Sol Parti’yle ilgili “Bir yerde iki Sol Partili varsa, orada bir konuyla ilgili üç farklı fikir vardır” esprisi yapılıyor. Sol Parti içindeki anlaşmazlıklar Almanya’nın gerçek bir sol partiye olan ihtiyacını gözler önüne serer nitelikte.

Sol Parti kurultayının ardından: Gerçek sol gerek
Sol Parti, 26 Haziran’da kurultay gerçekleştirdi. (Fotoğraf: AA)

Almanya’daki Sol Parti (Die Linke), son dönemlerde sürekli büyük oranda güç kaybediyor ve hafta sonu gerçekleştirilen kurultaydan sonra da bu eğilimin süreceği görülüyor.

Halbuki Rosa Luxemburg Vakfı’nın, kurultaydan birkaç gün önce yayımladığı raporunda partinin Almanya’da halk içindeki yüzde 18’i bulan bir oy potansiyelinin olduğu açıklanmıştı. Son genel seçimdeki oyları yüzde 5’lik barajın altında kalan ve üç seçim bölgesindeki direkt adayları seçildiği için meclis dışında kalmaktan kıl payı kurtulan, ondan sonraki tüm eyalet seçimlerinde de ağır hezimetlere uğrayan Sol Parti’yle ilgili bu iyimser değerlendirme aslında hiç de gerçek dışı değil. Tüm başarısızlıklara rağmen şu anda Almanya’daki 16 eyaletten 9’unda temsil ediliyor, bu 16 eyalet hükümetinin 4’ünde hükümet ortağı ve bunlardan birinde son 8 yıldır Başbakan Sol Parti’den. Ayrıca bir çok yerel yönetimde de halen etkin.

Ancak kimse önümüzdeki süreçte bu potansiyelin seçimlerde sandıklara yansımasını beklemiyor. Son kamuoyu yoklamalarının hemen hepsi partinin ülke çapındaki oy oranının geçtiğimiz eylüldeki genel seçimde alınan oyun da gerisinde olduğunu (yüzde 4) gösteriyor.

PARTİ İÇİ ÇEKİŞMELER

Sol Parti, bir çok parti üyesinin de kabul ettiği bir varlık kriziyle karşı karşıya. Kuşkusuz bunun birçok nedeni var. Ama en önemlisi hafta sonunda gerçekleştirilen kurultayda sık sık dile getirilen parti içi çekişmeler, tartışmalar ve çatışmalar. Kurultayda eş genel başkanlığa yeniden seçilen Janine Wissler (41) ve ilk kez seçilen Avrupa Parlamentosu Milletvekili Martin Schirdewan’ın (46) süregiden kan kaybını durdurması çok zor. Partinin sol kanat liderleri arasında kabul edilen Sarah Wagenknecht ve Sevim Dağdelen’e yakın çevrelerden hiçbir aday yönetim organlarına seçilmedi, bu çevreden gelen tüm önergeler reddedildi. Bu önergelerden biri Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın saldırganlığının yanı sıra NATO politikalarının bir sonucu olarak gören tezi içeriyordu. Wagenknecht etrafındakiler şimdilik beklemeyi tercih ediyorlar, ancak eş başkanların ad vermeden kendilerine yönelik “Birbirimizle uğraşmayalım, bireysel çıkışlardan vazgeçelim!“ çağrısına ilişkin olumlu bir yanıt verilmemiş olması da parti içindeki çekişmelerin süreceğini gösteriyor.

Wissler ve Schirdewan’ın kurultayda aldıkları çok düşük oy oranları da (yüzde 57 ve 61) parti içindeki çekişmenin bir diğer göstergesi. Buna rağmen eş genel başkanlığa ilk kez 1,5 yıl önce seçilen Wissler’in yeniden seçilebilmesi kendisi açısından bir başarı. Çünkü geçtiğimiz aylarda patlayan parti içi cinsel taciz skandalında olayların üstüne gitmemek, tacize uğrayan kadınlara destek vermemekle suçlanıyordu ve diğer Eş Genel Başkan Susanne Hennig-Wellsow -açıkça dile getirmemiş olsa da- bu nedenle istifa ederek, onu ortada bırakmıştı. Halbuki biri doğudan, diğeri batıdan iki genç kadının genel başkanlığı paylaşması partinin geleceği açısından iyimser öngörüleri yol açmıştı.

BAŞARISIZLIK KADER DEĞİL

Wissler kurultaydaki konuşmasında söz konusu skandaldaki tutumu nedeniyle özür dileyip, özeleştiride bulundu. Önceki yıllarda parti tabanındaki Troçkist kanadın önde gelen isimleri arasında yer alan ancak son yıllarda ılımlı bir çizgi izleyen Wissler’le birlikte önümüzdeki iki yıl genel başkanlığı paylaşacak olan Schirdewan ise başından beri sosyal demokrasiye yakın bir reformist olarak biliniyor. Avrupa Parlamentosu’ndaki Sol Parti grubunun başkanlığını yürüten Schirdewan, Avrupa Birliği’nin soldan reforme edilmesini ve partinin bunu önümüzdeki dönemki temel Avrupa politikası olarak yürütülmesini savunuyor.

Aslında Avrupa’nın birçok yerinde, en son olarak da komşu Fransa’da Sol Partiler oylarını arttırken, Almanya’daki Sol Parti’nin başarısızlığı bir kader değil tabii ki. Ülkedeki sosyal ve ekonomik koşulların durumu, soldaki bir muhalefet partisinin gelişmesine uygun. Hayat pahallığı artıyor, işsizlik başta olmak üzere koronavirüs pandemisi ve Ukrayna savaşının neden olduğu ekonomik sorunlar derinleşerek devam ediyor, iktidardaki üçlü koalisyonda yer alan sosyal demokratlar ve yeşiller, liberal ortaklarına verilen ödünler nedeniyle seçimden önce deklere ettikleri programlarından uzaklaşarak, geleneksel sol seçmenleri hayal kırıklığına uğratıyorlar…

Ancak son yıllarda gözlenenler Sol Parti’yle ilgili şu espriyi doğruluyor: "Bir yerde iki Sol Partili varsa, orada bir konuyla ilgili üç farklı fikir vardır!"

Parti içindeki anlaşmazlıklar partinin seçmenler nezdindeki prestijini zorluyor.

AYRILIKLAR ARTIYOR

Son olarak Ukrayna savaşına ilişkin ayrılıklar nedeniyle büyük prestij kaybına uğradılar ve kurultay bu konuya bir çözüm getiremedi. Girişte belirtildiği gibi sol kanadın savaşta NATO’nun da sorumlu görülmesine ilişkin tezi reddedildi.

ÖNERGE ÇÖZÜMDEN UZAK

Kabul edilen önerge ise bir çözüm içermekten uzak görülüyor. Rusya’yı uluslararısı hukuku çiğneyen saldırgan güç olarak eleştiriyor ve Ukrayna halkıyla dayanışma içinde olduklarını ilan ediyor. Ancak Almanya’nın Ukrayna’ya silah yardımında bulunmasına karşı çıkıyor. Sol Parti’nin savaşla ilgili parti tabanında da onaylanan bu kararı savaşın nedenlerine tam olarak açıkmaktan kaçındığı için soldan, kendisini savunun bir halka yardımı reddettiği gerekçesiyle de sağdan eleştiriliyor.

Yine de Almanya’nın daha öncesi de var ama resmen 2007 yılında kurulan "demokratik sosyalist" çizgideki Sol Parti’ye ihtiyacı var. Örneğin Almanya’da her şeye rağmen halen kendilerine resmen silah taşıma ruhsatı verilen kaç aşırı sağcının bulunduğunu kamuoyu bu partiden milletvekillerinin verdiği soru önergeleri sayesinde öğrendi. (2020 yılında bunların sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 35 artarak 1200’ü bulmuş). Ya da geçtiğimiz yıl vergi beyannameleri maliye tarafından kontrol edilen zenginlerin sayısının bir önceki yıla göre yarı yarıya gerilediği de Sol Partililerin çalışmaları sonucu ortaya çıktı.

Almanya gibi zengin bir ülkede bile yoksulluk artarken, on milyarlarca euronun silahlanmaya yatırılmasına karşı çıkan tek parti de onlar.

GERÇEK BİR SOL

Almanya’nın gerçek bir Sol Partiye ihtiyacı var.

Ülkenin şu anki Sol Parti‘sinin yeni eşbaşkanlarıyla, aralarında hepsi Almanya doğumlu ve Türkiye kökenli üç genç politikacının da yer aldığı (Birgül Tut, Didem Aydurmuş ve aynı zamanda üç genel başkan yardımcısından biri olan Ateş Gürpınar) yeni merkez yönetim kurulunun işi her zamankiden daha zor.

Sol Parti’yi daha fazla demokrasi, sosyal adalet, çevreci, dayanışmacı, barışçı bir politika için savaşan, ırkçılıkla, faşizmle mücadele ederken birlik içinde davranabilen bir partiye dönüştürebilirler mi göreceğiz.