Yazarımız Cüneyt Cebenoyan’ı, Konya’nın Seydişehir ilçesinde geçirdiği trafik kazasında kaybetmemizin ardından bir çok dostları, sevenleri, siyasi parti temsilcisi, STK ve meslek örgütleri BirGün’e taziye mesajlarını iletti. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Başkanlar Kurulu BirGün’e gönderdiği taziye mesajında Cüneyt Cebenoyan’ın ailesine ve yakınlarına başsağlığı diledi. MEsaj şu şekilde: Özgürlük ve Dayanışma mücadelemizde yan yana yürüdüğümüz, 1999 […]

Yazarımız Cüneyt Cebenoyan’ın ardından gelen taziye mesajları

Yazarımız Cüneyt Cebenoyan’ı, Konya’nın Seydişehir ilçesinde geçirdiği trafik kazasında kaybetmemizin ardından bir çok dostları, sevenleri, siyasi parti temsilcisi, STK ve meslek örgütleri BirGün’e taziye mesajlarını iletti.

Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Başkanlar Kurulu BirGün’e gönderdiği taziye mesajında Cüneyt Cebenoyan’ın ailesine ve yakınlarına başsağlığı diledi. MEsaj şu şekilde:

Özgürlük ve Dayanışma mücadelemizde yan yana yürüdüğümüz, 1999 seçimlerinde Partimiz adına milletvekili adaylığı sorumluluğu üstlenen sevgili Cüneyt Cebenoyan’ı kaybetmenin tarifsiz acısı içerisindeyiz.

Acılı ama bir o kadar da dirençli hayat serüveni içinde uzun zamandır BirGün’deki köşesinde sürdürdüğü üretken ve yaratıcı bir inadının hayatımıza kattığı güzellikler unutulmayacak.

Başımız Sağolsun.

KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, gazetemize gönderdiği mesajla şunları iletti:

BirGün yazarlarından ve kurulduğundan bu yana gazetenin emektarlarından olan Cüneyt Cebenoyan’ı trafik kazasında yitirmekten ötürü derin bir üzüntü duyuyoruz. Cüneyt Cebenoyan’ın sevenlerine, okurlarına ve BirGün ailesine başsağlığı diliyorum.

Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz:

BirGün Gazetesi’nin ilk gününden itibaren yazılarıyla katkı sunan sinema  eleştirmeni değerli insan Cüneyt Cebenoyan’ın elim bir trafik kazası sonucu yaşamını yitirmiş olmasını üzüntüyle öğrendim.

Sizin nezdinizde bütün çalışma arkadaşlarına, ailesine, BirGün okuyucularına ve sevenlerine başsağlığı ve sabır diler, acılarını paylaşırız.

Her ölüm erkendir denir ama bu gerçekten erken oldu. Cebenoyan ailesinin üyelerinin ölümü ise hep anı ve kahredici bir biçimde olması ise acımızı daha da artırdı.

Tüm dostlarına ve sevenlere saygılarımızla.

Alper Taş da Twitter hesabından yaptığı paylaşımda şunları söyledi:

Gerçekten çok ama çok acı bir kayıp.Yaşamı acılarla yoğrulmuş sevgili #CüneytCebenoyan ‘ın böyle aniden aramızdan ayrılışı hepimizi derin bir üzüntüye boğdu. Büyük bir kayıp hepimiz için. Başımız sağ olsun. Sevgisini, güzelliğini unutturmamak sorumluluğumuz.

Orhan Aydın:

Kültürümüzün büyük değerlerinin toprağa damla damla düşmesi canımı yakıyor. Hem oyuncu dünyasında hem kültür dünyasından insanlarımız bir bir göçüyor. Hayata her boyutuyla kardeşlik, barış, eşitlik, aşk, hayvan, doğa için ışık saçan bir arkadaşımızdı. Ülkenin kültür hayatına sinema ile sunduğu katkılar azımsanmayacak kadar güçlü. Yakın bir dostumu kaybettim, ne söylesem acımı örtmez. Toprağın ışıklı olsun Cüneyt…

İlbay Kahraman:

Acıyı tarif etmek zor. Tarifsiz acılar içerisindeyim, yalnızca bunu söyleyebiliyorum.

Buket Uzuner:

Toparlanamıyorum. Söyleyecek bir şey yok. Çok değerli bir insandı. Dürüstlüğüyle, muhalifliğiyle değerli biriydi. İnşallah huzur bulur, nur içinde uyusun çok üzgünüm.

Ercan Kesal:

Çok yakın dostumdu . Çok iyi bir arkadaştı, birlikte aynı jüride görev aldık. Çeşitli festivallerde birlikteydik. Uzun sohbetlerimiz oldu. Kendisi çok güçlü bir sinema bilgisine sahipti. Yazdıklarını merakla okurdum. Eleştirilerinden, entelektüelliğinden, yaklaşımından nasiplenmeye çalışırdık. Eşi umarım iyidir, çok üzgünüz.

Sinema Yazarı Banu Bozdemir:

Cüneyt’le tanışıklığımız şu ömrü hayat süresi içinde eskilere dayanıyor desem yalan olmaz. Festivallerde, basın gösterimlerinde iki lafın belini kırıp ve genelde şakalaşıp güler yüzlü bir biçimde filme girerdik! Giyim tarzından, hayata bakış açısından, kızı Elif’ten, karısı Ayşegül’den konuşurduk. Hatta bir keresinde kızı Elif’le Elazığ Film Festivali’ne gelmişti, ne kadar iyi bir baba olduğunu gözlemleme fırsatım olmuştu! Acılarının üstüne sünger çekmeyi başarmış ama acıların sebeplerini de sorgulayan bir arkadaşımızdı. Filmlerde kendine uygun bir yer bulana bir hayli koltuk değiştirirdi, onun karanlık salonda dolanan uzun siluetini oturana kadar takip ederdim. En son bu yolculuğa çıkmadan önce bir basın gösteriminde karşılaştık, yine keyifle konuştuk. Bu onu son görüşüm oldu. Işıklar içinde uyusun güzel arkadaşım, abim, meslektaşım. Onu çok özleyeceğim, karanlık salonlarda siluetini arayacağım!

Sinema Yazarı Necla Algan:

Ah, yandım… Bu olur mu? Cüneyt’in ölmesi büyük haksızlık. Ama o da oldu işte. Sevgili, güler yüzlü arkadaşım Cüneyt, bana çok acı geldi bu ölüm. Kahpe felek diye boşuna dememişler. Kahpe ve zalim.

SİYAD Yönetim Kurulu üyesi Kaya Özkaracalar:

Arkadaşımız, dostumuz, üyemiz, eski Yönetim Kurulu üyelerimizden, değerli film eleştirmeni sevgili Cüneyt’i yitirmiş olmaktan duyduğumuz üzüntünün, acının büyüklüğünü tarif edebilmemiz olanaklı değil. Keza Cüneyt’in aramızdan ayrılmasının Türkiye’de sinema yazarlığı, film eleştirmenliği camiası için ne kadar büyük bir kayıp olduğunu birkaç cümlede özetlemek de. Cüneyt, toplumsal duyarlılığı film eleştirisinin olmazsa olmazı sayan bir geleneğin günümüzde önde gelen isimlerindendi, sol memenin altındaki cevahiri sönmemiş meslektaşlarımızdandı.

Eşi sevgili Ayşegül’e acil şifalar, kızı sevgili Elif başta olmak üzere, BirGün emekçileri ve okurları dahil bu acıyı yüreğinde duyan herkese başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.

Sinema yazarı Müjde Işıl:

Cüneyt Cebenoyan benim için hem farklı bakış açısıyla zihnimi dürten bir meslektaş hem de yaşadığı onca acıya rağmen ayakta duruşuyla örnek bir insandı. Hiç büyüklenmez, yüzünden kibarca gülümsemesi eksik olmazdı.

Kimi zaman yaşça abi, kimi zaman duygudaşlıkta yaşıtım gibiydi. Ablası Yasemin’in öldürülmesi olayında ideolojik açıdan yalnız bırakıldığı için üzgündü ama çok sevdiği eşi Ayşegül ve kızı Elif’den aldığı güçle dimdik duruyordu. Bunca acıya direnmiş bir ömrün böyle bitmesi daha büyük acı veriyor. ‘Zaman tedavi etmez’ diye yazmıştı, evet ondan sonra da tedavi etmeyecek. Yeri doldurulamaz bir insan. Hepimizin başı sağolsun.

Derya Bengi

Tam çeyrek asırlık dostum. Sinema konusunda biraz hırlaşır, ama müzik başta olmak hemen her konuda iyi anlaşırdık. “Darkness” (karanlık) sözcüğünü hem sözlük anlamıyla, hem sesi ve melodisiyle o kadar severdi ki, bu kadar aydınlık bir insanın bu tezatla nasıl başa çıktığını çözemezdim. Şimdi kahkahaları kulağımda çınlarken gözüm yaşarıyor. Çok özleyeceğim.

BirGün yazarı Tuğçe Madayanti:

Aynı gazetede yazmaktan gurur duyduğum çok değerli bir büyüğümdü. Bir insan ömrüne sığmayacak acılar yaşadı, hepsi de bu ülkenin suçuydu, aramızdan ayrılışı da bu şekilde oldu. Hala inanamıyorum. Lanet olsun bu haksız ölümlere!

BirGün yazarı Sevin Okyay:

Kardeşim Cüneyt, buraları bırakıp gittiğini öğleden sonra duydum. BirGün’den aradılar, önce adını anlayamadım. Sonra da “kaybettik”e anlam veremedim. Senin hayatının baskın fiiline: sen ablanı, oğlunu, anneni, babanı kaybetmiştin. Sen bizim arkadaşımız, meslektaşımızdın. Benim iki kere meslektaşımdın, çünkü hem sinema yazardın, hem caz. Hem film gösterimlerine, hem caz konserlerine gelirdin.
Eskidendi bu ama çok eskiden… Herhalde ablan Yasemin 1994’te Opera Pastanesi’ne bir PKK militanının koyduğu ve 11 gün sonra Onat’ın da canını alan bombayla ölmeden önceydi. Bu olayın vurgulanmayışı, faillerden söz edilmeyişi seni Yasemin’in kaybı kadar üzmüş, sarsmıştı. Uzun süre kendine gelemedin. Ama Ayşegül’le, ölümü hayatla karşılamaya karar verdiniz, oğlunuz Ali, Yasemin’in öldüğü gün olan 30 Aralık’ta doğdu. Annen ve babanla Yalova’da yaşamaya başladı. Üçü birden, 17 Ağustos depreminde öldüler. “Zaman tedavi etmez,” diyordun. Etmiyor gerçekten. Ama kızın Elif vardı, zeki, güzel, öğrenmeyi seven, kendine güvenen. Ayşegül vardı, yaşamaya devam ettin.

Dedim ya, filmlere, konserlere giderdik, ikimiz de SİYAD üyesiydik. Mutlaka karşılaşırdık ama son yıllarda arası açılmıştı. Bu yıl, son caz festivalinde bir konserde sizi yanımda bulunca hem şaşırmış, hem sevinmiştim. Dün, bir vesileyle aklıma geldin ama işe bak, soyadını unutmuşum. İki dakika sonra bir ampul çaktı: Cebenoyan! Sanat emekçisi, iyi kalpli, sportmen Cüneyt. Sana bahtsız demeye dilim varmıyor. Sen ne olursa olsun mücadeleyi bırakmayan bir savaşçıydın. İlk gününden beri emek verdiğin gazetede birlikte çalışmış olmakla gurur duyuyorum.

BirGün yazarı Meltem Gürle:

Cüneyt Cebenoyan’ı sinema yazılarından, radyo programından tanıyordum. Ama yüz yüze gelmemiz ve ahbaplık etmeye başlamamız BirGün’e yazmaya başladığım sırada oldu. Bundan 10 yıl kadar önce “Erlkönig” başlıklı bir yazı yazmıştım. O aralar çocukluğun dilsiz yalnızlığı üzerine düşünüyordum. Yazıya ismini veren Goethe şiirinde, çocuğu kollarının arasından kayıp giden bir babanın hikâyesi vardı. “Yazın beni neredeyse ağlattı” diye yazmıştı Cüneyt. Uzaktan da olsa yaşadıklarını biliyordum. İçim parçalandı. Yazdığıma bin pişman oldum.

Bunu hissetmiş olmalı ki, Cüneyt beni teselli etti. Yazının iyi olduğunu, yazmaya mutlaka devam etmem gerektiğini söyledi. Sonraki görüşmelerimizde de hep aynı şeyi tekrar edecekti. Kibar, zeki ve güler yüzlüydü. Başına gelen felaketleri, birkaç ömür için bile çok fazla olan bütün o acıları büyük bir metanet ve cesaretle taşıdı. Bu konuda ona duyduğum hayranlık hiç tükenmedi.

Cüneyt ile kitaplar, filmler, şarkılar üzerine muhabbetimizi ara ara yazışarak sürdürdük. Her zaman zihin açıcı ve ilham verici bir şeyler söylemenin yolunu bulurdu. Erguvani İstimbot için birlikte bir program yapmak istiyordu. Edebiyatta narsisist karakterleri konuşacaktık. Ama yapamadık. O sırada Uruguay’daydım. Radyo programı ben eve dönemeden sona erdi. Uruguay’a gittiğimde, benden küçük bir şey istemişti: Bir Jose Mujica tişörtü. “Hiç adetim değildir, sana şımarıklık yaptım,” dedi sonra. “Hiç adetim değildir, ama tişörtü getirdim,” dedim ben de ona. Tişörtün üzerinde ağzı kulaklarında bir Mujica vardı. Resmin altında büyük harflerle “PEPE” yazıyordu.

O tişörtü Cüneyt’e hiç veremedim. Önce o tatildeydi, sonra ben Almanya’ya taşındım. Bir türlü mümkün olmadı. Hâlbuki istediği gibi büyük beden almıştım.

“Meltemciğim, artık senle başka bahara bir program yapacağız. T-shirt’ü de bir ara alırım nasıl olsa,” diye yazmış. Çok zamansız bir gidiş oldu bu. Anlatamayacağım kadar üzgünüm. Ayşegül Cebenoyan’a, güzel kızları Elif’e, BirGün ailesine ve Cüneyt’in bütün dostlarına başsağlığı diliyorum.

Eski CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur:

Çok üzgünüm hepimizin başı sağ olsun. Cüneyt’in yaşadığı hayat acılar ve adaletsizliklerle dolu bir hayattı. Bütün bu olumsuzlukların tek bir insana mal olması çok yıpratıcı bir durum. Ülkemiz çok büyük bir entelektüeli kaybetti. Tanıyanlar için büyük bir kayıp, tanımayanlarında mutlaka tanıması gereken bir insandı. Çok büyük acılar yaşadı ailesini teker teker kaybetti. Şimdi ise biz onu kaybettik başımız sağ olsun BirGün gazetesine de baş sağlığı diliyorum çok üzgünüm.

BirGün Editörü Burak Abatay:

Onunla yaşamak güzeldi. Onunla aynı gazetede yazmak, onun editörü olmak daha da güzeldi. Fikirlerinden, itirazlarından faydalanmak çok güzeldi. Onu mütemadiyen çok özleyeceğim.

Gazeteci Canan Aydın:

“Canan’cım hayatta en önemli şey umut etmek.” Bu söz benim zor günlerimde telefonunu hiç eksik etmeyen Cüneyt abime ait. Zor zamanlar onun hiç pesini bırakmadı; kız kardeşini, annesini, babasını evladını çok erken kaybetmesi her ne kadar zalimce gelse de, o inatla yaşama sarıldı. 10 yılı aşkın bir yazar editör yoldaşlığımız oldu. Kimi zaman kızdırdım onu. Bazen de o beni. “Ama Cüneyt abi” dediğimde “Peki canan” deyip hemen ikna olurdu. Onunla yazı başlıkları, uzunlukları için tartıştığımız günler ne güzelmiş keşke biraz daha uzun tutsaymışım o tartışma telefonlarını. İnsan hiç düşünemiyor bir gün o sesi bir daha duyamayacağını. Kendisi derdi “Bu dünya çok zalim Canan!” Harbiden bu dünya çok zalim canım Cüneyt abim! Sana da çok zalimlik etti. Karanlık olmasın gittiğin yer.

Gazeteci Yazar Murat Meriç:

Tanıdığım en naif, en inanılmaz insanlardan biriydi Cüneyt. Hayatıma değen, hayatımda yeri olan, bende iz bırakanlar arasında en güzel, en özel insanlardan biri belki de… Arkadaşlığımız, 1995’in başında başladı, aralıksız bugüne geldi. 25 yıllık kesintisiz bir arkadaşlıktan söz ediyorum, çeyrek yüzyıla tekabül ediyor, dile kolay. Sinema ve müzik konusunda anlaşamadığımız çok nokta vardı ama bunu hiç dert etmiyorduk, gülüp geçiyorduk. Huysuzdu ama huysuzluğu bile güzeldi: Diline geleni saklamaz, söylerdi. Acılıydı ve acıları ona hayata tutunma gücü verdi. Herhangi birimizin başına onda biri gelse hayata küsebiliriz ama Cüneyt, kavgayı tercih etti ve bu kavgasını sonuna kadar sürdürdü. İnadına hayata tutundu. Tam da bu yüzden böylesi bir ölüm ona hiç yakışmadı. Nasıl olursa olsun, ölümün yakışmayacağı insanlardandı. Eskiden eylemlerde karşılaşırdık, son dönemlerde düğünlerde ya da daha ziyade cenazelerde karşılaşır olmuştuk. Şaka yollu, “cenazeler de olmasa görüşemeyeceğiz” demiştik, daha birkaç hafta önce. Cenazesine gitmek bana çok koyacak. Bu gücü kendimde bulur muyum, bilmiyorum. Çok acı, çok üzücü, çok sarsıcı. Olmadı. Hiç olmadı.