Sadece içeride değil dışarıda da baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Küresel hegemonya mücadelesinde aktörler her geçen gün el artırıyor. Paylaşım, nüfuz savaşının en sıcak arterine dönüşen Asya-Pasifik’te suları bir hayli ısıtan hamleler bu kapışmanın şiddetini anlamak açısından çarpıcı bir laboratuvar.

Amerikan emperyalizmi için bir varlık yokluk meselesine dönüşen Asya-Pasifik’te -başka bir adlandırmayla Hint-Pasifik- karşılıklı hamlelerle aktörler birbirlerini sınamayı sürdürüyor. Görünen o ki, Hint-Pasifik’e hükmeden bütün bir dünyaya hükmedecek. ABD’nin amacı “yükselen dev” Çin’i kuşatmak, hapsetmek. Bunun için tek başına yeterli olmayacağının farkında olan ABD, Batılı müttefikleri ve Pasifik’teki ortakları üzerinden çevreleme stratejisini hayata geçiriyor.

Son günlerde yaşananlar kapışmanın şiddetini anlamak için yeter. Bölge genelinde paradigma değişikliğine işaret eden bu oluşumlara yakından bakmakta fayda var.


Aukus: ABD, İngiltere ve Avustralya tarafından Çin’e karşı 16 Eylül’de oluşturulan nükleer ittifak. Avustralya, İngiltere ve ABD’nin isimlerinin İngilizcedeki kısaltmalarından oluşan (A-UK-US), deprem etkisi yarattı. ABD’nin Transatlantik İttifakı’ndaki ortaklarını –Avrupa-dahi denklem dışında tutarak oluşturduğu bu ittifak sayesinde Okyanusya ülkesi nükleer denizaltıya sahip 7’nci ülke olacak. Her üç ülke de bu sayede Çin’e gözdağı verme niyetinde.

Quad: ABD, Hindistan, Avustralya ve Japonya’dan oluşan Quad adıyla bilinen dörtlü ittifak on yıl önce kurulsa da Trump tarafından 2017’de aktifleştirildi. Hint-Pasifik hattındaki “dörtlü ittifak”ın temel motivasyonu da Çin’e karşı mevzi inşa etmek.

CPTPP: Çin, 11 ülkeden oluşan Kapsamlı Yenilikçi Trans Pasifik Ortaklık Anlaşması’na (CPTPP) katılmak için başvurdu. 2018’de uygulamaya konulan CPTPP’ye başvuru Pekin yönetiminin "küresel ticaretteki liderliğini" pekiştirecek. Donald Trump yönetimi anlaşmadan çekilmişti.

Paktın üyeleri arasında Kanada, Avustralya, Brunei, Şili, Japonya, Malezya, Meksika, Peru, Singapur ve Vietnam bulunuyor. İngiltere müzakerelere devam ediyor.

ŞİÖ: İran, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) tam üye oldu. Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’deki zirvede üyeliği onaylanan İran böylece Rusya-Çin liderliğindeki Avrasya cephesine iyice eklemlenmiş oldu. ŞİÖ, ABD ve NATO’ya karşı bir alternatif olarak Şanghay’da kurulmuştu. Son yıllarda iyice aktifleştirilerek küresel siyaset sahnesinde önemli roller oynamaya başladı örgüt.

PASİFİK YÜZYILI

ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Avustralya Başbakanı Scott Morrison tarafından duyurulan Aukus zirvesinde yapılan ortak açıklamada Hint-Pasifik’in, "Çözülmemiş toprak anlaşmazlıkları, terör tehditleri ve organize suçlar dahil potansiyel parlama noktalarına sahip bir bölge" olarak tanımlanması buraya yönelik yığınağa yönelik ipuçları veriyor.

“Şüphesiz yeni bir döneme girdik. Hint-Pasifik'in geleceği, tüm geleceğimizi etkileyecek” diyen Avustralya Başbakanı Morrison, nükleer enerjili denizaltı inşa etmelerinin, nükleer silah peşinde oldukları anlamına gelmeyeceğini söylese de gerçek niyetin bu olduğu ortada. Avustralya'nın en az sekiz nükleer enerjili denizaltı inşa edeceği belirtilen anlaşma bölgeyi açık bir nükleer cephaneliğe çevirecek.

ABD’nin bir dediğini ikiletmeyen, Avrupa Birliği’nden ayrılarak Atlantik’in diğer yakasına iyice yanaşan İngiltere, Washington ile birlikte Asya-Pasifik'e daha fazla dahil olmaya başladı. Çin'e karşı İngiltere, HMS Queen Elizabeth uçak gemisini geçen haftalarda Hint-Pasifik’te konuşlandırdı. Amerika donanması da uluslararası “misyon”nun yüzde 60’ını bu bölgeye aktarmış vaziyette.

Hint/Asya Pasifik’e büyük bir yığılma var. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Ekim 2011’de “Foreign Policy” dergisine yazdığı “Amerika'nın Pasifik Yüzyılı” başlıklı makalede artık stratejik odak noktasının Ortadoğu’dan Asya-Pasifik’e kaydığını resmen deklere edecekti. Yazıda dünya siyasetinin geleceğine Afganistan veya Irak'ta değil Asya'da karar verilecek ve hareketin tam merkezinde ABD olacak deniliyordu.

Afganistan’daki ve Irak’taki çekilme de tam da bu yönelimin bir sonucu. Afganistan, ABD’nin sırtında gereksiz bir yük haline gelmişti, o yüzden çıkması sürpriz değildi.

Tabi Çin’i kuşatmak için sadece askeri yığınak yeterli değil. Aynı zamanda Çin’in “yumuşak karnı” meseleleri de kaşımak gerek. Tayvan, Hong Kong, Tibet, Sincan/Uygur ve Güney Çin Denizi sorunları Çin’i sıkıştırmak için oldukça elverişli meseleler.

GÜÇ DENGESİ DEĞİŞİYOR

Güç dengeleri değişiyor, ABD’nin çok yönlü saldırıları artıyor. Biden ile birlikte askeri, ekonomik, politik ablukanın dozajı arttı. Japonya, Güney Kore, Tayland ve Filipinler'in yanı sıra Hindistan ve hatta Vietnam’a yapılan büyük yatırımlar cephe hattını güçlendirme arayışı. Avustralya'nın nükleer denizaltılara sahip yapılacak olması bölgede yeni bir paradigmaya yol açabilir.

“Müttefik müttefikine bunu yapar mı, sırtımızdan vurulduk" diyen Fransa’nın bu ülkelerdeki elçilerini geri çekmesi Transatlantik Cephe’de de oluşacak kırılmanın sinyalleri. Yaşananların Avrupa Birliği'nin kendi savunma ve güvenlik stratejilerini geliştirmesini gösterdiğini belirten Avrupa Birliği Yüksek Temsilci Josep Borrell, daha önce Alman ve Fransız liderlet tarafından sık sık dile getirilen bu yönelimi bir kez daha tekrarladı.

Görünen o ki, ABD “kuzenler”le -İngiltere, Avustralya ve sonrasında eklenecek Kanada, Yeni Zelanda- yeni bir yönelim içerisinde. “Yaşlı Kıta”daki eski dostlarına -Almanya, Fransa- eskisi gibi ehemmiyet atfetmiyor. Özetlersek küresel güç dengeleri değişiyor, Putin’in dediği gibi “Pandora’nın kutusu” açıldı bir kez...