Tüm zamanların trajedisi
Fotoğraf: Depo Photos

N. Loli UYAN

"Herkesin başına her şey aynı şekilde geliyor; iyiyle kötünün; cömertle cömert olmayanın başına gelen şey aynı; iyi adam nasılsa suç işleyen de öyle; yemin edenle yeminden korkan aynı birbiri gibi.’’ Kosmos / Reha Erdem

Mustafa Orman’ın üçüncü kitabı Annem Gittiğinden Beri Çiçek Ekmiyoruz Bahçeye, insanın terk edilmişlik, yalnızlık, yersiz yurtsuzluk üzerinden kurguladığı romanı hayli akıcı bir dil ile ilerliyor. Birbirinden bağımsız iki ayrı karakterin sarmal biçimde aynı zaman ve mekândan kendi öznel hikâyeleriyle geçişlerine tanık oluyoruz. Everest Yayınları'ndan çıkan kitap ayrıca bu yıl üçüncüsü düzenlenen Vedat Türkali Edebiyat Roman Ödülü'ne layık görüldü.

Annem Gittiğinden Beri Çiçek Ekmiyoruz Bahçeye

Mustafa Orman

Everest Yayınları, 2023

Kendilerine güvenli bir gelecek kurmak isteyen savaş mağduru yüz binlerce insanın trajedisi; mültecilik. Bir umuda yolculuk hezeyanı içinde çaresiz insanların bu uğurda her şeylerini geride bırakarak kendine yeni bir yurt edinmek arzusu. Günler süren yolculuklar, ağır hava şartları, açlık derken ölümün kıyısından geçer gibi sınırları geçerek bilmediği bir memlekete sığınmak. Kimileri için daha sınıra varmadan yaşamın son bulması. Hikâyesi yarım kalmış mazlumlar. Diğer yanda kendi yurdunda ötekileştirilmiş, siyasi kimlikleri yüzünden sindirilmiş insanların süreçle baş etmek için suskunluk ve unutma hastalığına tutulması. Kaçırılan, ortadan sorgusuz sualsiz yok edilen insanlar. Sonrası derin bir sessizlik, bir unutuş içine saklanma. Böylesi çetin bir coğrafyanın insanını anlatmak kolay olmasa gerek. Üstelik anlatırken okurunu içten yakalaması, onu bu hikâyenin şahidi kılması yabana atılamayacak denli önemli.

Hanip ülkesindeki -Afganistan- kaostan kaçıp kurtulmak hevesiyle bin bir zorluklarla geldiği Kars’ın Digor ilçesinde yaşama tutunmak adına bir fırında işçi olarak çalışmaya başlar. Göçmen olmanın getirdiği zorlukları zamanla onu hayalet biri gibi davranmaya iter. Bir an önce para kazanmanın başka yollarını aramaya başladığındaysa artık kendi karanlığına tutulmuştur. Kayıplarını arayan çaresiz insanlar, kara saplanmış, mayında parçalanmış ve tanınmayacak hale gelmiş cesetler ve ölülerini almak isteyenlerle yapılan pazarlıklar derken bizi dipsiz bir dünyanın içine çekiveriyor Hanip’in hikâyesi. Umuda yolculuk için çıktığı yolda günden güne vicdanından uzaklaşan bir adamın içine düştüğü bu acı hal Keda’nın aşkıyla başka bir boyuta evrilir. Yaşamındaki bunca kötücüllüğe karşın cebindeki meşe palamutları ve Keda’ın varlığına duyduğu aşkla Hanip biraz olsun insan yanlarımıza dokunmuş olsa da zaman aynasında işler başka biçime bürünecektir. Tekinsiz bir yabancı. Köklerinden sökülmüş, yaşamını idame ettirmek ve hiç bilmediği bir yerde yeniden kök salmak istenci. İstenmeyen, dışlanan insan çaresizliği. Nihayetiyse kendi kör kuyusuna sert bir düşüş.

Diğer kahramanı Asaf ise unutma hastalığına tutulmuş annesi, yıllar önce ortadan kaybolan babası ve abisi, sevdiği eşinin onu terk etmesi sebebiyle kendini derin bir yalnızlığın içinde bulur. Memleketinin iklimi gibi beyaz bir melankoliyle kendi kabuğuna çekilmiştir Asaf. Üzerine giydirilen siyasi misyonun da üstesinden gelememiş olması onu çevresinden soyutlar. Kendini insanlardan uzak tutma çabası nafile gün gelir üzerindeki ölü toprağı silkeleyip atmak ister. Onunla konuşacak olan herkesi sorup soruşturmaya ve üstü örtülmüş bu sessizliği yırtmaya kararlıdır Asaf. Unutulmuş, unutturulmaya çalışılmış her ne varsa peşine düşecektir. Romana ayrı bir akış kazandıran diğer bir ayrıntıysa meşe palamutlarıdır. Her iki kahramanımızın hikayesine sarmal bir döngü içinde bambaşka bir bütünlük katmaktadır. Zaman mekân ve meşe palamutları bizi bir kosmosun içinde hissettirmekle kalmayıp hiçbir şeyin birbirinden bağımsız olmadığını göstermektedir. Durmadan yağmakta olan kar tüm bu olan bitene inat şehri beyaz bir sessizliğe gömmektedir. Taşı toprağı, kurdu kuşu, insanın alacasını yani ulaşabildiği her şeyi örtmek, saklamak istercesine. Tıpkı insanın üstesinden gelemediği acıyı yok sayma ve unutma hastalığına tutuluşu gibi. Oysa bastırılan her acı hal insanı başka dertlere boğmaktadır. İtiraf edemediğimiz, görmezden geldiğimiz her ne varsa günü geldiğinde kendini ortaya daha şiddetle ortaya koyacaktır.