68 'liler Dayanışma Derneği'nin öncülü-ğünde bir grup (43 kişi) 27 Nisan günü Havana'ya

68 'liler Dayanışma Derneği'nin öncülü-ğünde bir grup (43 kişi) 27 Nisan günü Havana'ya uçtuk. Amacımız, Latin Amerika devrimlerinin öncüsü Küba'yı dünya gözü ile görmekti. Geziyi kasten o zamana getirdik ki 1 Mayıs'ı Havana'da kutlayabilelim.

Küba'nın "Dünya Halkları ile Dayanışma Örgütü" yöneticileri bizi karşıladılar. Örgütün lokalinde toplandık. Başkan (uzun adını hatır-layamadım) bir konuşma yaptı. Küba'nın güzel, onurlu ama yoksul bir ülke olduğunu anlattı. Bunun nedenlerini sıraladı. Tercümanlığı Havana'da tıp fakültesinde okuyan çok cici bir Türk kızı yaptı. Konuşmasının sonunda Başkan, "1 Mayıs Küba'da büyük bir bayramdır. Size iyi bir bayram günü ve belki de hayatınızda ilk defa polis ve cop görmeyeceğiniz bir 1 Mayıs yaşatmayı vaat ediyoruz" dedi. Hepimiz güldük.

Küba gerçekten çok yoksul bir ülke. Amerika'nın yıllardır süren ambargosundan sonra, Sovyetler Birliği'nin ve sosyalist blokun dağılması bellerini iyice bükmüş. Bütün yardımlar kesilmiş. Şimdi Kübalılar büyük bir dikkatle ve umutla Latin Amerika'daki demokratik-dev-rimci yükselişi izliyorlar. 1 Mayıs'tan iki gün önce, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez ve Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales Hava-na'daydı. Yapılan toplantıyı ve konuşmaları TV'ler naklen yayımladı. Herkesin yüzü gülüyordu. Yeni umutların yeşerdiği görülüyordu.

1 Mayıs'tan önce Santa Clara'ya gidip Che Guevara'nın anıtını ve mezarını ziyaret ettik. Che'nin güzel bir heykeli anıtı süslüyor. Başka hiçbir yerde de heykeli yok. Resimleri lokantaların, barların duvarlarında, tişörtlerin üzerinde. Fidel Castro'nun ise ne bir tek resmi var ne de heykeli. Bütün Havana, Küba'nın Mustafa Kemal'i denilebilecek, bağımsızlık savaşının önderi, şair-yazar Jose Marti'nin heykelleri ve anıtları ile dolu. Küba'nın sosyalist devrimcileri kendilerini değil O'nu ön plana çıkarmışlar.

Devrimden önce Amerikalı zenginlerin, İspanyol asilzadelerin ve onların yardakçısı Kübalı zenginlerin oturdukları şahane kolonyal malikaneler ve villalar bakımsızlıktan dökülüyor. Devrim ertesi devlet buraları yurttaşlarına bedava vermiş ama bakımına ve onarımına ka-rışmıyormuş. Bu yükümlülük, içinde oturanın. Ama gariban Kübalıda nerde o muhteşem evleri onaracak para? Bize bir uzman doktorun 350-400 Küba Pesosu (yaklaşık 15 avro) aldığı söylendi. Zaten Fidel de 30 avro maaş alıyormuş.

Küba'da en dikkati çeken şey "eşitlik". Bir, "yoksullukta eşitlik" durumu var. Zaten zencisi, beyazı, Hispaniği, yerlisi ve çokça melezi ile Kübalılar ırk ayrımını akıllarına bile getirmeden yaşıyorlar. Belki de bunun için Havana'nın, gezdiğimiz başka kentlerin meydanlarında gün boyu müzik çalıyor ve Kübalılar dans ediyor. Anlaşılıyor ki Küba'da ümit, yeisi yeniyor.

1 Mayıs sabahı çok erken kalktık. Sabah 5'te yollara düşüp "Devrim Alanına" gittik. Jose Marti'nin dev heykelinin önüne platform kurulmuştu. Biz de 68'liler olarak kürsünün tam karşısında konuşlandık. Her milletten yaklaşık 1 milyon insan alandaydı. Bizim etrafımızda Brezilyalılar, Kanadalılar, Perulular ve Amerikalılar (evet, Amerikalılar) vardı.

Gene şarkılar söylendi. Modern ve folklorik danslar yapıldı. Marşlar hep bir ağızdan haykırıldı. Küba Komünist Partisi Genel Sekreteri bir konuşma yaptı. Sonra Fidel çıktı kürsüye. Tam üç buçuk saat konuştu. Kulağıma aşina sözcükler olarak, "Miami-Florida suç örgütleri", "Küba karşıtı terörizm", "Beyaz Saray" ve "Bush" sözcükleri sıkça takıldı.

Fidel yaşlanmış. Performansı düşmüş. Gençliğinde 8-8.5 saat konuştuğu olurmuş. Biz birinci saatin sonunda, başarılı bir yarma hareketi ile alanı terk edip otele kapağı attık.

Bizim 1 Mayısımız böyle geçti.

Türkiye nasıldı?