Roboski Katliamı’nın üçüncü yılında, HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Şırnak Baro Başkanı Nurşirevan Elçi ve katliamda ailesinden 11 kişiyi kaybeden Veli Encü, adalet için verilen mücadeleyi anlattı…

Roboski üç yıldır adalet nöbetinde: ‘Suçlu hâkim oldukça yas bitmiyor’

ÖMÜR ŞAHİN KEYİF

Türkiye’ye ait savaş uçakları, 28 Aralık 2011’de Şırnak’ın Roboski ve Bujeh köylerinin sınıra sıfır noktasında, çoğu çocuk 34 kişiyi öldürdü. Katliamın ardından önce herkes sustu. Anaakım medya ilk manşetlerini 48 saat sonra atabildi. Daha sonra ölenlerin kaçakçı olduğu argümanı üzerinden çirkin tartışmalar yapıldı. Birkaç gün sonra ülke sokaklarında neşe içinde yeni yıl kutlandı.

Devlet bir buçuk yıl kadar gizli yürüttüğü soruşturmayı askeri mahkemeye devretti, takipsizlik kararı verildi. Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde kurulan Uludere Alt Komisyonu, yaptığı incelemelerin sonunda işlevsiz bir rapora imza attı, rapor AKP’lilerin oylarıyla kabul edildi.

Son olarak, yüzlerce avukat konuyu Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı. Yanıt bekleniyor.

Roboskililer, geçen üç yılın ardından hâlâ karalar içinde, adalet için mücadele ediyor.

Meclis Alt Komisyon üyelerinden Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Şırnak Baro Başkanı Nurşirevan Elçi ve katliamda ailesinden 11 kişiyi kaybeden Veli Encü, adalet için verilen mücadeleyi anlattı…

***

ERTUĞRUL KÜRKÇÜ: SUÇ ANKARA'DA BAŞLADI, ANKARA'DA BİTTİ

HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, dönemin Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesindeki Uludere Alt Komisyonu üyesiydi. Alt Komisyon'un “Bir buçuk yılda ulaşabileceği en kötü sonuca ulaştığını” belirten Kükçü, “Adil, şeffaf bir soruşturmayla bildiğimiz bütün yanıtların adli mekanizma tarafından doğrulanabileceğini söylüyor. Kürkçü'nün, geçen üç yılın ardından Roboski'ye ve alt komisyona ilişkin değerlendirmeleri şöyle:

'Yanlış yola sokuldu'

>> Bir bütün olarak Komisyon baştan itibaren yanlış bir yola sokuldu. Genel Kurmay'ın üzerine çullanmak yerine yerel yetkililere parmağını uzatmaya çalıştı. Komisyonu bu yoldan vazgeçirmek için çaba gösterdim, ama kaale alınmadım.

'Acıyı parçalara böldüler'

>> Komisyon oyalayabildiği kadar oyaladı. Genel Kurmay oyaladı. Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi oyaladı. Zaten bu devletin usulü, acıyı parçalara bölmek. Aynı yöntemi maden kazalarında, işçi cinayetlerinde de uyguluyorlar, bir anda bütün ölüleri açıklamıyorlar, zamana yayıyorlar. Felaket dilimleme tekniği. Burada da öyle yaptılar, kamuoyu duyarlılığının en alta düştüğü bir noktada tümünü açıkladılar.

Lafla tahrif etme çabası

>> Komisyonun üyeleri özellikle İHA'dan çekilen görüntüleri izledikleri zaman ne olduğunu ve neyin olmadığını gayet iyi anladılar. Ve ondan sonra, siyasi sorumluları tarafından onlara bütün yön verme çabası bu İHA aracının görüntülerini lafla tahrif etmek üzerineydi. Raporda bu görüntülerin yorumu yapılırken yer ve zaman değişiklikleri yaptılar. Zaman sırasını değiştirdiler, güneyden gelen iki kişinin görüntüsünden söz ediyorlardı, halbuki onlar bombalamadan kaçmış köylülerin geri dönüşüydü... Sahte isimsiz tanık bulundu, uyduruk beyanı beyanı rapora monte edilmeye çalışıldı.

İkili tutum

>> Komisyon ikili tutum sergiledi. Şahsen AKP'li üyelerin çoğu da ne olduğunu anladılar. Köye gittiğimizde hepsi facianın büyüklüğünü, derinliğini ve sebepsizliğini anladılar. İçlerinden geçeni belli ettiler. Ama kendilerinden beklenen görevin bunun üstünü örtmek olduğunu bildikleri için bizim karşımızda insan olarak çok güç duruma düştüler.

'Belgeyi gizlemeye çalıştılar'

>> Komisyon esas önemli belgeyi gözden kaçırmaya çalıştı; İçişleri Bakanlığı'nın görevlendirdiği iki Mülkiye Müfettişi ve bir Jandarma Başmüfettişi'nin hazırladığı rapor. Bu rapor orada neyin olmadığı konusunda çok aydınlatıcıydı. O dönem görev başında bulunan İdris Naim Şahin, müfettişlerin raporlarına istediği kadar müdahale edememiş görünüyor. Katliam için herhangi bir “spesifik istihbarat” olmadığı, bu harekatın şekil şartlarının hiçbir şekilde tamamlanmış olmadığı, bu kafilenin gerillalardan oluşmadığına dair şüphelerinin kaale alınmadığına dair çok fazla bilgi vardı raporda.

'ABD İHA'sı takip etti'

>> İncirlik'ten kalkan ABD İHA'sının sınır boyunu Irak toprağı üzerinden takip ettiği fakat sonra Türkiyeli yetkililerin gerek olmadığını söylemeleri sonucunda İHA'nın çekildiği yönünde bilgimiz var. Yedi-sekiz saatlik kaydın beş-altı saati insansız bölgelerde, son bir bir-bir buçuk saati Haftanin'den Roboski'ye kadar olan bölgede. “ABD Savunma Bakanlığı ve Irak Bölgesel Yönetimi'nden bu konuda bilgi isteyelim” diye, Komisyon'a şahsen başvurdum, 'Yabancı devletler bizi yanıltabilirler' diye kabul etmedi Komisyon Başkanı.

Roboski'ye gittiğimizde oradaki askeri yetkililer de sınırın bir tarafında Türkiye'nin İHA'sının uçtuğunu, İsrail yapımı olduğunu, sınırın öbür tarafında ise ABD'ninkinin uçtuğunu, ABD yapımı olduğunu söylemişlerdi.

'Küçük düşüren rapor'

>> AKP'li vekiller hakikatlerin peşinden gitmeyi denemediler. Kendilerini küçük düşüren saçma bir raporla ortaya çıktılar. Sadece örtbas etmekle kalmış olsalardı iyiydi, bunu tam olarak da yapamadılar. Muhalefet Şerhi'nde söylediğimiz gibi köylülerin sorusuna saçma bir cevap verdiler. 'Sizin insanlarınızı uçaklar öldürdü' demiş oldular, buradaki insan sorumluluğunu tespit edememiş olmak kabul dahi edilemez. Kaldı ki Genel Kurmay Başkanı itiraf etmişti, Kuzey Irak'a yönelik tezkerenin kendilerine bu yetkiyi verdiğini söyleyerek, zaten ertesi sabah sorumluluğu üstlenmişti. Bunu dahi kayıt altına almayı başaramamış, utanç verici bir komisyondu.

Irak tezkeresine evet diyenler...

>> Genel Kurmay Başkanı'nın cezasız kalmaması konusunda, Meclis'te kararlı bir irade oluşmadı. Genel Kurmay Başkanı'nın nispeten AKP'ye yakın olarak bilinmesinden doğan siyasi husumet dolayısıyla diğer muhalefet partilerinin de bu konuyu alışılmış olandan daha sertçe dile getirmiş olmalarına rağmen bir bütün olarak Silahlı Kuvvetler'in işleyişini, Irak tezkeresini gündeme getirmemeyi tercih ettiklerini görüyoruz. “Bir savaş kararının gerekçesi olan bir tezkere çıkarırsanız, o bu sonucu kaçınılmaz olarak doğurur”, fikrine maalesef gelmediler, çünkü onlar bu savaşı mazur ve gerekli görüyorlar. O nedenle geriye dönüp baktığımızda, bizim dışımızdaki tüm partilerin Irak toprağına yönelik askeri faaliyet yetkisi veren bu tezkereyi çıkararak katliam sürecine de dolaylı da olsa şu ya da bu şekilde dahil olduklarının altını çizmek istiyorum.

'O kayda ulaşmak gerek'

>> Mantıken, siyaseten, askeri ve idari olarak bu kararın nasıl verilmiş olduğunu biliyoruz zaten. Genel Kurmay'la Başbakanı'nın birinci dereceden birinci elden sorumluluğu var. Her ikisi arasındaki teyitleşmenin sadece kaydı elimizde değil. Genel Kurmay Askeri Savcılığı da vur emrini doğrudan doğruya Genel Kurmay Başkanı'nın vermiş olduğunu doğruladı, siyasi sorumluyu arıyoruz, sadece Genel Kurmay Başkanı'yla Başbakan arasındaki o telefon konuşmasının kaydına ulaşmamız gerekiyor. Bu devletin her şeyi kaydetmek gibi bir huyu var, bir yerden çıkacak mutlaka...

'Genelkurmay yakasını kurtardı'

>> Roboski katliamı Genel Kurmay Başkanı'nın ortaya koyduğu bir “eser”, ama yakasını kurtarmayı şimdilik başarmış görünüyor, çünkü devlet ve hükümet tarafından kollandı. Askeri Savcı'nın koğuşturmaya yer olmadığı kararı aslında Soruşturma Komisyonu'ndayken elde etmiş olmadığımız bir belge sundu bize: “Bu kararı Genel Kurmay Başkanı şahsen vermiştir.” Böylece daire tamamlandı. Komisyon yok yere Roboski'de vakit geçirdi, evet oradaki insanlarla konuşmak önemliydi ama bu suçun teşhisi için oraya gitmek gerekmiyordu, suç Ankara'da başlamıştı ve Ankara'da bitti.

'Meclis o fırsatı kaçırdı'
>> Meclis, Türkiye halklarıyla bir uzlaşma, onların yasını tutma, onlarla ortaklaşma fırsatını kaçırmış oldu. Genel Kurul'da da bu rapor olduğu gibi AKP'lilerin oylarıyla kabul edildi. Ne yazık ki bu bir gerçeği saklama raporuydu. Muhalefet partilerinin hepsi, kendilerine düşen pay kadar bu durumun ortaya çıkması için çaba gösterdiler.

'Tarihsel bir sınır değil'

>> Bir Kürdistan hakikati var. Deniyor ki 'Onlar kaçakçı'. Roboskililere sorarsanız kaçakçı değiller, ben de onlar gibi düşünüyorum. Onlar kendilerine sorulmadan çizilmiş bir muhayyel sınırın iki tarafında kalmış akrabalar. Bir Kürdistan iç pazarı var. Oluşan arz ve talep içinde hareket ediyorlar. Aslında çok mantıklı bir şey yapıyorlar kendileri için; malın ucuz olduğu yere gidiyorlar. Herkes gibi davranıyorlar. Bu sınır, yukarıdan dayatılmış, tarihsel bir sınır değil. Bölünmüş Kürdistan bölgelerinin karşılıklı ticaretinin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor.

Yeniden soruşturma imkanı

>> 2015'te AKP çoğunluğu olmazsa, pekala bütün bunları yeniden ele alma imkanı olabilir. Meclis Soruşturma Komisyonu'nun soruşturmayı niye gerektiği gibi yapmadığını soruşturacak bir komisyon dahi oluşturulabilir.

'Köy ezildi, katiller ezilmedi'

>> Suçlu hala marur ve hakim olarak bu toplumun tepesinde dolaşmaya devam ettikçe yas bitmiyor. Bütün köy halkı bu katliamın altında ezildi fakat katiller ezilmediler. Ölenler kadar geride kalanlara ödenmesi gereken bir borç var. Bu manevi bir borç, bir özür borcu. Hakikatle yüzleşme borcu. Hükümet bunu kan parasına “zam” yaparak karşılayabileceğini düşündü. Esasen bu “zam” bile katliamın kabulüydü.

'Roboski Roboskililere uzak değil'

>> Kürtler bu devlet altında yaşamak istemezlerse bu en doğal hakları, başlarını alıp gidebilirler. Fakat Kürtler onu tercih etmediler. Roboski katliamı gönüllerini kırdıysa da siyaseten hala bir ortak yaşam hamlesi sürdürmek istiyorlar. Bu doğrultuda, hem Roboski köylüleriyle hem de Kürdistan'da yaşayan halklarla sahici bir ortaklık köprüsü kurmak zorundayız.

İkincisi, bu katliam sonrası ortaya çıkan durumda hem yası sona erdirmek hem oradaki travmayı sağaltmak için sistematik ve düzenli bir çaba gösterilebilir. Bir zaman çok büyük bir ilgi vardı ister istemez, fakat bunun sürekli olmadığını görüyorum. Roboski Roboskililere uzak değil, ama Ankara ve İstanbul'a uzak. Politika ve medya merkezlerine nispeten uzak olduğu için, gelip gidişler azaldı. Ama ben pekala Ankara'da, İstanbul'da “Roboski'yle dayanışma merkezleri” oluşturabileceğimizi, düşünüyorum.

'Bir hahikatin reddi'

>> Barışın yolu Roboski'dekiler için Roboski'den, Kobane'dekiler için Kobane'den, Gever'dekiler için Gever'den; barışın yolu Kürdistan'dan geçiyor. Çünkü çatışma bu hakikatin reddi üzerinden kurulmuş. Bir katliamla yüzleşme cesaretini bu toplum ve devlet göstermeyecekse kalbi Kürt halkıyla aynı duygularla çarpmayacak demektir.

Roboski'de ciddi, sağlıklı, uluslararası standartlara denk düşen bir hesaplaşma, o insanları rahatlatacaktır. Bu manada çözüm sürecine kuşkuyla bakan pek çok Kürt'ün devletin bunu çözmeye niyeti var duygusuna varması mümkün olacaktır.

'Kürtler oldukları yerde kaldılar'

>> Süreç başladığından beri Türkler için iyi bir şey oldu. Kimsenin evladı askerde ölme riskiyle karşı karşıya değil, büyük şehirlerde şiddet minimize oldu. Fakat Kürtler oldukları yerde kaldılar. Hatta güvenlik barajlarıyla, kalekol yapımlarıyla, yeni sıkıntılar eklendi. Kürdistan'ın diğer parçalarına yönelik IŞİD ve benzeri saldırganlıklar sırasındaki kayıplarına karşı Hükümet'in ya kayıtsız kalması ya da bizzat bu kayıpların faili haline gelmesi insanların 'İyi de çözüm olunca da hayatımızı kaybediyoruz, olmayınca da' hissine kapılmasına yol açtı.

Kürt tarafı sabırlı ve iğneyle kuyu kazmaya yatkın bir yoldan ilerlediği için, siyaset halkın öfkesine yatıştırıcı, politik eyleme dönük gerekçeler bulmaya çalışıyor ama sonsuza kadar böyle gidemez. Bu türden bir başka olay bir çuval inciri berbat edebilir.

'Ortak yaşam inancı zayıfladı'

>> Katliamdan bu yana en çok değişen şey özellikle Roboski köylülerinin, ortak yaşama; bu devlet altında yaşama dair inançlarındaki zayıflama. Başlangıçta ümitleri vardı, özellikle Meclis Komisyonu'nun gelmesinin, Başbakan'ın eşini göndermesinin hayra vesile olacağını düşünmüşlerdi. Zaman geçtikçe Hükümet'in bu konudaki, arsızlık diyebileceğimiz tavrının iyice depreştiğini gördükçe, Başbakan'ın sıkıştığı her yerde onları “teröristlikle” suçlama kozunun durmaksızın devreye sokulduğunu gördüklerinde, kendilerinden bir katliam kurbanı değil “kaçakçı” olarak söz edilmeye başlandığını işittikçe, üzerlerindeki baskı her geçen gün arttıkça, ilk başta söyledikleri şeyin hakikat olduğunu gördüler. İlk başta söyledikleri şey şuydu, 'Katliam açıklığa kavuşturulmazsa, hesabı sorulmazsa, bu ülkeyi terk ederiz'. Şu ana kadar bunu fiilen yapmamış olmaları bir şey değiştirmez, gönüllerinde terk ediyorlar.

***

NURŞİREVAN ELÇİ: AYM'NİN KARARI BEKLENİYOR

Askeri Mahkeme'nin takipsizlik kararına yapılan itirazlar da kabul edilmeyince, yüzlerce avukat, Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. AYM henüz karar vermedi. Davayı takip eden avukatlardan, Şırnak Baro Başkanı Nurşirevan Elçi, süreci değerlendirdi:

Trafik kazası olsaydı...

>> 34 kişinin katledilişinin ardından üç yıldır, soruşturmanın kovuşturmaya dönüştürülmemesi, davanın açılmaması, hukuki olarak anlaşılır gibi değil. Trafik kazasında kusursuz şekilde birinin ölümüne sebep olsanız bile, savcılar, yüzde 99 o kişinin beraat edeceğini düşünseler bile, dava açar. Burada 34 kişi planlanarak, irade kullanılarak öldürülmüştür. Soruşturması da kolaydır bana sorarsan. Çünkü Ordu diğer kurumlara göre daha titiz, daha resmi davranıyor işlemlerinde, bu hiyerarşide yüzde 100 yazılı emirle yapılmış bir olaydır.

'Siviller de işin içinde'

>> Olay kapatılmaya çalışılıyor. Muhtemelen sadece askeri kısım değil, sivil siyasi çevreler de bu işin içindedir ki davanın açılmaması için bu kadar direnç gösterilmektedir.

>> AYM de henüz herhangi bir karar vermedi. Beklentimiz talebimizin kabul görmesi, davanın açılması yönünde. Bu da kabul görmezse herhalde Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne, AİHM'e gidilecek. Dileriz ki bu aşamaya gelmez; AYM bu yanlış kararı Bağdat’tan döndürür. Başka türlü insanların adalet duygularını tatmin etmek mümkün değildir. İnanın 34 hayvan o şekilde öldürülse bir soruşturma açılır, bırak 34 insanı.

'Karakolun telefonu kapalıydı'

>> Detaylı bir soruşturmanın olması gerekiyor. Ailelerle görüştüğümüzde anlatıyorlar, olay gününde devlete yakın olan kişilerin, karakolun telefonu kapalıydı, kimseye ulaşılamadı… Oradan başlayıp, bu emri verene kadar soruşturmalı.  

>> Dosyada hep gizlilik kararı var. İlk andan itibaren, dosyanın avukatları olarak biz doğru bilgiye ulaşamadık. Bu şekilde sistemi töhmet altında bırakırlar, kimden neyi kaçırıyorsunuz… Kendinize güveniyorsanız, dava açılsın yargılama yapılsın.

'Takpsizlik rencide edici'

>> Mahkemenin vereceği beraat kararı, insanı takipsizlik kararı kadar rencide etmez. Takipsizlik kararı çok rencide edicidir. Bu karar kesinleşirse, yargının kalan prestiji de ayaklar altında çiğnenir. Yani yargının onurunu kurtarması için bir an evvel soruşturmanın yapılması, Türkiye'deki çağdaş, demokrat her insanın da ciddi şekilde katkı sunması, takip etmesi gerekir. 

***

VELİ ENCÜ: FAİLLER CEZALANDIRILMADIKÇA ACIMIZ HAFİFLEMEYECEK

Katliamda, ailesinden 11 kişiyi kaybeden Veli Encü, bu süreçte pek çok baskıya da maruz kaldı. “Bizleri tehdit, baskı ve yıldırma politikaları, idari para cezalarıyla mücadelemizden geri koymaya çalıştılar” diyen Encü, üç yıldır süren mücadeleyi anlattı…

‘Sadece adalet istedik’

>> Devlet yetkililerinden sadece adalet istedik. Üç yıldır ilk önce sivil yargıdan ve TBMM Uludere Komisyonu'ndan çıkan raporla tamamen Türkiye'deki hukuk Roboski faillerinin nasıl aklanacağına,  gizlenip korunacağına dair bir rehber oldu. Bu bir utanç raporudur.

'Ölenler suçlandı'

>> Ölen insanların sivil olduğunu tüm kamuoyu biliyor. Bu dosyanın sivil yargıda değil de askeri yargıda görülmesi en başından beri faillerin aklanacağını gösterdi. Başbakan’la görüşme yaptığımızda bunu inkar etti. 'Askeri yargı zamanında Deniz Komutanının rütbesini sökmüş, cezaevine atabilmiş bir yargı' dedi, ama herkes biliyor ki askeri hiçbir komutanı yargılayamaz. Beklediğimiz gibi oldu. Kasıt yok diye ölen yakınlarımız suçlandı.

>> Sadece yakınlarımızı kaybetmedik, yapılan açıklamalarla hakaretlere maruz kaldık. Adımıza küfür edildi. 'Onlar mayına basmıyorlar, bizim askerimiz basıyor' diye bir açıklama yaptılar. Fakat bizde de binlerce insan mayına basarak öldü.

'Davet ediyorum'

>> Devletin vaatleri halkı kandırmak için bir senaryo. Şu ana kadar hiçbir vaatlerini kabul etmedik. Roboski üç yıldır kan ağlamaya devam ediyor. Tüm halkımızı Roboski'ye davet ediyorum. Buradaki adaletsizliği görecekler.

>> Artık bayramlar bayram gibi yaşanmıyor. Geçen yıl evlendim. Eşim beyazlar yerine siyahlar giydi. Acı hala ilk günkü gibi yaşanıyor. İlk günkü talebimiz neyse onu hala istiyoruz. Ancak böyle acılarımız hafifler. Analarımız katillerin cezalandırılmasını, faillerin yargılanmasını istiyorlar. Bize bu acıyı yaşatanlar cezalandırılmadıkça yasımız devam edecek.

'Onurlu bir barış'

>> Barışın yolu Roboski'den geçer. Barış Sürecinin ilk adımı Roboski'den atılsın. Roboski Kürtlerin yüreğinde yanan en derin coğrafyadır. Katliamın çözüme kavuşturulması barış sürecinde samimi olduklarını gösterir. Çözümden bahsedenler bir yandan katliama devam ediyor.10 gün önce Diyarbakır'da Kadir katledildi. Bu nasıl çözüm?

***

KATLİAM VE SONRASI

28 Aralık 2011 - Şırnak'ın Uludere ilçesindeki Roboski ve Bujeh köylerinden, 28'i aynı aileden 34 kişi savaş uçaklarının bombardımanıyla öldürüldü.

29 Aralık - TSK'dan ilk açıklamasında, olayın meydana geldiği yerde PKK ana kampı olduğunu söyledi.

30 Aralık - Hükümet kanadından ilk açıklamayı dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yaptı: "Tahkikat yapılacaktır. Sonucunda herkes üzerine düşen görevi yapar."

30 Aralık - Başbakan Erdoğan, saldırının 10 gün önce gelen bir istihbarat üzerine gerçekleştirildiğini belirtti, ve Genelkurmay’a teşekkür etti.

2012

3 Ocak - Bölgeye giden insan hakları savunucuları, katliam noktasına saatlerce yardım gitmediğini, donarak ölenler olduğunu tespit etti

7 Ocak – Kaymakam Naif Yavuz'a saldırdıkları ve "Kasten insan öldürmeye teşebbüs" iddiasıyla beş Roboskili tutuklandı.

9 Ocak- Başlatılan soruşturmada Gülyazı Sınır Alay Komutan Vekili Jandarma Albay Hüseyin Onur Güney görevinden alındı. 17 muvazzaf askere de sınır kaçakçılığına göz yumdukları gerekçesiyle görevi ihmalden soruşturma açıldı.

12 Ocak-  TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nda kurulan Uludere Alt Komisyonu ilk toplantısını yaptı.

16 Ocak - Bombardımandan sağ kurtulan Davut, Servet ve Hacı Encü Gülyazı Alay Komutanlığı'nda "pasaport kanununa muhalefet", "sınırı yasadışı yollarla ihlal etme" ve "ülkeye sınırdan kaçak mal sokma" iddialarıyla ifade verdi.

6 Mart - Emine Erdoğan keskin nişancılarla birlikte Roboski’yi ziyarete gitti. “Hepimiz kardeşiz” dedi.

16 Mayıs – Wall Street Journal’a konuşan bir Amerikan Savunma Bakanlığı yetkilisi, istihbarat paylaşımıyla Türk yetkilileri alarma geçirdiklerini itiraf etti.

26 Mayıs – Recep Tayyip Erdoğan Başbakan sıfatıyla “Her kürtaj bir Uludere'dir” dedi.

16 Ağustos - Katliamda 11 akrabasını kaybeden Ferhat Encü, bir formalite yerine getirilmediği için altıncı kez gözaltına alındı.

21 Ağustos - Roboski'de katledilen yurttaşların yakınları dokuz asker ve minibüsün şoförünün hayatını kaybettiği kazada yaralanan askerlerin yardımına koştu.

12 Ekim - Altı kez gözaltına alınıp ‘yanlışlıkla oldu’ diye bırakılan Encü'nün açtığı tazminat davası, "hakkınızda soruşturma var" denilerek reddedildi.

2013

3 Mart – HDP İnsan Hakları İnceleme Komsyonu’na, Uludere Komisyon Raporu’yla ilgili, Ertuğrul Kürkçü imzalı muhalefet şerhini sundu.

6 Mart -  Uludere Alt Komisyonu’nun hazırladığı rapor taslağı, AKP’lilerin oylarıyla kabul edildi. ''Olayın kasten yapıldığına yönelik olarak herhangi bir delil elde edilemedi'' denildi.

27 Mart - Rapor İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda kabul edildi. Roboskili aileler Meclis’e gelerek, raporun olayı aydınlatmadığını, failleri göstermediğini anlattı.

29 Nisan - CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, yazdıkları muhalefet şerhini kitapçık haline getirdi.

10 Haziran - Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın görevsizlik kararı vererek dosyayı Ankara Genelkurmay Askeri Savcılığı'na göndermesine karar verdi.

20 Haziran -  Avukatlar, Diyarbakır görevsizlik kararı vermesine ve dosyayı askeri savcılığa yollamasına itiraz etti, reddedildi.

2014

7 Ocak – Ankara Genelkurmay Askeri Savcılığı, katliamın soruşturmasında şüpheli askerler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına hükmetti ve görevsizlik kararı verdi

8 Temmuz - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ile ilgili Roboski katliamı soruşturmasında "kovuşturmaya yer olmadığına" karar verdi.

18 Temmuz  - Yüzlerce avukat AYM'ye bireysel başvuruda bulundu.

25-26 Aralık – Muş, Adana, Bingöl, Kocaeli ve Samsun’daki üniversitelerde Roboski Katliamı’nı protesto etmek isteyen üniversite öğrencileri gözaltına alındı. Erzincan'da, Maraş ve Roboski katliamlarını protesto için toplanan gruba ülkücüler saldırdı. Polis gaz sıktı. (Bianet, BirGün)