Bugün antidemokratik yasaların temel dayanağını 12 Eylül zihniyeti oluşturuyor. Terzi Fikri’lerin, ezilen halk kitlelerinin mücadeleleri, özgür ve demokratik bir ülkenin kuruluşu, 12 Eylül’ün gerçek tasfiyesi olacaktır.

12 Eylül’ü devrimci mücadele silecek

12 Eylül faşist darbesinin üzerinden 40 yıldan fazla zaman geçti. Cumhuriyet döneminin askeri darbeler, muhtıralar, darbe teşebbüsleriyle bölünen kesikli tarihi içinde kuşkusuz en köklü toplumsal değişime yol açan olay 12 Eylül’dür. Mevcut rejimin oluşmasında bir temel olması bir yana, bugün devlet yapılanmasının birçok kurumu 12 Eylül’ün izlerini taşır.

Neydi 12 Eylül? Cuntacı generaller neyi hedefliyorlardı? Ve bugün için 12 Eylül ne anlama geliyor? Sorular çoğaltılabilir... Ama kuşkusuz en temel soru; bugün hâlâ etkisini sürdüren 12 Eylül’den nasıl çıkılacağıdır.

12 Eylül’ü artık bir motto haline dönüşmüş üç temel söz üzerinden anlamlandırmak mümkündür. Bunlardan birincisi ABD Başkanı Jimmy Carter’a darbenin bildirilmesi sırasında söylenen “Bizim çocuklar yaptı” (Our boys have done it) sözüdür. Bu durum bütün milliyetçilik söylemlerine karşın 12 Eylül’ün Amerikancı bir darbe olduğunun açık kanıtıdır. Darbenin hemen ardından Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü için Amerikalı generallere verilen sözlerin yerine getirilmesi, Sovyetler’in “Afganistan’ı işgali” karşısında ABD tarafından örgütlenen şeriatçı güçlere verilen destek ve İran’da iktidara gelen Humeyni rejimine karşı ABD politikalarına yedeklenme, 12 Eylül’ün Amerikancı karakterinin çeşitli yönleridir.

12 Eylül sonrasında TİSK Başkanı Halit Narin’in “Bugüne kadar işçiler güldü şimdi sıra bizde” sözü ise 12 Eylül faşist darbesinin sınıfsal karakterini çok net bir biçimde ortaya koymuştur. 24 Ocak Kararları’yla emperyalist-kapitalist sisteme entegre olmak için gündeme getirilen ekonomik kararlar burjuvazinin taleplerinin en özlü ifadesidir. Kuşkusuz 24 Ocak Kararları’nı 12 Eylül olmasaydı hayata geçirmek mümkün olmayacaktı. Darbenin işçi sınıfının bütün kazanımlarını ortadan kaldırması, halkın bütün örgütlü yapılarını baskı ve zulümle dağıtması sermaye sınıfının yüzünün güldüğü bir rejimin de kapısını aralamıştır.

Bugün dahi 12 Eylül’ün ortadan kaldırdığı sendikal haklar için mücadele edilmesi, her türlü örgütlü faaliyetin teröristlikle damgalanması, üniversitelerin YÖK marifetiyle medreseye çevrilmesi 12 Eylül’ün halka karşı özelliğini ortaya koymaktadır.

12 Eylül’ü karakterize eden bir başka sözün sahibi ise MHP Genel Başkan Yardımcısı Agah Oktay Güner’dir. Güner yargılandığı mahkemede “Fikirlerinin iktidarda olduğunu ama kendilerinin hapiste olduğunu” vurgulamıştı. Gerçekten de cuntanın ilk günlerinde sağ ile sol arasında bir denge tutturmaya çalışan 12 Eylül’ün fikri, faşistlerle aynıydı. Daha sonraları Türk-İslam sentezi doğrultusunda Aydınlar Ocağı’nda örgütlenen kesimlerin rejimi belirleme konusunda elde ettikleri güç çok açıktır.

DEVRİMCİLERİ BASTIRMAK İÇİN YAPILDI

12 Eylül çok açıktır ki esas olarak devrimci-demokratik bir yükselişin bastırılması için gündeme getirildi. Devrimci-demokratik yükselişi sivil faşist saldırılar, katliamlar, sıkıyönetimler engelleyemeyince açık faşist bir diktatörlüğe başvurmak egemen sınıfların tercihi olarak gündeme geldi.

Sonuç; Cumhuriyet tarihinin en karanlık döneminin yaşanmasıdır. On binlerce kişinin yargılandığı göstermelik mahkemeler, asılan onca insan, işkence gören milyonlar, toplama kampına dönüştürülen cezaevleri, Kürt halkı üstünde geliştirilen inkar ve baskı politikaları, yasaklanan grevler, sokak infazları, kayıplar, kısacası insana ve halka dair var olan her şeye karşı acımasızca uygulanan zulüm…

Çok açıktır ki 12 Eylül sadece geride bıraktığımız bir tarih değil. Solu ezerek İslamcılığın, faşist milliyetçiliğin önünü açan, onların iktidar olmasını sağlayan bir olgudur. Bugün hâlâ 12 Eylül Anayasası’yla yönetiliyoruz; bütün antidemokratik yasaların temel dayanağını 12 Eylül zihniyeti oluşturuyor.

Dolayısıyla 12 Eylül rejiminden gerçek bir çıkış, bugünkü egemen bloka karşı mücadeleden geçmektedir. Siyasal İslamcılığın gölgesinde yetmez ama evet denilerek göstermelik bir çıkışı temel politika haline getirmenin manasızlığı ortadadır.

Kenan Evren bir meydan konuşmasında “Burada ben konuşmasaydım Terzi Fikri konuşacaktı” diyerek 12 Eylül’ün gerçek amacını ortaya koymuştu. Çıkış yolu bu sözde gizlidir. Terzi Fikri’lerin, ezilen halk kitlelerinin kendi mücadeleleri, özgür ve demokratik bir ülkenin kuruluşu, 12 Eylül’ün gerçek tasfiyesi olacaktır.