Başlık ürkütücü. Ürkütücü olması kavramların, tekil anlamından çok, yan yana geldiklerinde ortaya çıkarttıkları tablonun vehametinden kaynaklanıyor. Zira çapraz sermaye yapısıyla tekelleşen bir sektör

Gazeteci Attila Özsever son kitabı ''Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci'' isimli kitabında tarihsel bir perspektiften yola çıkarak bu tablonun arka planını meslektaşlarına aktarıyor. Neden-sonuç ilişkisi içinde gazetecilerin mesleki özlük haklarının nasıl tırpanlandığını ve ''yeni gazeteci kimliği''nin nasıl ve hangi koşullarda oluştuğunu sorguluyor. Basın İş Kanunun gündemde olduğu bir süreçte, gazetecileri ve örgütlerini ortak davranmaya çağıran kitabın yazarı Atilla Özsever'e ''Birgün'' kulak verdi. (başlık altı)

Gazeteci kimliği deformasyona mı uğradı yoksa değişti mi?

Gazetecilik kamusal niteliği ağır basan, toplumu bilgilendirmek, topluma doğruları aktarmak açısından önemli bir meslek. Ne yazık ki günümüzde özellikle 1980'ler ve 90'lardan sonra bu tanım iyice değişti. Medyadaki tekelleşmeyle birlikte gazetecinin kamusal görevini yerine getiremez olduğunu görüyoruz. Artık gazeteciler mesleğin temel ilke ve etik değerlerine bağlı kalmak yerine, bağlı bulunduğu grubun çıkarlarıyla bağlantılı haberleri tercih etmeye başladılar. Bu arada otosansür zihniyeti de gelişti. Sonuçta magazinel ve sansasyona dönük habercilik anlayışıyı yerleşti. 1980'lerde gazetelerin birinci sayfasında 14 tane haber olması gerekirdi. Bu 14 haber arasında mutlaka -sağ eğilimli gazeteler dahil- kitle haberi haberi dediğimiz, işçinin,memurun ev kadınının sorunlarını aktaran haberler yer alırdı. Bundan tamamen uzaklaşıldı.

Asıl sorun yeni kuşaklar için doğru bir modelin, örneklenebilecek bir modelin yaratılamaması değil mi?

Yeni kuşak gazetecilerin önlerinde görebilecekleri bir model artık yok. Üst yönetim kadroları patronaj ilişkisine göre belirlendi. Sendika döneminde durum farklıydı. İcabında genel yayın yönetmenleri sendika üyesiydi. Gazetecinin sendikalı olması sendikal konulara daha duyarlı olmasını getiriyordu. Bugün gazeteciler için sendika nedir ne değildir fikri ortadan kalktı. Sendikalar da zaten tasfiye edildi. Medyadaki sendikalar nicelik olarak sınırlı sayıdadırlar. Çok fazla üyeleri yoktur. Ama bu sendikaların başka bir işlevi var. Bir ölçüde aydınlardan da oluştuğu için o kişiler aynı zamanda sendikal hareket için bir perspektife sahip olurlar. Sendikal hareketin gelişmesine katkıda bulunurlar. Örneğin Fransa Gazeteciler Sendikası 1920'lerde kuruluşmuştur. 1929'da ilk toplu sözleşmeyi yapmıştı. Bu diğer sendikaların mücadelesine örnek olmuştur. Türkiye'de yukardan aşağıya dediğimiz devlet eliyle haklar veriliyor. Sonuçta bu noktaya geliniyor.

Sendikal mücadele ile kamuoyunun haber alma hakkı arasındaki organik ilişkiyi nasıl açıklıyorsunuz? Okurlar için sendikalı gazeteci olgusunun önemi nedir?

Basın 4'üncü kuvvettir. Eleştirel bir konumdadır. Şimdi bu teorik olarak kaldı ama... Dolayısıyla bir anlamda halkın avukatlığını yapar gazeteciler. Toplumu aydınlatma göreviyle karşı karşıyalar. Bu nedenle insanların kendi hakları konusunda bilgi sahip olmalarını sağlarlar, siyasal iktidarı da eleştirirler. Sendikalar toplumda çalışan kesimlerin, iktisaden güçsüzlerin hakları için mücadele eder. İşverenin gücüne karşı emekçi kesimler ancak örgütlü olarak güçlü olabilirler. Bu da sendikalarla mümkündür. Basın çalışanların sendikal haklara ve bilince sahip olması hem kendi hakları hem de vatandaşın hakkını hukukunu kullanması açısından önemli.

Peki mevcut sendikal anlayışın hiç mi suçu yok?

Ücret sendikacılığı söz konusu oldu. Gazeteci arkadaşlarımız sadece ne kadar zam alacaklarını önemsediler. Sendikalar da öyle. Yüksek ücret önemli ama aynı zamanda editoryal bağımsızlık dediğimiz gazetecinin işverenden siyasal iktidardan çeşitli güç odaklarından bağımsız olmasını sağlayacak bir sistemin yaratılması konusunda aktif olmalıydılar. Türkiye'deki sendikal anlayıştaki çarpıklık TGS'ye de sirayet etti. Ve iş sonunda sendikanın tasfiye edilmesine vardı. Önce taşeronlaştırdılar.Sonra 212 devre dışı kaldı. Yönetime katılım modelini öneren, editoryal bağımsızlığı dile getiren geniş bir perspektifi olan yeni bir sendikal anlayışın olması gerekiyor.

Yeni Basın İş Kanunu gündemde. Devlet Bakanı Beşir Atalay, gazeteci örgütlerinden yasa ile ilgili fikir ve taleplerini istedi. Bu süreçte gazeteci örgütleri ortak davranabilecek mi?

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak bir rapor hazırlıyoruz. Gazeteci örgütlerinin, iş güvencesini istifa halinde kidem tazminatı hakkını elde etmesi konusunu gündeme getirmesi gerekiyor. Biz 212'li bir gazetecinin kıdem tazminat hakkına sahip olabilme süresinin bir yıla inmesini talep edeceğiz. Şimdi bu süre 5 yıl. Basın iş kanununda gazeteci tanımının da yenilenmesi gerektiğini söylüyoruz. Yeni tanıma uygun hakların sağlanması gerekiyor. Gazeteci örgütler bu konuda tavır göstermeli.

Çuvaldızı kendimize batırdığımızda gazeteciler arasındaki bireyci rekabetçi anlayış ortak tavır almamızı engellemiyor mu? Mesleğin mayası mı böyle?

Gazetecilik, rekabetçi, bireyci, bireysel planları öne çıkaran bir meslek. Gazeteciliğin sıradan vatandaşa göre itibarı var; başbakanla, bakanlarla bir çok kişiyle göreşmek gibi. Prestiji ve ayrıcalığı olan bir meslek. Dolayısıyla bu ayrıcalıklar birlikte davranma bilincini eksiltiyor. Türkiye'de çalışanların genel olarak sınıf mücadelesi, sınıf olarak ortak hareket etme geleneği de olmadığı için gazeteciler biraz yukarıdan bakıyorlar. Otellerde ağırlanmalar, karşılanmalar sınıfsal anlamda kaymalara, statü düşkünlüğüne yol açıyor.

Bir de gazeteci örgütleri var. Dernekler, sendikalar.. Ancak bunların arasında da bir bağlantı yok. Bir kast sistemi var sanki?

Sendika 1994 yılına kadar 18 işyerinde örgütlüyken şu anda sadece Anadolu Ajansı'nda toplu sözleşme yapma yetkisi var. TGS'nın etkinliği çok düşük düzeyde. Onun dışında Gazeteciler Cemiyeti var. 4000'i aşkın üyesi bulunan. Eski ve ağırlığı olan bir örgüt. Sendikal faaliyet yok, genel olarak gazetecilerin haklarını koruyor. Çağdaş Gazeteciler Derneği, Foto Muhabirleri Derneği var. Dolayısıyla böyle bir dağınıklık var. Basın-İş Kanunu'nda böyle bir ortaklık söz konusu olabilir. Ben umutsuz değilim. Hemen bir sendikal örgütlenme olmayabilir ancak gazeteci örgütleri arasında birlikte hareket etmeyi sağlayan konularda ilerleme sağlanırsa, sendikal örgütlenmeye daha rahat gidilebilir. Bu nedenle yeni Basın İş Kanunu yasa tasarısı önemli bir fırsat. Zorunlu norm kadro talep edilebilir tekrar. Bu yasa tasarısı çıkarsa gazetecinin iş güvencesi sağlanmış oluyor.

Bu konuda bir takvim var mı?

Sanıyorum bu yaz döneminde gazeteci örgütleri taleplerini ortaya koyacaklar. Yeni yasama döneminde yasa tasarısı gündeme gelecek diye düşünüyorum.

Medyada tekrar bir hareketlenme söz konusu olursa, mesleğin hangi kesiminden umutlusunuz?

Her meslekte olduğu gibi, ceremesini çeken muhabir arkadaşlardan umutluyum ama onlara öncülük edecek köşeyazarları, editörler olabilir. Ama bu anlamda tabanın mutlaka bir baskısı olmalı. Çalışmalar yapılmalı, konferanslar düzenlenebilir, gazeteci örgütlerine taleplerde bulunabilirler. Muhabirler başta olmak üzere böyle bir çaba sarfedilirse önümüzdeki dönem bir ilerleme sağlanabilir.

Candan Yıldız