Dünya Kupası turnuvalarında bir de “gönüllerin takımı” olmayı hak etmişler var, tıpkı 2002’de üçüncülüğü kapmış Türkiye, 1982’nin Brezilya’sı gibi.

2022 Dünya Kupası'nın ardından: Gönülleri kazanan takımlar ve Dave...
Fotoğraf: DepoPhotos

İlk Dünya Kupası 1930’da Uruguay’da düzenlenmiş. Montevideo’da oynanan final maçında, 93 bin taraftarın şahitliğinde, Arjantin’i 4-2 yenen ev sahibi kupanın sahibi olmuş. Tarihte kupayı en çok kazanan takım Brezilya. 1958, 1962, 1970, 1994 ve 2002 Dünya Kupalarında kupayı kaldırmayı başardılar ama 20 senedir kupaya hasret kaldı Sambacılar, Katar macerası onlar adına hayal kırıklığı. Onları 4 kupayla İtalya, üç kupayla Almanya takip ediyor. Bir de turnuvalarda “gönüllerın takımı” olmayı hak etmişler var, tıpkı 2002’de üçüncülüğü kapmış Türkiye, 1982’nin Brezilya’sı gibi. Yaşı yetmeyenler için; o Brezilya dünya kupalarının en keyif veren takımıydı ama daha 2’nci turda İtalyanların gaddarlığına ve Rossi’nin ‘hat-trick’ine kurban gittiler.

Serginho, Zico, Eder, Falcão, Juninho ve hiç unutulmayacak efsane Sócrates. Ah doktor! (Geçenlerde yine bu köşede yazmıştım hikâyesini). Kupayı kazanamadılar ama belleklerimizde iz bıraktılar. Bir sonraki Dünya Kupası’nda, bu kez yarı final maçında Fransa karşısında seri penaltılar sonucu elenmişlerdi. O maçta penaltılardan birini kaçıran Socrates’in bir söyleşisinde okumuştum, gazetecinin biri, “Dünya Kupası’nı hiç kaldıramamış olmasına üzülüp üzülmediğini” soruyordu. Şöyle cevap vermişti doktor: “Ünvanların ne ehemmiyeti var? Biz oynadığımız oyunla turnuvaya heyecan getirmiştik. Biz o turnuvanın en keyif veren takımıydık. Sorun bakalım insanlara, 1982 Dünya Kupası’ndan neyi hatırlarlar? Ben söyleyeyim, İtalya’yı değil, Brezilya’yı...”

Kendi adıma, hatırlamak istemeyeceğim bir Dünya Kupası’nın bitiminde gelin geçmişe uzanalım, turnuvalarda gönülleri kazanmış, şölenlere renk vermiş takımları hatırlayalım...

1970 Dünya Kupası Meksika’da düzenlendi. Pele, Gérson, Jairzinho, Rivelino, ve Tostao’lu kadrosuyla Brezilya 3’üncü kez kupanın kazananı oldu. Ama o turnuvanın unutulmazı, 2-0 yenik düştüğü maçta Bulgaristan’ı 3-2 yenen Peru olmuştu. Takımın golcüsü Teofilo Cubillas o turnuvanın en iyi genç futbolcusu seçildi. Günümüzde 73 yaşında olan Peru futbolunun efsanesi ülkesinin yetiştirdiği en büyük futbolcu olarak görülüyor. Son sekiz takım arasına kalan, sonrasında Brezilya’ya 4-2 yenilerek elenen o takım, o senenin mayıs ayında ülkelerinde yaşanan, 74 bin kişinin hayatını kaybettiği Ancash depreminin acılarını bir nebze de olsa unutturmayı başarmıştı. 1974 Dünya Kupası Almanya’da oynandı ve kupayı finalde Hollanda’yı 2-1 yenen Batı Almanya kazandı. Ama turnuvanın en sempatik takımı, 1958’den beri turnuvalarda boy gösterememiş İskoçya olmuştu. Grup maçlarında Zaire’yi yenip, Brezilya ve Yugoslavya ile berabere kalan İskoçlar hiç yenilgi almadan averajla kupaya veda etti. Kenny Dalglish, Joe Jordan, Davie Hay, Peter Lorimer, ve Denis Law’lu kadrosuyla sıkı takımdı İskoçya. 2021’in Mart ayında, 74 yaşında aramızdan ayrıldı Lorimer, Leeds United’ın unutulmazı.

1978 Dünya Kupası Arjantin’de düzenlendi ve kupa, final maçında Hollanda’yı 3-1 yenen ev sahibinin oldu. Gruplarda Arjantin’i yenerek lider olarak 2’nci tura çıkan İtalyanlar hiç yenilgi almadan turnuvayı 4’üncü sırada tamamladı. Teknik direktörleri Cláudio Coutinho, takımının gönüllerin şampiyonu olduğunu söylüyordu. 1986’da Meksika’da düzenlenen, kupayı Arjantin’in kazandığı “Tanrı’nın eli” kupasınının en göze batan takımı, tarihinde ilk kez turnuvaya katılan, teknik direktörlüğünü Sepp Piontek’in yaptığı Danimarka olmuştu. Preben Elkjær, Michael Laudrup, Soren Lerby, Frank Arnesen ve Morten Olsen’li kadrosuyla “Avrupalı Brezilyalılar” olarak nam salmıştı kırmızı beyazlı takım. The Guardian gazetesinde, dünya kupalarının anlatıldığı bir makalede, o takım şöyle tanımlanmıştı: “They were red, they were white, they were Danish Dynamite.” Gerçekten de Kırmızı-Beyaz, Danimarka dinamitiydi o takım...

1990 Dünya Kupası’nda Kamerun, gülümseten gol danslarıyla belleklerimizde yerini aldı. Grubun ilk maçında, François Omam-Biyik’in golüyle Arjantin’i, sonrasında Romanya’yı yenmişler, Sovyetler Birliği’ne 4 golle mağlup olmalarına rağmen grubu lider tamamlamışlardı. O sempatik takımın 38 yaşındaki golcüsü Roger Milla Kolombiya’yı 2-1 yendikleri maçta takımının iki golünü de atarak Kamerun’u yarı finale taşımıştı. Amerika’da düzenlenen bir sonraki Dünya Kupası’nda, 42 yaşında kupa tarihinin en yaşlı golcüsü ünvanını elde etti Milla. O turnuvanın en sempatik takımı Kolombiya, ilerleyen senelerde kendi kalesine gol attığı için öldürülen savunma oyuncusu Andrés Escobar’ın yürek yakan hikâyesi ile anılacaktı (Geçmişte yine bu köşede “İki Escobar iki hayat” başlıklı yazımda anlatmıştım talihsiz futbolcunun hikâyesini). 1998 Dünya Kupası, Gheorghe Hagi’nin Kolombiya karşısında, neredeyse orta sahadan attığı golle hatırlanmalı. Turnuvanın en keyif veren takımıydı Romanya. Ev sahibi Fransa kupayı kazandı ama futbolseverlerin belleklerinde saçlarını takım olarak sarıya boyamış Petrescu, Popescu, Hagi, İlie’li o müthiş takım kaldı.

2002’nin yaz aylarında Türkiye, sığ futbol tarihinin en afili hikâyesini yazdı. Güney Kore ve Japonya’nın ortak organizasyonunda ay yıldızlı takımımız 3. olurken ülke futbolunun çıkışı yakaladığına inananlar kısa zaman sonra yanıldıklarını anladı. O turnuvanın sempatik takımı kısa sürede erirken, sonraki kupalarda yer alamadı. Ummak ve beklemekle geçen bir ömürde umutlar 2026’ya kaldı. 2006’nın sempatik takımı Trinidad ve Tobago ilk maçında İsveç’le berabere kalıyor, İngiltere ile oynadığı maçta 83 dakika rakibiyle başa baş oynuyordu. O turnuvada sadece bir puan toplayarak elenseler de zorlu gruptaki mücadeleleri takdire şayandı…

2010’da kupanın sürpriz takımı Japonya, ‘E’ grubunu Hollanda’nın arkasından 2’nci bitirip son 16’ya kalıyor, bir üst turda seri penaltılarda Paraguay’a eleniyordu. 2014’te bir Dünya Kupası daha uzaklarda, futbolun delice sevildiği topraklarda oynandı, Almanya bileğinin hakkıyla kupayı kazanırken gönüllerin takımı olmayı sanırım en fazla Kolombiya ve Kosta Rika hak etmişti. 2018 Dünya Kupası Rusya’da sahne almış, Fransa kupayı kaldırırken, Harry Kane 6 golle kupanın en golcü futbolcusu olmuştu. O turnuvayı 3 milyondan fazla taraftarın izlemiş olması, Kylian Mbappé’nin turnuvanın en iyi genç yıldızı seçilmesi tarihe düşen notlar.

Ve 2022 Dünya Kupası Katar’da, Arjantin’in Fransa’yı penaltılar sonunda devirdiği final maçıyla tarihteki yerini aldı. Turnuvaya büyük umutlarla gelen İngiltere’nin yine bir penaltı kazasıyla evine dönmesiyle umutları bir sonraki turnuvaya kaldı. Kendi adıma, insan haklarından sınıfta kalmış bir ülkede düzenlenen Dünya Kupası hatırlanmaya değmez; kupaya ev sahipliği demokratik ülkelere verilen ödül olmalı. Yine de kupanın içimizi ısıtan hikâyesini yazmadan geçmeyelim. Fransa'ya elenerek Dünya Kupası'na veda eden İngiltere Milli Takımı’nın dönüş yolunda, uçakta bir fazla yolcu vardı. İngiliz futbolcular, Dave adını verdikleri ve Katar'da odalarına aldıkları, hatta basın toplantısına götürdükleri sokak kedisini de yanlarında ülkelerine getirdiler. Mancester City’nin ikilisi John Stones ve Kyle Walker’ın sahiplendiği sokak kedisi 4 aylık karantinadan sonra artık İngiltere’de yaşayacak. Ömrü uzun olsun…