Tutuklu ve hükümlülerin gazeteci ve yazarlara göndermek için yazdıkları mektuplara, Kocaeli 1 No’lu F Tipi Hapishanesi idaresi tarafından

Tutuklu ve hükümlülerin gazeteci ve yazarlara göndermek için yazdıkları mektuplara, Kocaeli 1 No’lu F Tipi Hapishanesi idaresi tarafından ‘sakıncalı’ bulunarak el konulduğu ortaya çıktı. Hapishanede yaşanılan  hak ihlalleri ve kötü muamelelerin anlatıldığı mektupların gazetecilere ulaştırılması engellendi.
‘SAKINCALI’ KISIMLAR KARARTILIYOR
Mektupları dışarı çıkması engellenenlerin arasında bulunan tutuklu Özkan Yılmaz, yaşadıkları hak gaspını gazetemize gönderdiği mektupla duyurdu. Yılmaz, kimi gazetecilere gönderilen mektuplara hapishane idaresince el konulduğunu, kimi mektubun ise ancak 15 gün ya da 1 ay sonra postalandığını yazdı.
Mektupta, disiplin kurulunda haftalarca tutulan bazı mektupların ‘sakıncalı’ kısımlarının da bölüm bölüm karalandığını belirtti.
ONLARCA GAZETECİYE YAZILDI
Mektup yazılıp da ulaştırılmayan yazar ve gazetecilerin isimleri şöyle sıralandı: Erdal Şafak, Nail Güreli, Ertuğrul Mavioğlu, Ataol Behramoğlu, Nuray Mert, Derya Sazak, Oral Çalışlar, Fatih Polat, Can Dündar, Melih Aşık, Yıldırım Türker,  Ece Temelkuran, Ayhan Bilgen, Ahmet Tulgar, Alper Turgut ve gazetemiz editörlerinden Çayan Ethem.
‘GERİCİ KANALLAR DAYATILIYOR’
Mektupta dikkat çekilen diğer bir hak ihlali ise, gazete, dergi ve televizyon kanallarına getirilen yasaklar oldu.
“Kanal 7, Samanyolu ve Hilal Tv gibi gerici kanallar televizyon yayınında tutularak biz tutsaklar bu kanalları izlemeye mecbur bırakılıyor”  denilen mektupta, Hayat, Yol ve Dem televizyon kanallarının yayına konulması talebi ile verilen dilekçelerin ise cevapsız bırakıldığı kaydedildi. Mektupta, “sohbet hakkı’ ve aile görüşlerinin de çeşitli gerekçelerle engellendiği bildirildi.
Gazeteciler yasağı konuştu
Gazetecİ ve yazarlar,  Hapishane idaresinin uygulamasını “demokrasinin mahkumiyeti’, ‘despotizm” ve “faşizm” olarak değerlendirdi. Mektup ulaştırılmayanların arasında yer alan Ertuğrul Mavioğlu, Ataol Behramoğlu, Ece Temelkuran, Fatih Polat ve Ahmet Tulgar yasağı şöyle değerlendirdi:

Zulüm yapmaktan vazgeçin!
Mavioğlu:
Mektup sansürü, görüş yasağı, hücre cezası, hastaneye götürmeme politikası derken, kentlerin dışına sürüldükleri için gözlerden uzak kılınmış, dahası tek tek hücrelere atılarak birbirlerinden bile yalıtılmış olan mahkumların hangi sofistike yöntemlerle boğulmaya çalışıldığına hep birlikte tanık oluyoruz. Belki yüksek güvenlikli cezaevi gerçeğinin ne olduğunu bundan on yıl önce yurtdışındaki örnekleriyle anlatmaya çalışıyorduk ama, 19 Aralık 2000 ‘hayata dönüş’ katliamından günümüze bu ülkenin ceberutluk bakımından muadillerinden herhangi bir eksiği kalmadığı gibi fazlası var. Mektuplara el koyanlara şöyle seslenmek istiyorum: Eğer cezaevlerinde yaptığınız zulümle övünüyorsanız, mahkûmlar mektuplarında zaten bunları anlatıyorlar, neden öğrenilmesini istemezsiniz? Ya da zulüm yapmaktan vazgeçin ki, o zaman zaten mektupları sansürlemek zorunda kalmayacaksınız!
Vicdanıma bir azap daha eklendi
Temelkuran:
Söz konusu mektup bana ulaşmadı. İletişim hakkının gasp edilmesinin cezaevindeki insanın ikinci kez cezalandırılması olduğunu düşünüyorum. Bu, insan haklarına aykırı olduğu gibi aynı zamanda hapishanelerde darbe düzeninin devam ettiğini gösteriyor. Memlekette o kadar hak ihlali var ki hangi biriyle uğraşsak bilemiyorum. Vicdanıma bir azap daha eklendi. Kocaeli’nden bana mektup göndermek isteyip de mektubu gelmeyen herkesin selamını alıyor, “Eyvallah!” diyorum.

Türkiyede’ki demokrasi, tutuklu ve hükümlü
Polat:
Tutuklu ve hükümlülerin iletişim ve haberleşme özgürlüğü bakımından bu tür uygulamaların uzun süredir devam ettiği biliniyor. Bu olay bile, aslında Türkiye’deki ‘demokrasi’nin tutuklu ve hükümlü olduğunu gösterir nitelikte. Hükümetin demokratikleşme ve açılım iddialarının gündemde olduğu, anayasa değişikliği hazırlıklarının yapıldığı bu süreçteki bu uygulamaların AKP iktidarının samimiyetini ve demokrasi anlayışını da test eder nitelikte olduğu açık. Tutuklu ve hükümlülerin iletişim hakkının gasp edilmesinin engellenmesi, bu tür uygulamaların ortadan kaldırılması bırakalım ortalama bir demokrasi düzeyini, basit bir insan hakkı gereğidir.
Bunun adı faşizmdir, despotizmdir
Behramoğlu:
F Tİpİ cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerden yıllar içinde sayısız mektuplar aldım ve almaktayım. Elimden geldiğince de gazetedeki köşemde bu mektupların içerdiği sorunlardan söz ediyorum. Fakat mektup sayısında giderek belirgin bir azalma var. Bunun nedeni sözünü ettiğiniz baskıcı tutum olabilir. F tipi cezaevlerinin cezaevi olmaktan çok, tutuklu ya da mahkûmun bedeniyle birlikte ruhunu da öldürmek amacıyla tasarlanıp yapılmış bir çeşit işkencehâne oldukları konusunda çok yazıldı. Bu konuya başından beri duyarlılıkla yaklaşan  yazarlardan biri de benim.  F tipi cezaevlerinin nasıl çok büyük adaletsizliklerin yaşandığı yerler olduğunun altını çizmek istiyorum. Siz söz gelimi bir lise öğrencisini slogan attı, ya da ergenlik yaşına bile belki ulaşmamış bir çocuğu polise taş attı diye bilmem kaç yıl hapis cezasına çarptıracak, sonra da F Tipi denilen bu hücrelere tıkarak bir çeşit ölüme mahkûm etmiş olacaksınız.  Tüm bu uygulamaların adı faşizmdir, despotizmdir.

Protesto ediyorum
Tulgar:
Siyasi hükümlü ve tutuklular bu ülkede düzenin ve rejimin rehineleri olarak her dönemde zulme uğradılar. Bu da aynı zalim tavrın bir veçhesi. Üstelik bu zulüm hem hapishanedekilere hem de bize uygulanıyor. Çünkü okurlarımızla iletişimimiz, haber alma ve yapma hakkımız engelleniyor. Bu sansürdür. Protesto ediyorum.
AYSEL KILIÇ