Mahalle girişlerinde çocuklar var. Hemen hendeklerin önünde… Oynadıkları şeyler bölge gerçeğini olduğu gibi anlatıyor: Ya ‘savaşçılık’ ya ‘hendek kazmaca’

Toros Ranger, sarkık bıyık IŞİD sakalı oldu

HAZIRLAYAN: ERK ACARER

Cizre’de abluka öncesi ve sırasında yaşanan iki şey unutulmuyor. Laf dönüp dolaşıp mutlaka buralara geliyor. İlçedeki herkes, 12 yaşındaki kız çocuğu Cemile’nin cenazesinin günlerce buzun içinde bekletilmesinin öfkesini taşıyor. Öte yandan ablukadan önce özel timcilerin paylaştıkları görüntüler de sıkça konuşuluyor. Cizreli gençlerden biri konuyla ilgili olarak şöyle sitem ediyor: “Binlerce özel harekâtçı geldi. Bazıları uçakta çektirdikleri fotoğrafları paylaşmışlar. Neşe içindeler, sanki başka bir ülkeyi işgale gider gibi…”

‘BARIŞ TRENİ KAÇACAK'
İlçede son kez ilan edilen ancak kısa süren sokağa çıkma yasağından bir gün önce ablukanın olabileceği hissediliyor. Çarşı içinde, memurların ikamet ettikleri bölgede zırhlı araçların geçişi fazlalaşıyor. Hendeklerin ardındaki mahallelerde oturanlar da bunu seziyor. Kişi sayısı fazlalaşıyor. Hava kararırken, yine ateş yakılıyor. Siper başlarında çadırlar da var. Mahalle girişlerinde çocuklar oynuyor. Hemen hendeklerin önünde… Oynadıkları şeyler bölge gerçeğini olduğu gibi anlatıyor. Ya ‘savaşçılık’ ya ‘hendek kazmaca’. Hemen hepsi fotoğraf için zafer işareti yaparak poz veriyorlar.

BÖLGEDE ÇOCUK OLMAK ZOR!
Haberi de çocukların öznesi olduğu yaşam ve gelecekten alıyoruz. Orta yaşlı bir mahalle sakiniyle görüşüyoruz. Söyledikleri düşündürücü: “Bölgede özellikle 90’lı yıllarda çok acılar yaşandığından dem vurmak bile gereksiz artık. Bu herkes tarafından kabul ediliyor. Bizler her şeye rağmen ‘barış’ diyen bir kuşağız. Hâlâ bunun için direniyoruz. Devlet bizimle barışırsa, ne âlâ… Fakat bunu sağlayamazsa treni de kaçıracak. Bu çocuklar, bölge gerçekleriyle büyüdü, arkadaşlarının ölülerini gördü. Her şey katlandı. Açıkçası bizlerden daha öfkeliler. Devlet çocukları kaybediyor.” Böyle giderse, her şey, hepimiz için daha da zor olacak!”

POLİS ÇAĞIRSAK GELİR Mİ?
Cizre’de günlerce süren ablukanın, tatsız deneyimler ve acı anılar bıraktığı açık. Sağlıkçıların, doktorların görev yapamadığı, onlarca hamile kadının evde mahsur kaldığı ve kimilerinin evden eve açılan deliklerden geçirilen ebeler sayesinde doğum yaptırıldığı aktarılıyor. Bölgede konuştuğumuz kişiler şu bilgileri aktarıyor: “9 günde 240 ambulansa çağrı yapıldı. Hiçbiri gidemedi. Kimsenin can güvenliği yoktu. 150 yataklı hastane var. İçinde şimdi bile 5 doktor bulamazsınız. Hastaneler de işlevini yitirmişti. Burada, Cizre’de; Urfa, Mardin ve başka yakın illerden gelen polisler kalıyordu. Gün boyu burada yiyip içiyorlardı. Yaralımız vardı! Bir doktora yalvardık. Cizre’yi önüme serseniz gelemem” dedi.
Cizre’de aynı şeyler tekrar tekrar soruluyor: “Herkese terörist muamelesi yapmak akıl işi mi? 150 bine yakın bir nüfustan söz ediyoruz. Ancak artık göçe zorlanıyoruz. Yüzlerce aile henüz seçim sürecinde Cizre’den ayrıldı. Bu bölgede HDP’nin oylarının neden düştüğünü de biraz olsun ortaya koyuyor. Hiçbir görevliyle husumetimiz yok. Biz polisle de askerle de sorun yaşamazdık. Polisi can güvenliğimiz tehlikede ya da hırsız var diye arayalım. Hiçbiri gelmez. Pusu kurulmasından korkuyoruz diyorlar. Şimdi soruyoruz, devletin polis ve güvenlikçilerinin görevi halkın mal ve can güvenliğini korumak değil mi? Üniformalılar ne için ve kimin için var?”

İNEKTEN NE İSTEDİNİZ?
“Polisle ve askerle hiçbir sorunumuz yok” diyen Cizreliler, elbette özel timi aynı kefeye koymuyorlar: “Onlarla sorunumuz, onlardan şikâyetimiz var!” Bir Cizreli bu konuyu bir örnekle açıyor: “Hastaneye götürmeye çalıştığımız bir yaralı için daha önce burada görevli olan çevik kuvvetten biri bize yardımcı olmak istedi. Özel timciler onu, ‘Bu halka yardımcı olmayacaksın’ diyerek darp ettiler.”
Cizre halkı, keskin nişancılardan da hâlâ korkuyor. Yaşananlar acı olduğu kadar ilginç de! Anlatılıyor: “Hareket eden her şeye ateş açtılar. Rüzgârda uçan poşetleri bile vurmaya çalıştılar. Korku da nefret de anlaşılır. Ama anlayamadığımız şeyler de var. Sokakta bir inek vardı. Onu da vurdular. Şehre tümden ateş açıyorsunuz da savunmasız canlılara bile nasıl olup da sırf bizim olduğu için böyle öfke besliyorsunuz?”


***

Saçları kırlaşmış özel TİM’ciler

Sadece Cizre’de değil, Silvan’da da ilginç bir şeyden söz ediliyor: Saçları beyazlamış özel timler! Kapatılan JİTEM dosyası, salıverilen eski JİTEM’ciler... AKP iktidarının Cemaat’le götürdüğü güç birliğinin bozulmasından sonra devlet içinde yeni bir desteğe ihtiyaç duyması, eski hesapları yeniden pekiştirebilir mi? Belki de Toros marka araçların bölgede yeniden dillendirilmesinin anlamı bu!
Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, “Muhtemelen” diyip konuyu biraz daha derinleştiriyor: “Abluka süreçlerini bölgede, içinde izledim. Çok genç, kural tanımaz özel harekâtçılarla karşılaştık. Büyük hukuksuzluklar gerçekleştirdiler. Cezasızlık bunlara cesaret veriyor. Küfürler edip vekillere tehditler yağdırıyorlar. Hakkari’de Abdullah Zeydan’ın kırılan eli göğsünde olmasaydı, gaz fişeği kendisini öldürecekti. Yine Silvan’da bir kapsül Eşbaşkanımız Figen Yüksekdağ’ın kafasını sıyırdı. Belki birkaç santimle hâlâ aramızda. Genç timciler var. Ancak saçları beyazlamış olanlara da rastlıyoruz. Kimisi 50’li yaşlarda... Bunlar amir görevinde. Devlet yeni bir güç birliği arıyor. Bunlardan medet umuyor. Dönemin Kontrgerilla Şefi Cemal Temizöz’ün salıverilmesinin anlamı bu. Bunlar çocukluğumuzu kâbusa çeviren figürler. Pek çok faili meçhulün sebebi bunlar. JİTEM’cilerin dışarı çıkarılmasının anlamı var. Yeniden güç birliği yapılan bu kişiler üzerinden de mesaj veriliyor! Bunun başka bir anlamı yok. Bunların yeniden çağrıldıklarını düşünüyoruz!”

***

“Bizler, bölgedeki 17 bin faili meçhulün çocuklarıyız!”

Kimdir bu YDG-H?

“Devlet çocukları kaybediyor.” Bu cümle, büyük resmi ortaya koyarken, başka sert gerçekler de ortaya çıkıyor. Sıkça duyduğumuz YDG-H nedir? Üyeleri kaç kişidir? PKK’nin gençlik yapılanması, şehir gücü ya da ‘gençlik’ olarak da tanımlanıyor. Kendisini YDG-H üyesi olarak tanıtan, biriyle konuşuyoruz. Evet, yüzünün tamamen kapalı olduğu ve omzuna bir ‘keleş’ asılı olduğu gerçek… Sesinden yaşının oldukça genç olduğunu anlıyoruz. Zaten yaşlarının da 25’i geçmediği söyleniyor. Peki, kimdir bu YDG-H? Bu soruya çok kısa bir yanıt alıyoruz: “Biz 17 bin faili meçhulün çocuklarıyız!” Devletin her şeye tam da bu noktadan bakması gerekmiyor mu? YDG-H üyesi anlatıyor: “Grubun binlerce üyesi vardır. Savaşmıyor, kendimizi koruyoruz! Eğer barış olacaksa, bu kadar insanın ölmesine ne gerek var? Kimsenin yaşamını kaybetmemesi gerekiyor. Ancak artık gençler barışın samimi olduğuna inanmıyor. Umudumuz azalıyor. Eskiden faili meçhul cinayetler vardı. Şimdi faili meşhurlar var.”
Savaş çözüm değil! Silahlara, silahlanmaya karşıyız! Peki, çözüm ne? Bölgedeki organik bağları değerlendirmeden atılan her adımın, mahalle yıkmaktan öteye geçemeyeceği görülüyor. Sonra yine hendekler, yine çatışmalar… Tekrar tekrar başa dönmek sadece sorunları büyütüyor. Hendeklerin ötesine karşı taraftaki keskin nişancıları kollayarak geçerken, kafamıza bir çivi gibi çakılan o sözle boğuşuyoruz: “Biz bölgedeki 17 bin faili meçhulün çocuklarıyız!”

***

‘Erdoğan’a 100 bin lira kurban ettim’

Akşam hendeklerin olduğu mahallelere girmek biraz daha zor! Buralara yakın sık sık polis helikopteri geçiyor. Biber gazı atıyor. Sokaklarda hiç ışık yok. Kurşun sesleri duyuluyor. Yafes mahallesine girince; biraz duraksıyoruz. Güvenlik görevlisi olmadığımız anlaşılınca girebiliyoruz. Sur’la aynı. Yine hendekler, yine siperler, yine beyaz çarşaflar. Siperlerin arkasına geçiyoruz. Evlerine dönenler ateşin önünde oturuyor. Esnaf, mahalleli, halk… Yine çocuklar oynuyor. Bir dükkân sahibiyle konuşuyoruz. Abluka günlerinden söz ediyor. ‘Günlerce elektrik yoktu, çok zarar ettim’ diyor. Bir başka dükkân sahibi söze giriyor: “Benim buzluktaki tavuklarım bozuldu. 100 bin TL zararım var. Bir daha toparlanamam. Erdoğan barış süreci diyordu. Oyları düşünce bunu bozdu. Bedeli biz ödedik. İnsanlar öldü, iflaslar yaşandı. Ben 100 bin liramı Erdoğan’a kurban ettim.”

Sürecek: Duygusal kırılma yaşanıyor

'Yağmur yağarsa, barut kokusu geçer'