Belli ki Erdoğan ve Davutoğlu, 23 Ağustos’a kadar, Türkiye’nin yaratılmasına katkıda bulunduğu Suriye bataklığına daha da gömülmesi için hamleler yapmaya devam edecek

Suriye ‘destanında’ canavar olmak

BEHLÜL ÖZKAN - @BehlulOzkan

Başbakan Davutoğlu geçen hafta Türkiye’nin Suriye’de “destan” yazdığını vurguladı. Hayatını kaybedenlerin sayısının 300 bine yaklaştığı, yerinden yurdundan edilen insan sayısının milyonlarla ifade edildiği Suriye iç savaşından bahsediyor Davutoğlu. Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte önce muhalifleri, sonra da El-Kaide’nin Suriye kolu Nusra da dahil olmak üzere radikal örgütleri silahlandırdığı düşünüldüğünde, eğer gelecekte bir gün Suriye iç savaşının destanı yazılacaksa, AKP iktidarının bu destandaki rolünün kötülüğü simgeleyen canavarlarınkine benzeyeceğine hiç şüphe yok.

BÖYLE DOST DÜŞMAN BAŞINA

Muhaliflerin silahlandırılıp, iç savaşın aylar içinde sona ereceğinin umulduğu 2012 yılında hem Erdoğan hem de Davutoğlu kendilerini Suriye’nin fatihi olarak hayal ediyordu. Erdoğan “inşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın… Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız” derken, Davutoğlu “Yeni bir Ortadoğu doğuyor. Bu Ortadoğu’nun sahibi, öncüsü, hizmetkârı olmaya devam edeceğiz” şeklinde konuşuyordu. Bu “Yeni Ortadoğu’nun” kurucularının Türkiye ile birlikte Suudi Arabistan ve Katar olduğu düşünüldüğünde Suriye’de yaşanan facia kimseyi şaşırtmamalı. Bu üç ülke kendilerini “Suriye’nin Dostları” olarak tanımlıyordu. Aradan geçen üç yıl, böyle dostlara sahip Suriye’nin düşmana ihtiyacı olmadığını gösterdi.

HEDEF HALEP

Bugün gelinen noktada Erdoğan ve Davutoğlu yeni bir maceraya yelken açıyorlar. AKP iktidarı geçtiğimiz hafta hem çözüm sürecinin bittiğini açıklayarak Kuzey Irak’ta PKK kamplarını bombalamaya başladı, hem de IŞİD’e karşı koalisyona katılarak İncirlik üssünün bu örgüte karşı düzenlenen hava harekâtlarına açılmasına yeşil ışık yaktı. Tüm bunlara ek olarak Ankara, Suriye sınırında 100 kilometre genişliğinde 40 kilometre derinliğinde bir alanın “IŞİD’den arındırılmış bölge” haline getirileceğini açıkladı. Bu bölge düzenlenecek askeri operasyonlarla IŞİD’ten temizlenerek, Türkiye’nin yardım ettiği Özgür Suriye Ordusu ve diğer radikal gruplara teslim edilecek. Daha sonra da Türkiye’de bulunan sayıları 2 milyona ulaşan Suriyeli sığınmacının bir kısmı buraya yerleştirilecek. Böylece AKP iktidarının gözetiminde, Suudi Arabistan ve Katar’ın desteklediği radikal grupların kontrolünde Suriye’nin kuzeyinde bir bölge oluşturulacak.

Bu hamleyle öncelikle Türkiye’nin 900 kilometrelik Suriye sınırının yarısından fazlasını kontrol eden PYD’nin denetiminde bulunan Afrin ve Rojava bölgeleri arasında bir tampon bölge oluşturulması amaçlanıyor. Bu şekilde PYD’nin kuzey Suriye’de ilerleyişinin önü alınacak. Ancak en az bunun kadar önemli bir diğer hedef daha var: Halep.

LAZKİYE HAYATI ÖNEMDE

Beşar Esad geçen hafta yaptığı açıklamada ordunun asker sayısında yaşanan azalmayı kastederek “İnsan kaynağı bakımından eksiğimiz var... Ama bu, çöktüğümüz anlamına gelmiyor” dedi. İç savaş sürecinde Suriye ordusunun İdlib, Rakka gibi şehirlerden geri çekilmesine rağmen, asker sayısında ciddi sıkıntı yaşadığı çoktandır dile getiriliyor. Rejimin Lazkiye’den Şam’a kadar uzanan bölgeyi hayati derecede önemli gördüğü, tüm gücünü ve imkânını bu alanın savunulmasına ayırdığı biliniyor. Şam’ın en büyük destekçisi İran ve Rusya için de Akdeniz kıyısındaki bölgenin rejimin elinde olması öncelikli. Bu bağlamda Esad’ın ve destekçilerinden özellikle İran’ın Halep’in savunulmasını son dönemde ikinci planda gördükleri yönünde yorumlar yapılıyor. Ankara’nın amacı da önce Halep’in neredeyse dış mahallerine kadar uzanacak “güvenli bölgede” muhalif grupları bir araya getirmek ve sonrasındaysa bunları Halep’e saldırtarak şehiri ele geçirmelerini sağlamak. Erdoğan bununla Suriye’de daha fazla söz sahibi olacağını hedefliyor.

Ancak AKP’nin bu planlarının gerçekleşmesi hiç de göründüğü gibi kolay değil. Öncelikle Arap İsyanlarının başladığı 2011 yılından itibaren Erdoğan ve Davutoğlu’nun Mısır, Tunus, Libya, Irak ve Suriye’ye yönelik tüm beklentilerinin hayal, tüm öngörülerinin de yanlış çıktığını vurgulamak gerekiyor. Dahası Erdoğan’la beraber hareket eden ve muhaliflere ciddi maddi kaynak sağlayan Katar ve Suudi Arabistan arasında görüş ayrılıkları var. Bu üç ülke Suriye Ulusal Konseyi’nde bile sürekli rekabet halinde ve bir türlü uzlaşamıyor.

‘ÖNCELİK IŞİD’

Diğer yandan Obama yönetimi her fırsatta önceliğin Esad değil, IŞİD olduğunu belirtiyor. Washington Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde, içinde Nusra ve onlarca radikal örgütün bulunduğu bir oluşumla yeni bir maceraya atılmasının Ortadoğu için ciddi sonuçlar doğuracağından endişe ediyor. Tüm bunlara ek olarak son dönemde Amerikan ve İngiliz gazetelerinde Erdoğan ve IŞİD arasında karanlık ilişkileri detaylarıyla anlatan, petrol satışından silah yardımına kadar ciddi iddiaların yer aldığı çok sayıda haber çıktı. Obama yönetimi Erdoğan’ı güvenilir bir ortak olarak değil, ancak başı çok sıkışırsa aranacak zorunlu müttefik olarak görüyor.

Üstelik Ankara’nın “güvenilir bölge” hamlesine başta İran olmak üzere Rusya’nın seyirci kalmayacağının da altını çizmek gerek. Türkiye iç savaş sırasında Esad’ın birkaç ay sonra devrileceği beklentisiyle her aşamada çatışmaları bir aşama tırmandırdı. Önce muhalifler silahlandırıldı ama yetmedi. Ağır silahlar ve tanksavarlar verildi, kâfi gelmedi. Şimdi “güvenli bölge” hamlesini Tahran ve Moskova’nın karşılıksız kalacağı ve müttefikleri Esad’ı kendi başına bırakacağını sanmak yanılgı olacaktır.

WASHINGTON RAHATSIZ

Tüm bunlar yaşanırken Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK kamplarını bombalaması özellikle ABD’de şaşkınlık yaratmış durumda. Konuştugum Obama yönetimine yakın bir danışman IŞİD’e karşı en etkin şekilde mücadele eden PYD’nin bağlı olduğu PKK’nın bombalanmasından “rahatsızlık” duyulduğunu belirtti. Belli ki AKP yönetimi bu rahatsızlığı aşmak ve Kuzey Irak’ta düzenlenen hava harekâtına meşruiyet getirmek için NATO Konseyini toplantıya çağırmış.

Erdoğan ve Davutoğlu’nun IŞİD’e ve PKK’ya karşı giriştikleri bu çift cepheli savaşta fazla zamanları kalmadı. 23 Ağustos, Türkiye’yi 7 Haziran’dan bu yana yöneten geçici AKP hükümeti için son gün. Ya o güne kadar bir partiyle koalisyon kuracak. Ya da koalisyon kurulamadığı için 4 partiden oluşacak yeni hükümet ülkeyi seçime götürecek. Her hâlükârda 13 yıllık tek başına AKP hükümeti 23 Ağustos’ta son buluyor. Belli ki Erdoğan ve Davutoğlu, o tarihe kadar Türkiye’nin, yaratılmasına katkıda bulunduğu Suriye bataklığına daha da gömülmesi için çaba sarf etmeyi sürdürecek.