Rejim her şeyi tek elden yönetmeye çalışırken yerellerde de küçük ‘tek adam rejimleri’ inşa ediyor. Demokratik bir yönetim anlayışının kalmadığını belirten siyaset bilimciler “Merkezileşme, toplumda siyasetsizliği besliyor” dedi.

Tek adam rejiminin seçimlere yansıması
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, AKP Hakkari Belediye Başkan adayı İsmet Ölmez ile yurttaşlarla buluşmuştu.

Öncü DURMUŞ

Ülke yerel seçimlere doğru giderken mevcut rejiminin karakterinin yerel siyasete etkisi olabildiğince kendisini gösteriyor. Kentlerin sorunlarını ve halkın taleplerini kapsamaktan bir hayli uzak olan seçim çalışmaları sürecinde neredeyse her yerde bir ‘tek adam rejimi’ inşa ediliyor. Aday olan figürlerin çevresinde ilerletilen çalışmalar, toplumu siyasetten olabildiğince de uzak tutuyor. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek merkezden yönlendirdiği yerel seçimler, merkezileşme sorununu da beraberinde getirirken halk tribünlere çekiliyor. Siyasetin en üstünden toplumun tabanına doğru yayılmak istenen bu rejimin, seçimlere etkisini ve yerellerin göz ardı edilip ‘merkezileşme sorununu’  siyaset bilimciler değerlendirdi.

Siyaset Bilimci Gülgün Erdoğan Tosun, “Türkiye’deki sorunun sadece yerelde değil, genel olarak tüm siyaseti merkezileştirmekte olduğunun altını çizmek gerekir. 16 Nisan 2017’de yapılan referandum ardından, 2018’de yapılan genel seçimlerle Türkiye’ye getirilen yeni rejimin adı siyaset bilimi literatüründe ‘‘Sultanizm’’ olarak isimlendirilir” ifadelerine yer verdi.

Tosun, “Uzunca bir süredir Cumhurbaşkanı, AKP ve Cumhur İttifakı ortakları eliyle kültürel kimlikler üzerinden derinleştirilen bilinçli kutuplaştırma siyasetinin bizi getirdiği nokta rejimin aşırı merkezileştirilmesi, toplumsal-siyasal-ekonomik meselelerin aşırı siyasallaştırılarak politik aktörler arasındaki ortak müzakere zeminin yok edilmesidir. Ortak meseleler konusundaki ortak müzakere zemininin yok edilmesi esasen siyasetin de ortadan kaldırılması, toplumun siyasetsizleştirilmesi anlamına gelmektedir” dedi.

LİDERLE POPÜLİST KİTLEYİ BULUŞTURMA ÇABASI

Tosun şöyle konuştu: “Yerel seçimlerin gündemde olduğu bir ortamda Cumhurbaşkanı’nın bakanlarını da yanına alarak kampanya sürecinin etkili aktörü olarak sahalara inmiş olması, seçim güvenliğinden sorumlu içişleri bakanı başta olmak üzere sağlık bakanına kadar tüm bakanların seçim çalışmalarına bizzat katılmaları, partilerinin adayları için oy istemeleri bu merkezileşmenin tezahürleridir. Bu çerçevede iktidar kanadı yerel seçimle ilgili tüm kampanyayı genel seçim havasında yürütmekte, hatta seçmenin duygusal yönüne seslenerek bu seçimlerin kendisinin son seçimleri olacağını iddia eden “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karşı gruba yedirmeme” seçimi olarak kamuoyuna sunmaktadırlar. Bu strateji de Sultanizmin uygulandığı rejimlerde seçimler sadece iktidardaki lidere olan popülist kitle desteğini göstermek için yapılan törenler, ayinler olarak görülür. ”

REJİMİN MİKRO GÖRÜNÜMLERİ

Tosun konuşmasını şöyle sürdürdü: “Diğer yandan Türkiye’deki mevcut yönetim sistemi içinde belediye başkanları başkanlık sistemi benzeri bir seçimle iş başına geldikleri için, belediye meclislerindeki yapı da eğer ağırlıklı olarak başkanın siyasal partisinden seçilen üyelerden oluşuyorsa başkancı yerel yönetimler olarak isimlendirilir. Yereldeki belediye başkanları üstüne üstlük iktidar partisine mensup kişilerse o zaman ayrımcı yasalcılığın etkisiyle bu belediye başkanları tek adam rejiminin yereldeki mikro görünümlerine dönüşebilmektedirler”

DEMOKRATİK İŞLEYİŞİN KISITLANMASI

Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç ise “Her şeyden önce demokrasinin yerelden ulusal olana doğru genişlemesi gerektiği ilkesi, yerel demokrasilerin merkezi siyaset düzeyinde işleyen demokrasi için temel teşkil etmesi gerektiği inancını vurguluyor. Son olarak, başkanlık sisteminin yerleşmesinden sonra parlamentonun işlevsel açıdan güçsüzleşmesine paralel olarak yerel seçimlerin, örneğin milletvekili seçimlerine nispetle öneminin daha da arttığını söyleyebiliriz. Bu yüzden hem belediyelerden ulusal siyasete doğru aşağıdan yukarıyla işleyen bir süreç olduğunu hem ulusal siyasetten belediyelere doğru yukarıdan aşağıya doğru işleyen bir süreklilik olduğunu ileri sürebiliriz” dedi.

Aytaç şu ifadelere yer verdi: “Aslında bugün deneyimlediğimiz ve tek adam rejimi olarak adlandırdığımız siyasal sistem süreç olarak İstanbul belediyesinin siyasette artan öneminin uzun vadeli ve kümülatif sonucu olarak da değerlendirilebilir. Bilindiği üzere her şey Erdoğan’ın İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçilmesiyle başladı. Burada geliştirdiği yönetim anlayışını, yine bu süreçte bir araya getirdiği siyasi kadro ile beraber iktidara taşıdığında Türkiye’deki siyasi dönüşümün ateşi fitillendi. Bugün Türk usulü başkanlık sistemi olarak adlandırılan sistem, pekala belediye düzeyinde işleyen başkanlık düzeneklerini ulusal düzeyde yeniden üretilmesi şeklinde de anlaşılabilir.

Tabii aynı sürecin karşı yönünden, yani yukarıdan aşağıya doğru işleyen bir süreklilik de söz konusu. Yerel yönetimlerin artan gücü merkezi yönetimi elinde bulunduran iktidarın siyasi gücünü belediyeleri elde etmek için kullanmasına yol açıyor. Bugün Erdoğan, belediyeler kendilerinde olmadığı için onların yetkilerini buduyor, kullanabilecekleri kaynaklara sınırlama getiriyor. Belediyeleri merkezi hükümete muhtaç bıraktıktan sonra da “hükümet-belediye uyumu” kisvesi altında kendi yerel yönetim adaylarına adeta şantaj ile oy toplamaya çalışıyor. Bu durum da demokratik işleyişin kısıtlanmasının öbür yönünü temsil ediyor.