Sosyal medyada sıklıkla rastlarız: Eski bir gazete kupürü ya da bir arşiv görüntüsü dolaşıma girer ve eski siyasetçilerin nezaketinden, tartışma kültüründen dem vurulur. O zamanlar her şey başkadır. Üzerinde uzlaşılan tespit, bu ortamı tek bir kişi ya da birkaç figürün bozduğu üzerinedir. Doğrudur, bir liderin üslubu ve uzun sürmüş bir iktidar çok şeyi değiştirebilir ama bana kalırsa bu resimde eksik bir parça var. İçinde bulunduğumuz çağı ve iletişim dinamiklerini çok fazla hesaba katmıyoruz. Çağımızın kıt kaynağı dikkat. Kıt kaynak dikkat olunca, ‘dikkat ekonomisi’ gibi yeni bir tanımlama da karşımıza çıkıyor. Scott Galloway şahsi bloğunda bunu çok güzel özetlemiş. Diyor ki: “Eskiden bilgi ekonomisinden söz ederdik. Ancak ekonomiler, bolluk ile değil, kıtlık ile tanımlanır. Peki, bilgi bolluğu çağında kıt olan nedir? Cevap: Dikkat. Dünyanın en büyük şirketlerinin ölçeği, en zengin insanlarının serveti ve hükümetlerin gücünün kökleri, dikkat çekme, para kazanma ve vesayetten kaynaklanmaktadır.”

ESKİ SİYASETÇİLER NEDEN DAHA NAZİKTİ?

Buradan eski siyasetçilerimizin nezaketine dönelim. Herkesin aynı anda gözünü diktiğinden emin olduğunuz tek kanallı televizyon çağıyla, her delikten enformasyon ve içeriğin aktığı bir ortamın üslubu aynı olabilir mi? Mümkün değil elbette. Bırakın siyaseti bilimin bile ‘dikkat ekonomisi’ yüzünden yozlaştığına dair önemli tartışmalar var. Çünkü insanlığın faydasına bilimsel çalışma yapmakla, insanlığın dikkatini çekmek için yapılan bilimsel çalışma haliyle aynı olmuyor. Siyaset veya bilimdeki bu farklılaşmanın tek sorumlusu teknoloji ve yeni iletişim biçimleri değil, farklı tetikleyicileri de var ama ben bu yazıda sosyal medyanın bu tablodaki sorumluluğuna odaklanacağım.

KABALIK NASIL KARŞILIK BULUYOR?

Kanada ve ABD’li akademisyenler tarafından yapılmış ve 28 Nisan 2022’de sonuçları yayınlanmış oldukça yeni bir araştırmanın çarpıcı sonuçları var. 2019’dan bu yana ABD Kongre üyeleri tarafından atılmış 1,3 milyon tweetin tümü bir yapay zekâ aracıyla taranıp sınıflandırılmış. Bulgulara göre, son 10 yılda siyasetçilerin paylaşımlarındaki kabalık yüzde 23 artmış. Şimdi bunun tek nedeni Donald Trump’ın siyasete getirdiği yeni söylem diyebilir miyiz? Bunun yerine Trump’ı doğuran dinamiklere eğilmekte fayda var. Çünkü araştırmada da görüldüğü üzere, en kaba en saygısız tweetler, medeni olanlardan 8 kat daha fazla beğeni, 10 kat daha fazla retweet almış. Kuşkusuz kaba saygısız tweetlerin fazlaca retweetlenmesinde, alıntı retweet yapan karşıtların da payı var. Ancak bu bir şeyi değiştirmiyor. Gündemde olmak ve daha fazla etkileşim almak istiyorsanız, biraz daha kabalaşmak çoğunlukla yeterli. Geçen hafta bu köşede ‘retweet ve beğeni, paylaş’ gibi özelliklerin sosyal medyaya sonradan eklendiği ve her şeyi nasıl da dramatik bir şekilde değiştirdiğinden bahsetmiştim. Retweet, paylaş, beğeni gibi özellikleri geliştiren uzmanların pişmanlığı özellikle etkileyiciydi.

ETKİLEŞİM YANILTICI MI?

Böyle veriler sunup, sosyal medya, siyaseti ve insanlığı bu hale getirdi gibi aşırı indirgemeci sonuçlara varmak istemem. Çünkü bilakis bilim bu kadar basit işlemez. Bu araştırmaların her ülkede ayrı ayrı yapılması, farklı koşullarda doğrulanması gerek. Ancak buradan şunu anlayabiliyoruz, sosyal medyanın tasarımı çok şeyi geri dönülemez bir şekilde değiştiriyor. Eğer bir algoritma öfkeli akışı, destekliyorsa ‘pekiştirici öğrenme’ gelen etkileşim karşılığında kullanıcıları, ‘öfke’ ve ‘bölünme’ ortak parantezinde birleştirebiliyor. Burada tek başına algoritmayı da suçlayamayız. Çünkü algoritma da insan doğasının zayıflıklarını kullanarak kendisine verilen görevi yerine getiriyor. Görev de çok açık: Herkesi kişisel olarak hedefleyip maksimum düzeyde dikkatlerini çekmek ve platformda daha fazla tutmak. Konu siyaset olunca yine de kafamda oturmayan bir şey var. O da özellikle siyasi sosyal medya etkileşimlerinin troller, botlar, iç ve dış etkenler tarafından sıklıkla manipüle ediliyor oluşu. Yani bu etkileşimin ne kadarını botların, trollerin verdiğini biliyor muyuz? Öyle ya, Elon Musk’ın Twitter’ı satın alma süreci bile bot sayısı ile ilgili belirsizlik yüzünden davalık olmuş durumda. O Musk’ın bahanesi deseniz bile, Twitter’ın eski Güvenlik Şefi’nin Peiter Zatko’nun söylediklerini göz ardı edemeyiz.

SAKİN BİR SİYASETİN KARŞILIĞI VAR MI?

Nihayetinde sosyal medya üzerinden yükselen kabalık ve öfke, sadece insanlara daha sakin olmalarını telkin ederek düzeltilemez. Pek çok sosyal bilimci tek başına nezaketi öne çıkarmanın bir işe yaramayacağını düşünüyor. Aynı şekilde sadece platformlara içerik filtreleri getirmek de bir çözüm değil. Çünkü siz bazı sözcükleri filtreleyip engelleseniz bile ayrımcılığın, kabalığın, zorbalığın ve nefret söyleminin görünürde çok kibar bir dille yapılması da mümkün. Burada sosyal medya algoritmalarının tasarımı önemli bir bariyer. İnsanlığın faydasını değil, kârı maksimize eden bir algoritmanın, böylece tüm siyasetin ve gündemin rotasını belirmesi, demokrasileri hiç iyi bir yere götürmüyor. Platformlar böylesi bir güce sahipken, onların gücünün kısıtlanmasıyla ilgili çabalar da özellikle otoriter siyasetçilerin ekmeğine yağ sürebilir. Bu yüzden demokrasi ve hukukun iyi işlemediği yerlerde işler iyice karışabiliyor. Algoritmik dikkat çekme rekabetinde de söylem iyice öfke lehinde yükseliyor. Bu durum, dikkat ekonomisinde sakin bir siyasetin karşılığı yokmuş gibi bir yanılgı da yaratıyor olabilir. Oysa herkesin bağırdığı bir yerde bazen sakin kalarak bile dikkat çekebilirsiniz. Bizim buralardan bir örnek vermek gerekirse, sadece eski ve yeni Ankara Büyükşehir Belediye başkanlarını karşılaştırmak bir fikir verebilir.