Akdeniz’in Atlas Okyanusu ile buluştuğu Fas’ın başkenti Rabat’ta düzenlenen film festivali İtalya’nın Oscar adayı ‘Nostalgia’nın zaferiyle sonuçlandı. Festivalde sinemamızı “Kerr” temsil etti.

Rabat’ta yaratıcı sinema festivali
Kerr filminden bir kare.

Fas’a daha önce yolum düşmemişti. Bu yıl 27’ncisi düzenlenen Rabat Uluslararası Yaratıcı Sinema (Yönetmen Sineması da denilebilir, “Cinema d’auteur” karşılığı olarak) Festivali’nin daveti üzerine geldiğim bu güzel ülkeden olumlu izlenimlerle ayrılıyorum. Ülkenin başkenti Rabat’ın ardından bir günlüğüne de olsa turizm merkezi Casablanca’yı ziyaret şansım oldu. Fas’ın doğal güzelliklerine, geleneksel kültürüne ve bu kültüre duyulan saygıya hayran olmamak elde değildi. Geleneksel yapıların restorasyonundaki titizlik, gidebildiğim diğer Arap ülkeleri ve ülkemizdeki uygulamalarla kıyaslanmayacak kadar iyi…

Tarih boyunca farklı kültürlerin (Akdeniz, Afrika ve Ortadoğu kültürlerinin) buluştuğu bir ülke olmuş. Ülkenin dört bir yanındaki kare prizma kuleler/minareler ülkede Sünni İslam’ın gücünü simgeliyor, ama onların yanı sıra, Hıristiyan (Katolik ve Ortodoks) kiliselerine, Yahudi sinagoglarına da rastlamak olası. Bir de, belirli bir dine bağlı olmayan Berberi halk var, ülkenin farklı kesimlerinde yaşayan. Anlayacağınız, tam bir kültürler buluşması… Fas sokaklarındaki tabelalarda Arapça ve Fransızcanın yanı sıra hiyeroglife benzeyen bir yazı daha yer alıyor. Ülke nüfusu içinde önemli bir oran oluşturan Berberilerin kullandığı dil imiş bu. Son yıllarda bu dil yazılı metinlerde, resmi kurumların tabelalarında da yer almaya başlamış.

Ülke hiçbir zaman tam bir sömürge olmamış, ama 1950’lerin ortasına kadar Fransızlar ve İspanyollar Fas’ın farklı bölgelerini kontrolleri altında tutmuşlar. Bağımsızlıklarını kazanmaları bu yüzden çok zor olmamış. Ekonomik alanda tavizler vererek bağımsızlıklarını elde etmişler. Ülkenin en büyük sorunu yaklaşık okuma yazma oranının hâlâ yüzde 50 civarında olması. Siyaset planında bunun etkisini görmemek olanaksız. En büyük sermayesi din sömürüsü olan Adalet ve Kalkınma Partisi yirmi yıla yakın iktidarda kaldıktan sonra geçen yıl seçimleri kaybetmiş. Partinin bu süreçte hangi ülkeden ve liderinden ilham aldığını tahmin edebilirsiniz.

Rabat’ın ülkenin diğer kentlerine göre daha temiz ve düzenli olmasının nedeni, bu yılın Afrika Kültür Başkenti olması hiç kuşkusuz. Fas Kralı VI. Mohammed kenti baştan sona yenilemiş; gökdelenler dikmek yerine, kentin az katlı mimarisini koruyarak... Kentin tüm mahallelerinde ciddi bir değişim yaşanmış. Caddelerin ışıklandırılmasından sokak mobilyalarına, evlerin dış cephelerinden, parklarına, anıtlarına kadar her yer pırıl pırıl. Rabat’ı bu kadar beğenmemizde bir başka etken de halkın kibarlığı, güler yüzlülüğü. Bu da Kültür Başkenti ile açıklanamaz herhalde…

Fas’ta sinema kültürünün de olukça gelişmiş olduğu anlaşılıyor. Rabat’taki, ‘auteur’ sineması odaklı festivalin yanı sıra, ülkenin tüm önemli kentlerinde, Marakeş’te, Fes’te, Casablanca’da, Tanca’da, Tetuan’da film festivalleri var. Marakeş’te, Kral’ın doğrudan destek verdiği festivalde Hollywood yıldızları boy gösterirken, aynı günlerde Rabat’ta da daha çok sponsorların desteği ile ayakta duran bir festival düzenleniyor. Festivalin açılışında Fas Gençlik, Kültür ve İletişim Bakanı Mehdi Bensaid’in sinemanın ve festivalin önemini vurgulaması önemliydi. Festival Başkanı Abdelhaq Mantrach da, Afrika ülkeleri ile İslam ülkelerini buluşturmayı hedefleyen festivale Bakanlık’ın ve sponsorların desteğine duyulan ihtiyacın altını çizdi konuşmasında. Festivale devlet katkısının Kültür Başkentliği yılı ile sınırlı kalmamasını, artarak sürmesini dileyelim…

ÜÇ KITADAN FİLMLER

Rabat Festivali, yalnızca Afrika ve İslam ülkeleri sinemalarını buluşturmakla kalmıyor, altı kıtadan filmler içeren zengin bir programla çıkıyor Rabatlıların karşısına. Programın mimarı, Festivalin Artistik Direktörü, aynı zamanda bir akademisyen olan Dr. Malek Dahmouni. Belçikalı yönetmenler Jean-Pierre ve Luc Dardenne’in göçmen sorununa duyarlı bir bakışla eğilen “Tori ve Lokita” adlı son filmi ile açılan Festivalde, Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması için 10 film seçmişti Dahmouni. İtalyan Sinema yazarı Carlo Antpnio Gentile’nin başkanlığındaki Uluslararası Jürisinde, Arnavut yönetmen Bujar Alimani, Amerikalı belgeselci ve televizyon programcısı David Mckillop, Faslı oyuncu Fatima Khair, Senegalli festivalci Fatou Jupitier Touré, Nijeryalı sinemacı Mykel Parish Ajaere ve Kanadalı yapımcı Vanessa Tatjana yer alıyordu.

Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika kıtalarından gelen bu filmler arasında üçü öne çıkıyordu bana göre: İtalyan yönetmen Mario Martone’nin “Nostalgia”, İspanya’dan Katalan yönetmen Carla Simon’un “Alcarras” ve Türkiye’den Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr” filmleri. Üçü de ülkelerinin ‘Uluslararası Film’ dalındaki Oscar adayı filmlerdi. Jürinin, bunlardan yalnızca “Nostalgia’yı ödüllendirmesinde jüri başkanının İtalyan olması rol oynamış mıdır, bilinmez. Filmin yapımcısı Vildan Erşen filmin hem İngilizce hem de Fransızca altyazılarını vermişti festivale, ama Tayfun Pirselimoğlu, seyircinin büyük kısmının Fransızca konuşması nedeniyle filmin Fransızca altyazılarla gösterilmesini istedi. Film sonrasındaki söyleşide seyircinin tepkisi çok olumluydu ve filmi anladıklarını gösteriyordu. Ama, İngilizce konuşan jüri üyelerinin bir kısmının “Kerr”in felsefi ve siyasi boyutlarını kavramakta güçlük çektiğini düşünüyorum.

Nostalgia filminden bir kare.Nostalgia filminden bir kare.

NAPOLİ’NİN RUHU ÇİN’İN TOZU

Geçen ay İzmir Uluslararası Akdeniz Sinemaları Buluşması’nın programında da yer alan “Nostalgia” hiç kuşkusuz yılın önemli filmlerinden biri. Uzun yıllar kentinden uzakta, bir Kuzey Afrika ülkesinde yaşamış bir adamın, annesinin hastalığı nedeniyle, Napoli’ye dönüşü sonrası yaşadıklarını, bir mafya liderine dönüşmüş çocukluk arkadaşı ile buluşmasını anlatıyor. Bir kentin ruhunu bu kadar iyi anlatabilen az film vardır. Festivalin Büyük Ödülü olan ‘II. Hasan Ödülü’nü ve Sinema Yazarları Jürisi’nin ödülünü kazanması sürpriz olmadı.

İspanya’da tekelci sermayenin baskısıyla tarım arazilerini satmak zorunda kalan çiftçilerin dramını büyük bir gerçekçilikle anlatan “Alcarras” Jürinin ilgisini çekmeyen bir başka önemli yapıt oldu. Çinli yönetmen Ruijun Li’nin yaşamını idame ettirebilmek için büyük bir mücadele veren bir çiftçinin evlendiği engelli kadına duyduğu aşkı, yalın ve etkileyici bir dille anlatan “Tozlara Dönüş”, üç ödülle ayrıldı festivalden: Jüri Ödülü ile En İyi Kadın ve Erkek Oyuncu ödülleri. Kanadalı yönetmen Caroline Monnet’nin “İçki Kaçakçısı” ise, Kızılderililere içki yasağı uygulanmasına karşı yazdığı tezi tamamlamak üzere köyüne gelen idealist bir akademisyenle, bu yasaktan yararlanarak bölgede kaçak içki ticareti yapan bir kadının çatışmasını konu alıyordu. Film, En İyi Senaryo ödülünü Suriyeli yönetmen Ayman Zeidan’ın savaş sorası evine dönen bir adamın hikâyesini anlattığı “Ghuyoom Dakenah” filmiyle paylaştı.

Yarışma seçkisinde yer alan diğer filmler arsında Avrupa ülkelerinde yaşayan Arap kökenli yönetmenlerden filmlere önemli bir yer ayrılmıştı. Yönetmen Shariff Nasr’ın, günümüz toplumundaki eşitsizliği yansıtan Hollanda yapımı “Aşk”, seçkinin zayıf filmlerinden biriydi. Gene de, kadın oyuncu dalında bir mansiyonla ayrıldı festivalden. Güney Fransa’da denizden istiridye toplayarak geçimini sağlayan Arap gençler arasındaki duygusal ilişkileri, kültürel farklılıkların yarattığı sorunları anlatan, Emma Benestan’ın yönettiği Fransız yapımı “Kırılgan” ise ödülsüz ayrıldı festivalden. Tıpkı, savaşın etkilerini hâlâ taşıyan Lübanlıların ruh halini yansıtmaya çalışan Abbas Fahdel’in Lübnan-Fransa-Irak ortak yapımı “Mor Evden Masallar”, çocuklar üzerinde odaklanmaktan başka seçeneği kalmayan İran sinemasının klasik temalarını tekrarlayan İranlı Mahmud Gaffari’nin “Elma Günü”, Fransız Alplerinde yaşayan, doğa üstü güçlere sahip bir çocuğun hikâyesini anlatan Fransız yönetmen Lucas Delangle’ın “Jack Caillou’nun Garip Öyküsü” gibi… Faslı yönetmen Abdellah El Jaouhari’nin “Köle” adlı filmi ise ne içerik, ne de biçim açısından tatmin edici gelmedi bana. Ama, salonu dolduran Fas halkının verdiği İzleyici ödülünün yanı sıra, bir Jüri Ödülü de almayı başardı. Festivalde, uzun metrajın yanı sıra, Arap ve Afrikalı yönetmen ve oyunculara ayrılan ‘Ustalara Saygı’, Dünya Sineması, Afrika Sineması, Fas Sineması ve konuk ülke Ruanda Sinemasına ayrılmış bölümler ve Uluslararası Kısa Metraj Film Yarışması yer alıyordu. Sonuç olarak, az tanıdığımız ülke sinemalarından örnekler izleme ve yaratıcıları ile tanışma olanağı veren Rabat Festivali’ne katılmaktan çok mutlu olduğumu söyleyebilirim.