Altılı Masa adını Millet İttifakı (Mİ) olarak değiştirdi, daha doğrusu sayısının üç partiyle artmasıyla birlikte soru eki “Mİ” haliyle de artan sorularla devam edecek. Devam edecek Mİ? Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul edecek Mİ? Seçimlere yeterince hazırlıklı girecek Mİ? HDP’yi ve sosyalistleri yok saymaktan vazgeçilecek Mİ? Her şeye rağmen seçimlerde galibiyet elde edecek Mİ?

Her neyse, yine de temkinli bir iyimserlik içinde olabiliriz. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce de muhalefet aynen temkinli bir iyimserlik içindeydi. Sonra bildiğimiz yollardan “adam kazandı” ve bu kez “temkinli karamsarlık” günleri başladı. Ardından Saraylıların 2019 yerel seçim hezimetiyle, yine temkinli iyimserlik…

Arşivlere bakın, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yazılanların benzerleri şimdi de yazılıyor. Ama tarih hiçbir zaman basitçe tekrar etmez. Mutlaka farklı bir şeyler olur. Bu kesin. Tekrar etti denildiğinde bile tekrar etmiş olmaz.

BATAKLIĞI KURUTMAK

Bu seçimler de, önceki yerel seçimler gibi, temkinli bir iyimserlikle sonucu “belli” bir seçim: Yenilecekler. İyimser olmak için sebep çok. Saray rejimi kaybediyor ama kapkara bir ihtimal olarak yine “kaybetmedim ki” diyebilir. Öyleyse temkinli olmak için de sebep çok. Bu seçimlerde seçim sonucunu değiştirecek (!) tek ihtimal yine çamura yatmalarıdır. O ihtimali geçersizleştirmeye kararlı bir çoğunluk var, öyleyse asıl Saraylılar düşünsün neler olacağını, ama yine de temkinli iyimserlik şart. Çamura yatmalarını önlemenin nihai çözümü bataklığı kurutmaktır. Siyasette yirmi dört saat uzun bir süredir ve önümüzde en az iki bin dört yüz yetmiş iki saat var. Bataklığı kurutmayı sürdürmek için.

Saray’ın Cumhur İttifakı’nın, çelişkili ve zoraki hâkim ittifak olduğunu cümle âlem görüyor. Bu ise demokrasi isteyenler karşısında faşist bir ittifaktır, dolayısıyla kazanmak için kendi iç çelişkilerini bırakıp dış çelişkileri sertleştirirler ve zorbalıkları artar. Parlamenter düzlemde Saray’ın karşısındaki de, malum, yine çelişkili ve zoraki muhalefet ittifakıdır. Peki, bu ittifakta da iç çelişkiler ertelenir Mİ? İşler ikinci tura kalmadan zoraki değil mecburi ittifak olarak devam eder Mİ? Gidişata bakıp “gönüllü mecburiyeti” tercih ederler Mİ?

Hep söylemişimdir. Hâkim sınıflar bakımından çelişkili ve zoraki hâkim ittifak deyince artık toprak ağası, tefeci bezirgân ve burjuvazi gibi sömürücü sınıflar arasındaki geçmişte kalmış çelişkileri kastetmiyoruz. O çatışmalar tekelci burjuvazinin zaferiyle sonuçlandı. Son yıllarda siyasi İslamcı kesimlere hile, ihale ve hatta cebir yoluyla sermaye aktarımından ve FETÖ sermayesine çöreklenilmesinden söz edebiliriz. Her türden sermaye kesiminin mevcut iktidara dair kaygısı ancak kârdan zarar etmeleridir. Şimdiki AKP-MHP hâkim ittifakının çelişkili yapısında ise yine hep tekrarladığım üzere siyasi “sehem” (suç ortaklığı) niteliği öne çıkıyor. Son örneği, Sinan Ateş cinayetinde bariz bir şekilde sergilendi.

MUTLAK HAYIR

Öte yandan çelişkili ve zoraki muhalefet ittifakının cisimleşmiş hali Millet İttifakı ise elbette emekçileri temsil etmiyor, sadece koyu bir kâbustan kurtulma imkânını temsil ediyor. Saray mı, Meclis Mİ? Osmanlı mı, Cumhuriyet Mİ? Tek adam rejiminin kalması mı, gitmesi Mİ? Şimdilik bu kadar sade ve basit: Zoraki ve çelişkili muhalif ittifaka koşulsuz EVET değil, Saray’ın zoraki ve çelişkili ittifakına kesin ve mutlak HAYIR.

Evet, beş yıl önce de temkinli iyimserlikten temkinli kötümserliğe sert bir geçiş yaşamıştık. “Adam kazandı” kabullenişiyle gidişatın daha da kötü olduğu, her şeyin berbatlaştığı bir noktada kötümser olmak için sebep çoktu. Ama hiçbir şeyin bitmediği, pes etmeyeceğimiz bilindiğinde kötümserlik bakımından da temkinli olmak lazımdı elbette. Nitekim bir yıl sonraki yerel seçimlerde Saraylılar ağır bir yenilgi yaşamıştı ve hileleri hurdaları ve YSK müdahaleleri bile işe yaramamıştı. Bakalım önümüzdeki günlerde ne olacak?

Ya yine atı (ç)alan Üsküdar’ı geçecek…

Ya da bu kez Üsküdar’da sabah olmadan önce uyanılacak.