AKP yönetimi IŞİD’e karşı “mücadele” ettiği iddiasında. Ancak bu nasıl bir mücadele ki IŞİD, Ankara’nın merkezinde bombalar patlatıyor ve 97 kişiyi öldürüyor. 2014 ve 2015’te yüzlerce IŞİD sempatizanı İstanbul’da açık havada bir araya gelerek toplu bayramlaşma yapıyor

Türkiye IŞİD için cennet!

BEHLÜL ÖZKAN
@BehlulOzkan


Tayyip Erdoğan’ın 1985’te Afgan Hizbi İslami’nin lideri, İhvan ideolojisini benimseyen Gülbeddin Hikmetyar’ın dizinin dibinde çekilmiş fotoğrafı Türkiye’de çok konuşuldu. O fotoğrafın 4 dakikalık videosu bugün Youtube sitesinden izlenebiliyor. ABD’nin “küresel çapta terörist” olarak nitelendirdiği, 2006’da Usama bin Laden saflarında savaşmaya hazır olduğunu açıklayan Hikmetyar’la çekilmiş fotoğrafını Erdoğan 2003’te “bir aile içinde çekilmiş bir resim” olarak tanımlamıştı. Başbakan Davutoğlu’nun 2002 öncesinde akademisyen olarak kaleme aldığı yazılarında da çarpıcı ifadeler var. Akademisyen Davutoğlu Afganistan, Çeçenistan ve Bosna savaşlarını “cihat” olarak nitelendirmiş. Eylül 1996’da Aksiyon dergisinde Mostar Müftüsü için “cihadın öncüsü” tabirini kullanan Davutoğlu, aynı yıl yine Aksiyon dergisinde Çeçenistan savaşı üzerine şu satırları yazıyor: “Elhamdülillah Çeçen mücahidler gösterdikleri üstün direniş gücü ve küçük bir askeri gücün muazzam bir orduyu nasıl bloke edebileceğini gösteren mucizevi gerilla taktikleri ile bizleri mahcup etmediler… Çeçen mücahidler küçük ama inançlı bir grubun büyük stratejik oyunları ne ölçüde bozabildiklerini göstererek yeni bir destan yazmışlardır.” “Çeçen mücahidlerin” zaferinden emin olan ve bunun “profesyonel ve akademik bir yorum” olduğunu iddia eden Davutoğlu’nun bu öngörüleri zaman içinde yanlış çıktı. Davutoğlu’nun Çeçenistan’da “Rusların yeni bir Afganistan bataklığına saplandıkları” iddiasının tersine Rusya Çeçen “mücahidleri” mağlup etti.

Bugün Erdoğan Cumhurbaşkanı, Davutoğlu Başbakan. Belli ki Afganistan, Bosna, Çeçenistan “cihatlarından” edinilen “akademik” deneyimler, Suriye’de Türkiye’nin batağa saplanmasının önde gelen nedeni. Davutoğlu’nun teorisyenliğinde, Erdoğan’ın pratisyenliğinde radikal örgüt savaşçılarını “mücahit” olarak görerek “fetih orduları” kuran Türkiye, bugün kendisini “mücahid” olarak gören IŞİD militanlarının saldırısı altında.

AKP yönetimindeki devlet Türkiye’de aylardır bombalar patlatan IŞİD’e karşı “mücadele” ettiği iddiasında. Ancak bu nasıl bir mücadele ki IŞİD Ankara’nın merkezinde bombalar patlatıyor ve 97 kişiyi öldürüyor. Bombanın patladığı yeri merkeze alarak üç kilometre yarıçapında bir daire çizerseniz bu dairenin içine Meclis, Başbakanlık Binası, Genelkurmay Başkanlığı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları, Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT binası giriyor. Kısaca AKP’nin 13 yıldır yönettiği devlet başkentinin merkezinde güvenliği sağlamaktan aciz. Üstelik Ankara bombacılarından birinin, Suruç’ta 33 kişiyi öldüren intihar bombacısının ağabeyi Yunus Emre Alagöz olduğu açıklanıyor. Tüm bu vahim tablo istihbarat zafiyetiyle açıklanabilir mi? Son iki yılda Türkiye ile IŞİD arasında gerçekleşen karanlık temaslar ve ilişkiler başka bir tablo önümüze koyuyor. Madde madde bakalım.

Musul baskını
Haziran 2014’te IŞİD’ın Musul’u işgal edeceği günler öncesinden belli olmasına rağmen, Türkiye ısrarla konsolosluğu boşaltmadı. Hürriyet’ten Deniz Zeyrek Türk yetkililerin IŞİD ile temas ettiği ve IŞİD’ten “Türkiye Başkonsolosluğu’na yönelik bir tehdit olmayacakları mesajını” aldıklarını yazdı. Hangi Türk yetkilinin IŞİD içinde kimle görüştüğü, ne şekilde bir garanti aldıkları hâlâ bilinmiyor. Ancak belli ki IŞİD kendisine güvenenlerinin yüzünü kara çıkararak 49 diplomat ve çalışanı 3 ay süreyle rehin aldı. Rehinelerin 180 IŞİD militanının Türkiye’nin bırakması karşılığında serbest kaldığı iddia edildi. Serbest kalan IŞİD militanlarından Yemenli El Mikdad el Şaruri İngiliz The Times gazetesine Türk yetkililer “Bize çok iyi davrandılar, çok naziktiler” dedi. Erdoğan rehinelerin serbest kalmasıyla ilgili “diplomatik bir pazarlık” yapıldı derken, Davutoğlu “IŞİD’in de Musul’daki konumu gereği üzmek istemeyeceği kesimlerin” devreye girdiğini açıkladı. Ancak Öcalan’la iki yıldır yapılan pazarlığı ısrarla “müzakere” olarak tanımlamaktan çekinen AKP iktidarının IŞİD terör örgütüyle nasıl “diplomatik pazarlık yaptığı,” bu pazarlıkta IŞİD’e ne verildiği, IŞİD’in “üzmek istemeyeceği kesimlerin” kimler olduğu soruları orta yerde duruyor.

IŞİD-petrol kaçakçılığı
IŞİD Suriye’nin petrol üretim merkezlerinin önemli bir kısmını elinde tutuyor. Üretilen petrolden IŞİD’in günlük gelirinin 2 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry IŞİD petrolünün Türkiye ve Lübnan sınırlarını geçerek satıldığını açıkladı. Deneyimli İngiliz gazeteci Robert Fisk “Suriyeli petrol mühendislerinin, IŞİD’in kontrolündeki petrol sahalarında Türk teknisyenler gördüğünü” yazdı. Guardian gazetesi muhabiri Martin Chulov, “Ankara-IŞİD bağlantısına dair belgelerin ABD’nin elinde” olduğunu iddia etti. İddialarının detaylarını BirGün’den Ömür Şahin Keyif’e anlatan Chulov’a göre bu bağlantılar “Onun (Erdoğan) ve Hakan Fidan’ın bu konuda bilgi sahibi olmaları çok olası.” Bu iddialarla ilgili HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ve CHP Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı Meclis’e soru önergesi verdiler.

IŞİD Türkiye’den militan devşiriyor
2014 ve 2015’te yüzlerce IŞİD sempatizanı İstanbul’da açık havada bir araya gelerek toplu bayramlaşma yaptı. Bu toplanma sırasında IŞİD sempatizanları adına konuşan kişi “Allahım cihat eden ve sabreden mücahitlere yardım et, onları zafere ulaştır. Onları koru ve atışlarını isabet ettir” ifadelerini kullandı. 2013 sonrasında en küçük bir toplantıya yüzlerce polis ve TOMA’lar gönderen emniyet bu kişiler hakkında işlem yaptı mı? Bu toplantıları organize edenler kim, katılanlar kimler?
Dahası başkent Ankara’nın mahallesi Hacıbayram’da IŞİD’ın militan devşirme merkezleri kurduğu New York Times gazetesi tarafından yayımlandı. Semtte Tevhit bayraklarının damgalandığı, Selefi anlayışına göre İslam okulu kurularak çocuklara eğitim verildiği ortaya çıktı. Amerikan Newsweek dergisi Kocaeli’nin Dilovası ilçesinden Suriye’de IŞİD’ın kontrolündeki bölgeye minibüslerle insanların taşındığını yazdı. Tüm bunlar olurken emniyet ve istihbarat önlem aldı mı?

Eleğe dönen sınırlar
Türkiye’nin IŞİD’in Suriye’de kontrol ettiği bölgeyle arasındaki sınır çok yakın zamana kadar adeta elek gibiydi. Dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye gelen IŞİD militanları bu sınırdan geçerek örgüte katıldılar. O kadar ki bu güzergâh dünya basını tarafından “Çihatçı Otoyolu” olarak anılmaya başlandı. Bu sınırdan kaç kişinin geçtiği, geçerken kaç kişinin yakalandığı, yakalananlar varsa bunlara ne yapıldığı bilinmiyor. Ancak bilinen bir nokta var ki IŞİD militanlarının Türkiye’de hastanelerde tedavi edildiği. IŞİD’in komutanlarından Mazen Ebu Muhammed’in Hatay’da Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi edildiğine dair fotoğraflar basında yayınlandı. Bunun gibi onlarca IŞİD militanının sınırdan devlete ait ambulanslarla taşınarak tedavi edildiği iddiaları üzerine Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, “Bizim görevimiz adli kolluk değildir. Kimin ne yaptığını değil, hastayı tedavi etmek gibi bir görevimiz var. Bu anlamda bilemezsin ki IŞİD yaralısı mı?” açıklamasını yaptı. Ancak Türkiye’de kaç IŞİD militanının tedavi edildiği, bunların iyileştikten sonra serbest mi bırakıldığı yoksa haklarında işlem mi yapıldığı bilinmiyor.

Tüm bu sorular ve karanlık ilişkiler karşımızda dururken AKP iktidarının IŞİD’e karşı nasıl mücadele ettiğini tekrar düşünmek gerekir. IŞİD’in her saldırısı sonrası Erdoğan, Davutoğlu ve diğer bakanlar ısrarla bu örgütün yanına PKK ve DHKP-C’yi eklemek gayretinde bulunuyorlar. Bunun önde gelen nedeni toplumun karşısına din adına cinayet işleyen bir örgütü hedef olarak koymamak ve bu örgütle mücadeleyi bulanıklaştırarak toplum kesimlerinin kafasını karıştırmak. IŞİD’in Suruç ve Ankara’da barış isteyen sol ve laik kesimleri hedef aldığı ortada. Ankara’da günler öncesinden duyurulan, yüz binlerce kişinin Türkiye’nin dört bir yanından katılacağı mitingin toplanma yerine iki IŞİD militanının elini kolunu sallayarak gelmesi ve kendini patlatması zafiyet olarak açıklanabilir mi? Yukarıdaki tabloya bakınca bu sorunun cevabı ortada değil mi?