Ekim 1989’da Paris’te düzenlenen "Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları" konulu bir konferansa katılan Sosyaldemokrat Halkçı Partili (SHP) 7 milletvekilli, dönemin Genel Sekreteri Deniz Baykal’ın talebi üzerine ihraç edildi. Bunun üzerine SHP’den ayrılanlarla birlikte 7 Haziran 1990 tarihinde “Halkın Emek Partisi” kuruldu. Temel ilkesi Kürt sorununun çözümü olan bu partinin seçime girmesini Özal istemedi. 1991 seçimlerini erkene alarak, HEP’i seçim dışı bıraktı.

***

1989 Kürt Raporu’nu yazan SHP’nin PM’si, “Kürt sorununun” çözüm yerinin sadece Parlamento olduğu bilinciyle HEP’le birlikte seçime girme kararı aldı… SHP adına benim, HEP adına da Ahmet Türk’ün çalışmasıyla oluşan birlik sonrasında tarihimizde ilk kez, Meclis’te “Kürt sorununu” çözmek üzere bir siyasi parti yer buldu! Böylece demokratik kurallar içinde ne kadar mücadele edilebilirse o kadar, sorunun çözümüne katkı sunuldu.

***

Yılların inkâr politikasının temsilciliğini yapan siyasiler bile Kürt realitesini tanıdıklarını Diyarbakır meydanında açıkladılar! Kürt dilinin, edebiyatının varlığı kabul edildi.

***

Kürtçe şarkılar, türküler hatta filmler serbest bırakıldı. Serbest bırakılan yazılı ve görsel medya aracılıyla Kürt kültürünün tanınması yaygınlaştırıldı. SHP’nin 1989 Kürt Raporu’nda yer alan sorunlar çözülmeye, hak ve özgürlükler uygulanmaya çalışıldı. Yeterli miydi? Hayır!

***

Tam bu sırada “derin devlet”, hukuk devletinin üstünlüğünde demokratik açılımın kendisini yok edeceğini bildiği için devreye girdi. SHP/DYP Koalisyonu’na açıktan savaş ilan etti. JİTEM ve Susurluk çeteleri meydana çıktı. Siyaset, bürokrat ve mafya ilişkisiyle özellikle Kürt kökenli yurttaşlarımız üzerinde hükümetten habersiz, vahşi ve acımasız devlet baskısı oluşturuldu! Erken seçimle gidildi...

***

SHP/DYP hükümeti sonrası siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik, bölgesel farklılıklar bilinçli olarak yaratılarak başta Kürtler olmak üzere; Aleviler, devrimciler, çağdaşlar, Kemalistler, kısaca iktidarları sorgulayan, araştıran ve hak iddia eden kişilere şiddet uygulandı. İşkenceler, kitlesel katliamlar yaşandı!
Bugün o günden daha kötü bir dönemdeyiz! Demokratik parlamenter sistem yok edildi. Yasama, yürütme, yargı tek elde toplandı. Hak ve özgürlükler kişiye bağlandı. Adalet kalmadı! Ülkenin kaynakları bir kişi ve onun yandaşlarına dağıtıldı. İnsanlar aç, işsiz! Gençlerin gelecekleri belirsiz! Toplumun tüm kesimleri mutsuz ve umutsuz! Yurttaş kan ağlıyor! Velhasıl, Türkiye bir kazan gibi kaynıyor!

***

Bu iklimin hâkim olduğu bir anda, HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın “Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı Deklarasyonu’nu" önemli. HDP’nin “Çözümsüzlüğün başlıca kaynağı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni değiştirmek istiyoruz. Hedefimiz otoriter ve tekçi sistemin yerine çoğulcu demokratik sistemin tesis edilmesini sağlamaktır” ifadesi, nu önemli duruşun göstergesi. “Seni başkan yaptırmayacağız” kararlılığında olduğu gibi…

***

HDP 2019 yerel seçimlerinde demokrasi adına samimi ve özverili davranmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, tüm olumsuz koşullarla sıkıştırılmış olmasına karşın o gün HDP, demokrasi adına kararlı duruşundan vazgeçmemiştir. Açıkladığı ilkeleri uygulamış, Verdiği sözleri tutmuştur! AKP iktidarının uyguladığı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş linç politikasına rağmen büyükşehir belediyelerinde CHP’yi desteklemekten korkmamıştır! Tam da AKP’nin hışmına uğradığı ve büyük bir kinle HDP‘yi yok etme arifesinde yılmadan, tıpkı 1991’in SHP’si gibi, bedel ödeyerek sözünü yerine getirmiştir!

***

HDP’nin açıkladığı; “Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin; kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikârdır. Sorunlarımızı şiddet aracılığıyla değil; konuşarak, müzakere ederek, diyalog yoluyla çözmek temel düsturumuzdur” sözleri önemlidir.

***

11 maddeden oluşan HDP deklarasyonu samimi olarak kabul görürse Kürt sorununun çözümünde yeni açılım ve umut ışığı olabilir! Yeter ki, sorunun tek çözüm yerinin laf olsun diye değil, samimi olarak Parlamento olduğuna inanılsın! Unutmayın; Türkiye’nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olabilmesi, bu sorunun ivedilikle aşılmasıyla mümkündür!