Alnını dağ ateşiyle ısıtan, yüzünü kanla yıkayan dostum, ile başlayan "Şimdi senin uzanıp yattığın otlarda, yarın yeni bir yeşillik büyüyecek'le sonlanan "Aşkla

Alnını dağ ateşiyle ısıtan, yüzünü kanla yıkayan dostum, ile başlayan "Şimdi senin uzanıp yattığın otlarda, yarın yeni bir yeşillik büyüyecek'le sonlanan "Aşkla Sana"yı bilirdik bilmesine; mitinglerde dinlerdik dinlemesine, ama ne şairini merak, ne de kimin için yazıldığı sual ederdik. Yeni yetmeydik; şairin dediği gibi sakalsız'dık daha. Çok sonraları öğrendik öğrenmesine; ismini yadırgadık yadırgamasına, ama her bir şiirinde kendimizi bulduğumuzu, adeta müptelası olduğumuzu söylemeliyim. En azından benim için böyle.

Her ölüm zamansızdır, derler; doğru. Her ölüm erkendir, derler; doğru. Ama Arkadaş Zekai Öz-ger'in 5 Mayıs 1973'te ölmesi yalnızca sevenlerini değil, Türk şiirini erken bir ölümle yüz yüze bırakmıştır. Elbette bu yazıda şiirin kritiği yapılmayacak, kırılgan, naif, yalnızlığı tercih eden, dizeleriyle hayata tutunmaya çalışan bir hayattan bize düşenler paylaşılacak.

HÜZNE VE YALNIZLIĞA YAKIN ACEMİ MİLİTAN
Şairdir. 1948 Bursa doğumludur. Yunanistan'dan göçen dar gelirli bir ailenin yedi çocuğundan beşin-cisidir. Baba memurdur. Hafta sonları ayakkabı tamir etmektedir. Zekai ne babasını proleter olduğuna, ne de arkadaşlarını bir proleterin oğlu olduğuna inandırabilmekte-dir. Baba şarabı ve karısını çok sevmektedir. Arkadaş'ın şiirlerindeki şarabın esbâb-ı mûcibesi, babanın oğluyla devirdiği kadehlerdir. Arkadaş bir şiirinde, "ben az konuşan çok yorulan biriyim/ şarabı helvayla içmeyi severim/ hiç namaz kılmadım şimdiye kadar/ annemi ve allahı da çok severim/ annem de allahı çok sever/ biz bütün aile zaten biraz/ allahı da kedileri de çok severiz" demiştir.

İki göz evin arka bahçesi babanın anneye armağanıdır. Anne küçük bahçeyi hercai menekşelerle doldurmuştur. Sanki, yoksulluklarını ve hasta olan, üst üste ameliyatlar geçiren, onca acıya birlikte katlandıkları oğlunun daha çok evin içinde geçen hayatını hercailerle renklendirmek istemiştir. Zekai annesine, hercailere ve şiire sığınmıştır. Başına bela olan hastalığı yeneceğim demiş, yenmiştir. Basın yayın okumak istiyorum demiş ve başarmıştır. Daha çok 'hüzne ve yalnızlığa yakın acemi bir militan' olarak geçmiştir Ankara'da üniversite yılları. Partizan olan bir babanın oğlu olarak, hayata ve şiire tutkun solcuların safında yer tutması kimseleri şaşırtmamıştır.

Arkadaş'ın şiirlerini güçlü kılan yan samimiyeti ve açıklığıdır. "Ezilmişliğin kompleksiyle büyüdüm böyle/ yaşayamadığım günlere özlemli/ yaklaşmak istedikçe burjuva özentilerine/ sınıfım çekiyordu utandırarak beni/ yaklaştıkça üşüyen damarlarımdaki hınç/ çekildikçe yanıyordu sınıfımın ateşinden." Faşistlerin SBF yurdunu bastığı gün, bu ateşi en yakınında hissetti. Yurtlarını yiğitçe savunan üç yüz öğrencinin arasındaydı Arkadaş. Çok yaralı verdiler o gün, ama yurtlarını yiğitçe savundular. 'Silahları çiçeklerdi, cephaneleri yürekleri, sayıları azdı ama korkuları yoktu.' Yüzlercesi gözaltına alındı o gün, gözaltına alınanlar çok işkence gördü. Gözaltındayken ablası görüşmeye gitti Arkadaş'la. Morarmadık yerinin kalmadığını gördü. Bir süre sonra serbest bırakıldı Arkadaş ama baş ağrıları peşini hiç bırakmadı. Kafa bölgesine o kadar çok darbe almıştı ki. Annelerinden gizliyorlardı ama ablası ve Arkadaş tedirgin olmaya başlamıştı, dayanılmaz ve bitip tükenmez baş ağrılarından "Kafamın içi sürekli sallanıyor, boşalıyor gibi" deyip duruyor ama ihmal edip doktora gitmiyordu.

O yıllarda televizyon pek yaygın olmadığı için Seyranbağları'ndaki evinden çıkıp Zafer Çarşısı'ndaki bir mekânda kendisinin de katkı yaptığı bir programı izlemeye gidiyor. Eve dönerken Meşrutiyet Cad-desi'nde yığılıp kalıyor. Kafasına inen darbelerden sonra hiç kesilmeyen ağrılardan kaynaklı olduğu sanılıyor ani ölümünün. Eniştesi Ramiz Bilgin, "Beyin kendi kendini yemiş" sanki diye yorumluyor bu durumu. Ankaralılar bilsin; Arkadaş'ın ilk düştüğü yer Meşrutiyet'tir. Yattığı yer ise Karşı-kaya ada H: 9, parsel: 12'dedir.

Rivayet bu ya; Arkadaş, "Aşkla Sana" isimli şiiri Hüseyin Cevahir için yazıyor. Arkadaş oldukları, aynı dergilerde yazı yazdıkları biliniyor. Hüseyin Cevahir 1 Haziran 1972'de öldürülüyor; Arkadaş ondan bir sene sonra arkasında yıllarca dillerden düşmeyecek dizeleri bırakarak yalnızca hayata gözlerini yumuyor. "Aşkla sana"nın dillerden düşmediğine bakılırsa öleceğe de hiç benzemiyor. "Alnını dağ ateşiyle ısıtan/ yüzünü kanla yıkayan dostum/ senin/ uyurken dudağında/ gülümseyen bordo gül/ benim kalbimi harmanlayan isyan olsun/ şimdi dingin gövdende/ uğultuyla büyüyen sessizlik/ bir gün benim elimde/ patlamaya sabırsız mavzer olsun/ başını omzuma yasla/ göğsümde taşıyayım seni/ gövdem gövdene can olsun..."

ALIŞTIĞIMIZ 'SEVDADIR'
Arkadaş Zekai Özger'i yıllar sonra Türkiye'ye armağan eden Mayıs Yayınları'dır. Daha doğrusu, Suat Çelebi'dir. Arkadaş'ın şiirleri ilk kez, ölümünden sonra, 1974 yılında "Şiirler" ismiyle kitaplaştırıl-mıştır. Kitabın üstünden iç savaş günleri ve 12 Eylül geçmiş, dolayısıyla da tıpkı şairi gibi yalnızlığa itilmiştir. Arkadaş'ın şiirlerinin hakkının teslim edilme tarihi ise Nisan 1984 olmuştur. Mayıs Yayınları, şiirleri "Sevdadır" ismiyle yayınlamış, sonra neredeyse birkaç yılda bir kez yeni basımını yapmıştır.

1996 yılından bu yana da her yıl Arkadaş Zekai Özger adına şiir ödülü düzenlenmektedir. Suat Çe-lebi'nin, Mayıs Yayınları'nın sahibi mi desem, yoksa emekçisi mi, nasıl tanımlayacağımı bilemiyorum ama, şiir dostu ve Arkadaş Zeka-i'nin tutkunu olduğu kesindir. Ömrü hayatını ve parasını pulunu bu işe vakfetmiştir. Ödül sayesinde, 10 yılda 24 şair kitaba kavuşmuştur.

Arkadaş, şiirlerini "Sakalsız Bir Oğlan'ın Tragedyası" ismiyle kitaplaştırmayı istemiş ve bu gerçeği yalnızca Sina Akyol'a fısıldamış. "Ne zaman yayımlanırsam yayımlayım, adı bu olacak" demiş. Sina Akyol, sır gibi saklamış bu isteği. Çünkü, Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyasını yakıştıramamış Arka-daş'a. 1997 yılında 6. basımı yapılan Sevdadır'a giriş yazısı yazan Akyol içinde kalan bu ukdeyi paylaşmakta sakınca görmemiş ve eklenmiş yazının sonuna: "Kitap ismi bu olmalı." Mayıs Yayınları bizi "Sevdadır"a alıştırdı. Artık bu isimden vazgeçmemiz zor ama Arkadaş'ın isteğini bu yazının başlığına taşımaya da kimse engel değil. Çünkü, "Sakalsız bir oğlanın tragedyası"yla başlayıp, "Sevda-dır"la devam eden hayat, yakın ar-kadaşımızındır. Nasıl sahip çıkmayız bu hayata.