USIP’in yayımladığı raporunda Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı 3’üncü operasyonun ABD’nin bölgedeki çıkarlarına zarar vereceği vurgulandı. SDG’nin PKK’yle bağlarının zayıflatılmasıyla Kürt sorununda çözüm sürecine dönülmesinin uygun olacağı saptandı

‘Taraflar çözüm sürecine dönmeli’

ALP KADIOĞLU

Amerikan Kongresi tarafından kurulan ve federal bir düşünce kuruluşu olan ABD Barış Enstitüsü’nün (USIP) Suriye Çalışma Grubu (SÇG), Suriye İç Savaşı’na dair bir rapor yayımladı. Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden Michael Singh ve Dana Stroul tarafından yönetilen ve iki partiden senatörlerin, emekli diplomatların ve askerlerin oluşturduğu grup, bölgedeki durumla ilgili saptamalar yaptı. Suriye savaşında sona yaklaşılırken ABD’nin bölgedeki çıkarlarını tanımlayan rapor, bununla birlikte çatışmaya nasıl müdahale edilmesi gerektiği yönünde tavsiyeler sunuyor.

EL-KAİDE İDLİB'DE SIĞINIYOR

İdlib gibi Suriye’nin belli bölgelerinin el-Kaide’yle bağlantılı İslamcı militanlar için güvenli bölgeler haline geldiği belirtiliyor. Bu tür gruplar arasında en güçlü olanları Heyet Tahrir el-Şam (HTS), Hurras el-Din ve Hizb İslami el-Türkistani şeklinde saptanıyor. Bu militanlanların büyük bir kısmının faaliyetlerini Suriye’yle limitlediği, bir kısmının ise Batı’da eylem hazırlıkları içinde oldukları iddia ediliyor. 30 Haziran 2019’da ABD’nin bu tür gruplara hava saldırısı gerçekleştirdiği ve bölgedeki cihatçı tehditlerin ciddiye alınmaya devam edilmesi gerektiği belirtiliyor.

IŞİD’Lİ MAHKÛMLAR SORUN

Şu anda yaklaşık on bin IŞİD militanının Suriye Demokratik Güçleri tarafından gözaltı merkezlerinde tutulduğunu belirten rapor, bu durumun Batılı devletler için önem teşkil ettiğini belirtiyor. Büyük bir çoğunluğu Iraklı ve Suriyeli olan IŞİD’lilerin gözetim altında tutulmasının önemi vurgulanıyor. ABD’li yetkililerin de büyük çoğunluğu kadın ve çocuk olan IŞİD’lilerin ailesinin kalabalıklığına şaşırdığı ve bu insanların bulundukları kampların gereğinden kalabalık olduğu açıklanıyor.

Rapor, aynı şekilde Suriye İç Savaşı’nın 2. Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan en büyük göç ve mülteci sorununa yol açtığını dile getiriyor. Mültecilerin daha uzun yıllar boyunca bölgede sorun yaratacağına ve çoğu mütecinin yakın vadede gönüllü olarak Suriye’ye dönmesinin mümkün olmadığına dikkat çekiliyor. Mültecilerin büyük yoğunlukta yaşadığı Lübnan ve Türkiye gibi ülkelerde mülteci karşıtlığının revaçta olduğu da saptamalar arasında.

RUSYA’NIN NÜFUSU ARTTI

SÇG, Rusya’nın Suriye’deki müdahalesinin etkilerinin ABD tarafından küçümsenmiş olabileceğini, Rusya’nın Suriye’deki askeri mevcudiyetiyle bölge ülkelerine ABD’ye alternatif bir ortak olarak sunduğunu ve bunun da ABD’nin çıkarlarını tehdit ettiğini belirtiyor. Moskova, Avrupa ile ilişkilerinde bölge genelinde büyük güç statüsünden yararlanmaya, NATO ittifakında sürtüşmeleri ve bölünmeleri yoğunlaştırmaya çalıştığına dikkat çekiyor. Rusya ve İran’ın Suriye’de beklendiği kadar birbiriyle sürtüşme yaşamadığı ve misyonlarının ayrılık göstermediğini belirtiyor.

İRAN’A YAKIN MARKAJ

İran’ın Suriye’deki faaliyetleri ABD’nin askeri faaliyetleri için önemli bir sebep olarak sunuluyor. İsrail’in hava saldırılarına ve ABD yaptırımlarına rağmen, İran’ın Suriye’deki tahkimatını sürdürdüğü iddia ediliyor. Tahran’ın Suriye’de Şam’ın izniyle askeri komuta merkezleri ve üsler kurduğu, buralara da kısa menzilli balistik füzeler, İHA’lar ve tanksavar füzeleri de dahil olmak üzere çeşitli mühimmat sağladığı belirtiliyor. ABD’nin bu askeri tahkimatı önlemesinin önemli olduğu, bunun için de İran’la Suriye arasındaki kara yollarının kontol edilmesi, gerektiği belirtiliyor.

'ABD KARARLILIĞINI GÖSTERMELİ'

SÇG, ABD’nin askeri mevcudiyetinin Suriye’de elini kuvvetlendirdiğini, nüfuzu altındaki bölgenin tarıma verimli toprakları, su ve petrol rezervlerini bulundurmasının ciddi bir kaldıraç gücü kazandırdığını belirtiyor. Rapor, Esad yönetimi ve müteffiklerine yapılan yaptırımların devam etmesini savunuyor. Ancak yakın zamanda Esad’ın İran’la olan bağlarını koparmasının beklenmediği de not ediliyor.

Rapor ABD’nin Suriye’de kararlılığını göstermesi gerektiğini savunuyor. Bunun müttefiklerine ve hasımlarına güçlü bir mesaj göndereceğini söylüyor. ABD’nin Suriye’de “ulusal güvenliğini tehdit eden unsurlara yanıt vermesinin” ve “ulusal çıkarlarını korumasının önemini” vurguluyor. ABD’nin bölgede mevcudiyetini sonlandırması halinde Şam’ın Suriye’nin geri kalanında hâkimiyet kazanacağını, bölgede İran’ın nüfuzunu artıracağını, IŞİD türevi cihatçı örgütlerin de tekrar alan kazanacağını iddia ediyor.

SDG, PKK’YE MESAFE KOYMALI

Rapor, Suriye’deki savaşın Türk-Amerikan ilişkilerini zedelediğine dikkat çekiyor ve bunun da Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlerle birlikte hareket etmiş olmasına bağlıyor. IŞİD’e karşı mücadelede Türkiye’nin isteksiz olmasından dolayı da ABD’nin böyle bir ilişki geliştirmeye zorlandığını iddia ediyor. Raporda, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarına olan tutum farklılık gösteriyor. Arap ağırlıklı Fırat Kalkanı bölgesinde Türkiye’nin düzgün bir yönetim sağladığı belirtiliyor ancak Kürt yoğunluklu Afrin’de Türkiye destekli milislerin keyfi tutuklamalar, zorla kaybetmeler ve gasp gibi insan hakları ihlallerinde bulunduğu belirtiliyor.

SDG’DE BÖLÜNME MÜMKÜN

ABD’nin desteklediği ve ana unsurunu KCK yapısı altındaki YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) Türkiye’nin muhalefetinin sürmesinin ABD için bir sorun olduğu belirtiliyor. SDG’nin IŞİD’e karşı savaşırken Arap ve Kürtlerin bütünlüğünü sağlayabildiğini, ancak çatışma bittikten sonra etnik gerilimlerin artığına dikkat çekiliyor. Arap yoğunluklu Deyrizor’da SDG’nin otorite kaybına uğradığını ve Arap liderlerin SDG’nin Kürt liderliğini kaynakları eşit olarak paylaştırmamakla suçladığı belirtiliyor. Arapların en çok zorla askerliğe alınmaktan şikâyet ettiğini belirten rapor, son yıllarda Arap-Kürt gerginliğinin iyice arttığını ve 2019 Nisan’ında Arapların Deyrizor’da “Kürt işgaline hayır!” sloganlarıyla yürüdüğüne dikkat çekiliyor.

ABD’SİZ SDG ESAD’A YÖNELİR

Rapor, ABD’nin 2018 Aralık’ında Suriye’den çekilmeyi açıkladıktan sonra Esad yönetiminin SDG’yle olan ilişkilerinin iyileştiğine dikkat çekiyor. ABD’nin bölgede askeri varlığını bitirdiği takdirde SDG’nin dağılacabileceğini, Esad, Rusya ve İran’ın bölgeyi ele geçirmek için askeri operasyonlar düzenleyeceğini belirtti. SDG’nin özerkliğini koruması şartıyla Esad yönetimiyle bir anlaşma yapmaya istekli olduğunu, ancak mevcut ortamda SDG’ye sınırlı bir özerklik tanındığı belirtildi.

SÇG, SDG’nin PKK ideolojisinden uzaklaşması ve Arapları da benimseyecek daha çoğulcu bir yapıya bürünmesi gerektiğini belirtiyor. Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapacağı bir saldırının SDG’nin Şam’a yanaşmasına yol açıp ABD’nin çıkarlarına zarar vereceğini belirtiyor. SDG ve Türkiye arasındaki gerilimin Ankara ve PKK arasındaki çözüm sürecinin tekrar başlamasıyla azaltılacabileceği vurgulanıyor.