YARSAV'ın tutuklu başkanı Murat Arslan mülakat verdi

Sınır Tanımayan Avukatlar ve İnsan Hakları Savunucuları, 19 Ekim'den bu yana cezaevinde bulunan YARSAV Başkanı Murat Arslan ile özel bir mülakat yaptı. Murat Arslan, bu röportajında Türkiye’de yargının durumu ve cezaevi hayatı hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

Nasılsınız Murat?

“Gayet iyiyim.”

Mahpusluk durumunuz hakkında ne hissediyorsunuz?

“Bu bir hayal alemi gibi. Aklınızın ucundan geçmeyen bir şey. Bu tür mücadele edenlerin ödediği bedeller olmuş, bizim de payımıza bu düştü.”

Siz cezaevine alınınca adınız dünyanın dört bir yanından yargıç ve savcı örgütleri ve birliklerince zikredildi, bunların dayanışma bildirilerinde yer aldı, gerek YARSAV’a gerek Murat Arslan’a verilen destek geniş ve Tunus’undan Avustralya’sına kadar bu örgütler sizin şahsınızda Türkiye’de yargı bağımsızlığı meselelerini dile getirdiler. Bununla ilgili ne düşünüyor, ne hissediyorsunuz?

“Sürpriz değil bu destekler. Bir yargıç örgütü olarak uluslararası yargı birliklerinin prestijli üyelerinden biriyiz. Yıllardır sürekli hukuktan uzaklaşan bir ülkede hukukun üstünlüğü adına mücadele veren örgütün başkanı olarak çok saygı görüyorum… Bu uluslararası alanın parçası olmak gurur verici. Teşekkür ediyorum. Bu süreçten sonra YARSAV ve biz, hem Türkiye’de hem de dünyada hukukun üstünlüğünün ve bağımsız yargının yerleşmesinde pay sahibi olacağız. Bunu başaracağız.”

Sizin buradaki tutukluluğunuz süresince muhalif, hatta hükümet-dışı sayılabilecek kişilere karşı tutuklamalar ve sivil toplum örgütlerine karşı da kapatmalar devam ediyor. Dün çıkan yeni bir KHK ile çok sayıda dernek kapatıldı, aralarında ÇHD gibi dernekler de var. Ne dersiniz?

“Bunun sadece belli bir suç örgütü ile mücadele olmadığını başından beri söylemiştik. 15 Temmuz tarihi sonrası da, cumhuriyete bir karşı-darbe sürecidir. Sivil diktanın yerleştirilmesi için yaratılan düşmanın adı ana olarak Fetö olarak görünmekle birlikte muhalif olan, Türkiye’de hukuksuzlukları yüksek sesle dile getiren, hukuk ve demokrasi mücadelesi veren herkes ve her kesim hedeftedir. Yaşananlar bunun olağan sonucudur.”

YARSAV neden kapatıldı? Kısa hikayesini anlatabilir misiniz?

“Çünkü gerçek anlamda bağımsız ve hukuksuzluğa karşı durabilen ve uluslararası prestiji yüksek, cesur bir örgüttü. Yargıda sivil diktanın yükselmesine karşı durabilecek tek güçtü. Bu sesi kesmek istediler. YARSAV içerisine farklı amaçlarla birilerinin sızmış olması genel politikasını hiçbir zaman engellememiştir, bu politikası hep tutarlı, bağımsız ve doğru kalmıştır. YARSAV her zaman kendi bağımsız politikasını izledi, buna tüm dünya şahittir ve kurulduğu andan itibaren, hukuk dışına çıkan siyasi iktidarı hep rahatsız etmiştir. Kurulduğu andan itibaren hep hedefteydi.”

Anladığımız kadarıyla her şey 2010 Anayasa değişiklikleri ile başladı. Özellikle HSYK üye kompozisyonunun, Yargıtay ve Danıştay üye profilinin belirlenmesi gibi meseleler ve benzerleri ile. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

“Biz bu tehlikeyi 2010 öncesinde öngördük ve 2010 Anayasa değişikliklerine karşı hayır kampanyası yürüttük. Görünürde demokratikleşme adı altında yapılan düzenlemelerin arka planında siyasi iktidarın kendi amaçlarını gerçekleştirmek konusunda en iyi aparat olan yargıyı ele geçirmesi ve yargı üzerinden zihnindeki Yeni Türkiye’yi inşa etmesi amaçlanmıştır. Biz bu tehlikeyi gördüğümüz için bunun haykırarak mücadelesini verdik. Ancak başkaları, -kendi deyimleri ile- “kullanışlı aptallar” yüzünden Türkiye bu duruma getirildi ve yargının, dolayısı ile Türkiye’nin kaderi siyasi iktidarın bu şekildeki ellerine teslim edildi.”

İtirafçı olarak adları ön plana çıkan ve daha önceden YARSAV yönetiminde yer alan bir kişi basın yayın organlarına aktarılan ifadelerinde sizin Fetö ile iyi ilişkiler içinde olduğunuzu ima etmiş, bu konuda ne hissediyorsunuz? YARSAV Başkanı olarak böyle bir yapılanmanın işlerini kolaylaştırdınız mı? Veya yeterince karşı mı durmadınız? Bu kimseler, sizi bu yapılanma ile bağlantılı göstermekte neden bu kadar ısrarcı?

“Bu şekilde sızdırmanın amacı çok net. Doğru düzgün bir yargılama sonucunda bir sonuç elde edemeyeceklerini biliyorlar, o yüzden kamuoyu gözünde beni yalan haber ve iftiralarla mahkum edip yalnızlaştırmak istiyorlar. Ancak ben onların aksine kolay kandırılmayacak arkadaşlara ve yoldaşlara sahibim. O yönüyle bir endişem yok. Savcılık sorgulamasındaki gizli tanık ve diğer tanık ifadelerine bakıldığında da bunların herhangi bir tanıklık içermediği, tamamen yönlendirme ile verildikleri ifadeleri görecek orta zekalı herkesin anlayacağı bir gerçektir.”

Sizi neden tutukladılar? Ne ile suçlandığınızı tam olarak biliyor musunuz?

“Görünürdeki sebep Fetö üyeliği. Ama gerçek sebep şimdiye kadar verdiğimiz hukuk mücadelesi çünkü Türkiye’de hukuk ortadan kalkmış, kral çıplak diyen herkes için kaçınılmaz son oldu bu.”

Şu ana kadar başınıza gelenleri, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nin eski bir raportörü olarak değerlendirir misiniz?

“Bir kere süreç hem Anayasaya, hem insan hakları hukukunun evrensel standartlarına aykırı şekilde ilerledi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne aykırıdır. Zaten hem Anayasa Mahkemesi hem AİHM davalarımızda bu hak ihlallerine ilişkin ayrıntılı gerekçelerimizi ortaya koyacağız.”

Sizce bu soruşturmanın sorunları neler?

“Bir kere ortaya koydukları emare dahi yok. Suç belli değil, suçlu hiç belli değil, delil belli değil, tutuklanmam için ne gerekçe varmış, somut olgular nelermiş hiç belli değil bana karşı açılan soruşturmada. İtiraf adı altındaki iftiralarla bir yere kadar gidebilirler. Basit karalamalarla. Biz aklandığımızda, onlar kararacak ve vicdanları ile baş başa kalacaklar.”

Cezaevinde günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?

“Kitap gelmiyor, dışarıdan kitap getirmemiz yasaklanmış, kitaplar yakılabilir gibi bir gerekçeyle. Bana ilk hafta bir kitap geldi cezaevi kütüphanesinden. Ondan sonraki üç hafta hiç kitap gelmedi. Ben listeye yazdığım kitabın bulunmaması ihtimaline karşı 10 kitap yazıyorum ki hiç olmazsa biri bari gelsin. Buna rağmen gelmedi üç hafta. Hiç gelmedi. O ilk hafta gelen de sosyalizm karşıtı, hiç hoşuma gitmeyen bir kitap çıktı, onunla oyalanamadım bile. İlhan Selçuk istedim, Aziz Nesin istedim, Nazım Hikmet istedim, şiirlerini. Hiçbiri gelmedi. Her hafta yazıyorum kütüphaneye, “elimizde yok“ diyorlar. Muhtemelen başkaları almış, bana bir türlü gelmiyor, sayıları yeterli değil o zaman. Gazete de olmadığı için, gazete alamıyorum, bol bol volta atıyorum, yürüyüş yapıyorum. Avluda yürümenin süresi yok. Sabah 8 akşam 5 arası yürüyebiliyorum. Televizyon seyrediyorum. Dört defa gazete dilekçesi verdim Birgün Gazetesi için. Hala gazetem verilmiyor. Dilekçelerimize cevap verilmiyor. Cumhuriyet Gazetesi de istedim, gelmedi bir aydır. Gazetelerin neden verilmediği hakkında tarafıma bilgi versinler.”

Cumhurbaşkanımız, ülkenin Fetö’den tamamen temizlenmediğini ifade etmiş. Sizce bu temizlik ne kadar sürer?

“Bu temizlik muhtemelen bu siyasi iktidarın yapabileceği bir şey değil. Çünkü iktidar, şu ana kadar suç diye ortaya konulan her şeyin ortağıdır. Şu anda güç ellerinde olduğu için diğer ortağı tasfiye etmeye çalışıyor ama iktidar da büyük suçlara battığı için bunu sonlandırabilecek tüm muhaliflere yayıyor bu süreci. Bu yöntemle, bu mücadelenin başarılı olması şansı yok. Bağımsız ve her ikisinden hesap sorabilecek bir güç olması lazım, o gücü şu ana kadar göremedik.”

Halihazırda görevi başındaki yargıç ve savcılara seslenmek istiyor musunuz?

“Onlara söyleyecek sözüm yok. Azıcık vicdan kırıntıları ve hukuk bilgileri kaldı ise, vicdana ve bilgiye kulak versinler yeter.”

Başkaca neler söylemek istersiniz?

“Bu yaşananlar faşizmin doruğa çıkma sürecidir. Tarihi tecrübemiz bu topraklarda faşizmin hiçbir zaman uzun sürmeyeceğini bize öğretmiştir. Bu konuda demokrasi ve hukuku savunan bütün arkadaş ve yoldaşlarımıza büyük iş düşüyor. Türkiye’nin geleceğinin güvencesi bu mücadeleyi verenler olacaktır.”