Bu çalışma; p

İŞSİZLERİN, İŞ GÜVENCESİZLERİN, SİGORTASIZLARIN, SENDİKASIZ ÇALIŞANLARIN, YOKSUNLARIN, YOKSULLARIN ÖRGÜTLENMESİNDE VE DAYANIŞMASINDA: Umutlu bir başlangıç

Toplumsal örgütlenme çabalan ve deneyimlerini tanıtmaya Bir-Umut (Birlikte Umut) Derneği ile devam ediyoruz. Bir-Umut, emperyalist-kapitalist sistem içerisinde sermayenin yeniden yapılandırılması sürecinin bir ürünü olarak, yeni bir mülksüzleştirme (proleterleş-tirme) siyasetiyle, özellikle go'lı yıllar itibariyle ortaya çıkan yeni işçi kitlelerinin örgütlenmesini ve dayanışmasını hedefliyor. Bu işçi kitleleri sendikasız, düşük ücretli, sigortasız, çalışma saatleri düzensiz, sosyal hiçbir güvencesi olmayan, sağlıksız çalışma koşullarına sahip işyerlerinde çalışmaktalar. Bu işçi kitleleri genelde büyük sanayi kentlerinin yoksul mahallelerinde yaşamaktalar. Çalıştıkları mekanlar, sanayi siteleri veya mahalle içerisine yayılan özellikleri nedeniyle, bölgesel-hauza düzeyinde. Geçmiş işçi sını-kitlelerine göre örgütlenmeye karşı daha önyargılılar. O yüzden bu işçi kitlelerinin örgütlenmesi uzun vadeli, kalıcı, istikrarlı, sabırlı ve zor bir çabayı gerektiriyor. Bildik tarz ve yöntemlerle örgütlenemeyecek olan bu işçi kitlelerinin örgütlenmesi için jiili-esnek örgütlenme biçimlerine ihtiyaç var. İşte Bir-Umut Derneği bu amaçla, bu işçiler içerisinde bir sınıf bilinci geliştirmek ve sınıf dayanışmasını yaratmak için pratikler ve hareketler oluşturmayı hedefliyor.

Fakat Bir-Umut Derneği çalışmasını bu alana hapsetmiyor. En geniş manada yoksunların ve yoksulların içerisinde, yabancılaşmaya, bireyciliğe, yalmzlaştırmaya, ge-leceksizleştirmeye karşı, dayanışma eksenli, toplumsal bir örgütlenmeyi de amaçlıyor.

İş bulma dayanışmasından hukuk dayanışmasına, ortak indirimli alışverişten ikinci el tüketim eşyalarını ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaya, sağlıklı ve ucuz gıdayı, aracıları ortadan kaldırarak üreticiden tüketiciye ulaştırmaktan or-tak-toplu sosyal ve kültürel etkinliklere kadar bir dizi çalışma yürütüyor.

Birlikte Umut Derneği 2005 yılında Kartal'da kuruldu. Bu çalışma iki yıllık Dilouası-Dudullu havza çalışmasının bir sonucu olarakgerçekleşti. Dernek ismi, çalışmaya katılan işçi-işsizlerle yapılan toplantılar, oylamalar sonucu dillendirilen 500 civarında isim içerisinden tartışma-oylama-tartış-ma usulüyle tespit edildi. Bir-Umut ikinci şubesini Şirinev-ler'de açtı. Önümüzdeki dönem itibariyle İzmit, Ankara, İzmir ve Tekirdağ'da yeni merkezler oluşturulması hedefleniyor.

Sorularımızı yazılı olarak dernek çalışanlarına yönelttik. Daha önceki çalışma ve birikimlerinden hareketle 80 kişinin ortak-kollektif yanıtları üzerinden şekillenen bu röportaj aynı zamanda Bir-Umut'çuların kendilerini bir kez daha tanımlamalarına olanak sağladı.

Yeni bir emek hareketi ve dolayısıyla yeni bir devrimci sol hareket bu işçi kitlelerinin, yoksulların ve yoksunların mücadelesinin ve örgütlenmesinin içinde gelişecek. Bu nedenle bu çabaları önemsemek, çoğaltmak ve büyütmek gerekiyor.

» Böyle bir toplumsal örgütlenme pratiğine sizleri yönelten etkenler nelerdi? Nasıl bir düşünce dünyası sizi bu çabaya itti?
İşsizlik, iş kazası, vahşi çalışma koşulları, işten atma tehdidiyle 'köle kılınmış', birbirine güvensiz kılınmış, birbirlerini rakip ve işsiz kalma nedeni olarak gören, sayısız işçi öykülerinin tanığı olduğumuz bir düzende yaşıyoruz. Dinleyerek, görerek, okuyarak tanıklık ettiğimiz her öyküde dile gelenler; bir yanıyla hükümet edenlere, yönetenlere, sermayeye sitem ya da küfürle kendini ifade ederken, diğer yanıyla hayatın devamına dair biçareliği- sıkışmışlığı-mağduriyeti ve umutsuzluğu anlatıyordu.

Kapitalizmin, emekçiler dünyasında yarattığı bu tahribatı- yok sayılmayı- dışlanmayı-umutsuzluğu görüp- bilip- yaşayıp da bir şey yapmamak mümkün mü? Ya da bir şey yapmayı istememek mümkün mü? Mümkün dediğiniz anda zaten başka bir hayat dilini konuşuyoruz demektir. Bizler, mümkün değil dedik.

Lakin, mümkün değil demekle veya isteğe sahip olmakla sorumluluğunuz bitmiyor. Bir şey de değişmiş olmuyor. Ne yaşananların ilk farkında olan bizdik ne de olan biten 2000'li yıllara ait bir durumdu. Ve ne yapılmalı? ne yapmalıyız? sorusunu sormuş, dün de, bugün de çeşitli yanıtlar vermeye çalışmış-çalışan onlarca insanın/kesimin olduğu da bir gerçekti.

Verilen yanıdar ve pratikleri pek kafamıza yatmıyordu. Yani bir şey yapmak adına, 'yardımseverlik' faaliyeti de. Mağduriyetin nedenlerinden bahsederek, bir gün bu düzenin değişeceğini anlatır olmak da sahici gelmedi bize.

Öyle bir şey yapalım ki; patron işçisine "Şunları yap işine gelmiyorsa aha kapı!, senin yapacağın işi senin çalıştığın şartların da altında yapacak yüzlerce kişi anında senin yerini doldurur..." dediğinde, o işçi kardeşimizin onurla-kulluk arasında yaşadığı sahici gerilim, her daim benliğinde büyük yaralarla ezikli-ğin-yenilmiş ve çaresiz hissetmekle çözülmesin... Patron/zengin karşısında işçiyi güçlü, dolayısıyla onurlu kılacak bir katkısı olsun. İşçilerin kardeşlik hallerini çoğaltsın.

işçinin de, işsizin de hakkını-hu-kukunu bilmesi ve iddia etmesi-ede-bilmesi mühim dedik. Yoksulların da zeytinin, hububatın, sebzenin, peynirin, patatesin, pirincin orga-nik-ekolojik olanını yiyebilmesi, aynı zamanda ürünü maliyetine satan çiftçinin derdine de bir parça merhem olmak mühim dedik. Emekçilerin çocuklarının da daha başarılı öğrenciler olabileceği-satrancı-tiyatro-yu-sinemayı- bilgisayarı da bilebileceği haller, bugünden hayatına girebilsin istedik aynı zamanda...

Bir yandan da, emekçilerin birbirleriyle ve etrafın-dakilerle dayanışmasının, insanın başını dik-kendi-ni güçlü hissettirmesinin yolu olduğunu düşündük. Aynı zamanda da bireycilik-bencillik karşısında, ideolojik bir duruş olduğuna inandık. Şahsiyeüerimizi, ezilen ve emekçi olmanın dünyasında her daim varlığını koruyan iş-aş sorunları teslim almasın istedik. Bunun güvencesi olarak da, her tür güvencesiz kılınmaya karşı mücadele etmeyi unutmadan, mücadele enerjisini sahici pratiklerden çoğaltalım istedik. Ve biz çok olanlar, hayatı böyle yaşayarak çoğalabildikçe, kendimizi daha insan hissederiz diye düşündük. Emekçilerin kardeşliğini ve insanca bir hayatı işleyebilme, kendimizi buna layık görebilme istencinin; zulme isyan etmenin de, bencilliği yenmenin de, sendikalı olmanın da, grev yapmanın da, 'kurdar vadisi triplerine' teslim olmamanın da, çokluğumuza rağmen yok sayılan olmamıza mani olmanın da, çokluğun çoğulluğuyla bir arada yaşayabilmenin de müm-künlüğüne ve coşkusuna inandık...

Bir-Umut çalışması kimlerle, nasıl başladı?
Bir-Umut çalışmasına ön ayak olan arkadaşların bir kısmı, 1990'da yaşanan deprem sonrasında deprem bölgesinde "Dayanışma Gönüllüleri" faaliyetlerinde yer almışlardı. Bu arkadaşlarımızın tecrübeleri, tarz ve dil açısından başlangıç oluşturmada önemli katkılar sağladı.

Yola çıkarken, öncelikle işçi ve işsizlerin hayadarını tanımayı, anlamayı ve dinlemeyi esas edindik. Biriktirdiklerimizi paylaşarak, nasıl ve nereden başlarız sorularını sorar hale gelinceye kadar altı ila sekiz ayımız geçti. Sendika kurmaktan, dergi çıkarmaya kadar birçok biçimi tartıştık. Çalışmayla bir tür teması olan herkesi içinde sayarak, hep birlikte tartışmalar yaparak kararları alabilmek, mekâna hapsolmamak, iktidar-bürokrasi-aygıt duygusunun hayatımıza tebelleş olmaması gibi hassasiyetlerimiz, ortak kurumsal bir form bulabilmemizi güçleştiriyordu. Derken, Anadolu yakasında ilk adımı atarak dernek kurmaya karar verdik.

Dernekleşme kararından sonraki süreci, hepimizin kendini fazlasıyla içinde hissedebildiği bir tarzda yaşamaya özen gösterdik. Adımızı ve tüzüğümüzü süre olarak uzun sayılabilecek tartışmaların sonucunda oluşturduk.

Derneğe yer tutmak için aramızda para biriktirmek, yer aramak-bulmak-taşınmak-donatmak derken bir mekâna sahip olduk. Sonrası iş ilanları toplamak, dernekte sırayla nöbet tutmak, iş panoları yaptırarak kahvehane-taksi durağı gibi yerlere asmak, haftada bir gün hukuk dayanışmasını düzenli kılmak, internet sayfamızı işler kılmak, dayanışma gecesi ve piknik derken, Avrupa yakasındaki arkadaşlar da dernek kurmaya karar verdiler. Böylece iki kıtaya da isli Herkes için her şey, kendimiz için hiç bir şey. Paran kadar değil paylaştığın kadar, komşun açken tok yatıyorsan gördüğün rüyanın bir hayrı yoktur gibi daha sayılabilecek, bencillikten değil, dayanışmadan yana olmayı ifade eden bu sözlere kalben inanmak. » Haksızlık karşısında mağdurun yanında yer almak. İnsanlığını parayla, mülkle, kariyerle, mevkiiyle belirlemeyenlerin dayanışma ağı olmak. Kardeşliği, paylaşmayı, direngen olmayı hayat hakikatimiz kılmak. Arayışı, biriktirmeyi ve hareket halinde olmayı önemsemek. Sözden sakınmak, utanmak.

» Üç saat emek verenin de, üç gün emek verenin de eşit söz hakkına sahip olduğuna aklen de, kalben de inanmak. Birbirimizin sesine de, sözüne de bu hissiyatla itibar etmek. tasyonumuzu kurmuş olduk...

Böylesi bir toplumsal çaba örgüdeme sürecinde ne tür sorunlar yaşadınız, yaşıyorsunuz?
Benzer amaçlar kapsamında yaşanmışlıklar ve onun izleri başta gelen kıstasımız. Dolayısıyla, yürüttüğümüz çalışmanın tarzının ve hassasiyetlerinin ortaklaşması, epeyce bir emek ve çaba gerektirdi. Neticede, niyetimiz böyle olsa da bizler de bu alışkanlıklardan bütünüyle azade değiliz. Yaptıkça ve yol yürüdükçe, sahici insanlarla daha sahici ilişkiler kurabildikçe kendimizi de arındıracağımıza inanıyoruz. Sorunuzun bir yanı böylesi bir düzeyle alakalıdır.

Daha gerçek sayılabilecek taraftan bakınca ise; Gönüllü bir çalışma olmamız nedeniyle, iş-aş-aşk telaşelerimizi yan yana yürütmeye çalışmaktayız. Ne kadar çok gönüllü o kadar yaygınlık. Tabii ki, mevzunun idrakinde bir gönüllülük! Gerek iş bilgisi, gerekse iş bilgilerinin ihtiyaç sahipleriyle bulu-şabilmesi bakımından, emekçilerin yaşadığı ve çalıştığı yerlerde daha organik bir ağa sahip olma. İş bilgisi ile işsizlerin 'iş gücü formasyonu' arasındaki açının kapatılabilmesine yönelik çareler üretmek.

Temel tüketim malzemeleri ve eşya dayanışmasının sürdürülebilir ve kalıcı bir organizasyona dönüşebilmesinin teknik-araçsal imkânlarını çözebilmek.

Hukuk dayanışmasını daha edan ve yaygın kılabilmek.
Emekçi mahallelerinde, çocuklara dönük faaliyetlerimizi kalıcı ve sürdürülebilir kılabilmek.
İş bilgisi alan herkesin aynı zamanda iş bilgisi ulaştıran olmasını sağlayabilmek.
Evlere temizliğe giden kadınların kooperatifleşmesi çalışmasını, güvenilir ve yürür bir işleyişe kavuşturabilmek.
Şen hallerimizi sinemayla-piknikle-sanatla, dile geldiğimiz diğer hallerimizle çoğaltabilmek.
İnternet ortamını daha etkili bir iletişim zemini olarak kullanabilmek.
Maddi sorunlarımızı bizi bir araya getiren ve çoğaltan-iyi kılan hassasiyetlerimize bağlı kalarak çözmeye çalışmak.

Ezilenlerin ortak aklından bakmak
Bir-Umut çabasını anlamlandıran ilkeleri
» Sözle hayatı, hareketle meramı birleştirmek, birbirinin can suyu olmasını sağlamak. » Biriktirdiğimiz kadarını söylemek, bilmediğimizin, yetersiz olduğumuzun farkında olmak. » Hangi şart ve koşullarda olursa olsun dünyada yaşanılanlara; ezilenin yanından, yerinden, yurdundan, safından, onun hissiyatını dikkate alan bir akıldan bakmak. » Ezilenin, haksızlığa ve adaletsizliğe uğrayanın her durumda yanında olmak. » Hangi şart ve koşullarda olursa olsun; kariyeri, hırsı, parayı sevmemeyi, bencil hallere düşmemeyi erdem saymak.» İnsan doğa ilişkisinde dengeyi savunmak, cinsiyetçi olmamak.

YARIN: Vicdan, maneviyat

ALPER TAŞ alpertass@qmail.com