partinin hükümete girmesi, zincirleme bir reaksiyona neden olarak diğer AB ülkelerinin de faşizme teslim olmalarının önünü açabilir. İşte bundan ötürü Almanya’da verilen antifaşist mücadeleye destek vermenin tarihsel bir sorumluluk olduğunun bilinmesi gerekiyor.