Bu hafta yazmayı düşündüğüm yazının konusu kalmadı. İyi ki de kalmadı. Ancak yine de not etmek ve tekrarını önlemek için üzerinde durmak gerekiyor. Yazmayı planladığım konu emek...

Bu hafta yazmayı düşündüğüm yazının konusu kalmadı. İyi ki de kalmadı. Ancak yine de not etmek ve tekrarını önlemek için üzerinde durmak gerekiyor. Yazmayı planladığım konu emek örgütlerinin krize karşı 15 ve 22 Şubat 2008’de İstanbul’da ayrı ayrı düzenleyecekleri mitingler idi.

TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu, 13 Ocak 2009 tarihinde yaptığı toplantıda işten çıkarmalar başta olmak üzere krizin bedelinin çalışanlara ödetilmesi yaklaşımını protesto etmek amacıyla 15 Şubat 2009 Pazar günü İstanbul’da geniş kapsamlı bir miting düzenlenmesine karar verdiğini açıkladı.

Aynı günlerde bu kez DİSK, KESK, TMMOB, TTB, TÜRMOB, TÜDEF ve ÇİFTÇİ-SEN ortak bir açıklama yaparak 22 Şubat 2009 Pazar günü İstanbul’da emek ve meslek örgütlerinin katılımıyla “işsizliğe ve yoksulluğa hayır! emek ve demokrasi mitingi” gerçekleştireceklerini açıkladı.

Ne oluyordu? Neden bir hafta arayla iki ayrı miting düzenleniyordu? Aynı amaçla iki ayrı eylemin anlamı neydi? Neden bütün emek örgütlerinin katılımıyla ortak ve dev bir miting düzenlenmiyordu? Hedef krizin faturasını reddetmekse, amaç ortaksa TÜRK-İŞ’i, DİSK’i ve KESK’i biraraya getirmekten alıkaoyan neydi? Krize karşı ortak miting yapamayan emek örgütleri ne zaman bir araya gelecekti...?

29 Kasım 2008’de Ankara’da DİSK ve KESK tarafından gerçekleştirilen ve toplumda krize karşı büyük bir mücadele potansiyeli olduğunu ortaya çıkaran “emek ve demokrasi” mitingine Türk-İş örgütlü olarak katılmamış ancak Türk-İş Genel Sekreteri mitinge katılarak destek vermişti. 7 Ocak 2008’de Türk-İş tarafından İstanbul’da düzenlenen kitlesel basın açıklamasına KESK Genel Başkanı katılmış ve diğer emek örgütleri destek vermişti. O halde neden ortak ve güçlü bir ylem örgütlenmiyordu? Nereden çıkmıştı bu ayrı mitingler? Günlerce  bu sorular soruldu. Kuşkusuz bu soruların makul ve kabul edilebilir bir yanıtı yoktu.

Nihayet sağduyu galip geldi ve 20 Ocak 2008 günü Türk-İş Genel Merkezinde bir araya gelen TÜRK-İŞ Genel Başkanı Mustafa Kumlu, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ve KESK Genel Başkanı Sami Evren iki ayrı mitingten vazgeçerek, TÜRK-İŞ’in işten çıkarmalar başta olmak üzere küresel krizin bedelinin çalışanlara ödetilmesi yaklaşımını protesto etmek amacı ile 15 Şubat 2009 tarihinde İstanbul’da yapma kararı aldığı miting ile DİSK, KESK, TMMOB,TTB ile diğer emek ve meslek örgütlerinin aynı amaçla 22 Şubat’ta İstanbul’da yapmayı kararlaştırdığı mitingin birleştirildiğini açıkladılar.

Üç emek örgütünün Genel Başkanları tarihi bir karara imza attılar. Ciddi bir hatadan zamanında döndüler ve emek hareketinin böylesi kritik bir zamanda ortak tutum almasını sağladılar. Dar örgüt çıkarlarını arka plana bırakan ve emeğin ortak çıkarlarını ön plana alan bu adımın aslında aylar önce atılması gerekirdi.

Geç de olsa bu ortak adımın atılması son derece önemli ve tarihidir. Şimdi bu tartışmaları bir kenara bırakıp, bu adımın arkasında durmak, önü güçlendirmek ve 15 Şubatta İstanbul’da dev bir miting örgütlemek için çaba harcamak, sendikal olanakları seferber etmek gerekiyor.

Türkiye sendikal hareketi en zor zamanlarda dev eylemlere imza atmıştır. 31 Aralık 1961’de yüzbin işçiyi Saraçhane’de toplayan, 24 Temmuz 1999’da Kızılay’da yüzbinleri bir araya getiren, Mart 2008’de SSGSS yasasına karşı ülke çapında ortak eylemler örgütleyen sendikal hareket şimdi krize karşı, işsziliğe ve yoksulluğa karşı dev bir miting örgütleyebilir ve toplumun beklentisini karşılayabilir. Tepkileri için bir kanal arayan emekçilere, çalışanlara seslerini duyurmaları için olanak yaratabilir. Krize rağmen piyasacı politikalarda ısrar eden hükümete güçlü bir ihtar çekebilir.

Şimdi armudun sapı-üzümün çöpü demeden 15 Şubat’ta emeğin savunusu için, krizin bedelinin çalışanlara ödetilmesine karşı çıkmak için; dev bir miting için seferberlik zamanı.