30 yıllık ağıt

Yaşar SEYMAN*

Aynı gökyüzü aynı keder
Değişen bir şey yok ki
Gidip
Yağmurlara durayım.
Söylenmemiş sahipsiz
Bir şarkıyım.

                              Behçet Aysan

Gidenlerin ardından söz söylemek, yazmak hep zor gelir.

Bilirim ki gidenleri anlatma yoksunuyuz, çünkü kültürel olarak dinginleşmediğimiz için gideni anlatırken; başlarız kendimizi anlatmaya. Oysa olayın öznesi olunca da anlatmak zorlaşır, bunu bile bilemeyiz.

Biz henüz gidenlerin ardından söylemeyi, yazmayı başarmış değiliz.

Çünkü biz gidenleri uğurlamayı da bilmeyiz.

Bundandır anmayı da eksik yaparız.

Ben yine de iki gül yüzlü kadının isteğini baş tacı eyleyip yazmayı başarmaya inat edeyim. Rahmetli annem derdi ki, “İnat da bir murattır!” Çünkü bu kadınlar bizim acılı ama toplumsal mücadelede yer alan kadınlarımız.

Acıya takılmadan üretimleriyle acıyı bal eyleyen kadınlar bu kadınlar.

Sizin hiç babanızı yaktılar mı?

Bildik soru değildir bu soru, bu topraklarda hatta evrende bin kez sorulsa da bildik değildir. Olmamalıdır. Sahi, sizin babanızı yaktılar mı?

…Bir gün bir nar ağacının dibinde, bir başka çocuklar yine Türkiye’yi konuşacaklar…” Behçet Aysan yazmış bu dizeleri idam edilen üç fidanımız; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın ardından… Behçet Aysan’ı kızı Eren Aysan acısını öyle soylu taşıyor ki, yine de onun babası şair, hekim, dost canlısı Behçet Aysan’ı da yaktılar… Onu yaktılar ama biz, onu eserleriyle sonsuza değin yaşayanlar arasına uğurluyor, şiirlerini kuşaktan kuşağa taşıyoruz. 

Ben şimdi biraz da, senin için görüyorum; gökyüzünün parlak, bakış seken mavisini. Ben şimdi biraz da, senin için duyuyorum; gecenin o sarsak, yokuş çıkan ezgisin. Ben şimdi kanayarak, senin için yaşıyorum; sazan derisi gibi, günlerimi külle soyarak.

Metin Altıok’u da yaktılar. Onu da yapıtlarıyla yaşayan ölümsüzler arasına uğurladık. Zeynep Altıok da onu çok yaraşır taşıyor. Babasını gepgenç kuşaklarla buluşturuyor. Babasının masasına konup göçen dostlarıyla arkadaşlıklar kuruyor, anılar dinliyor, mücadele ediyor. 

Bu iki kadının da babasını yaktılar.

Sizin hiç babanız yandı mı?

Bu soru bu topraklarda milyon kez sorulur ve de sorulacaktır.

Çünkü biz demokrasiyi ve insan haklarını içşelleştirmiş devletler gibi tarihimizdeki karanlık olaylarla yüzleşmeyi ne yazık ki bilmiyoruz. İşte bundandır bu soru daha çok sorulur…

2 TEMMUZ ANMALARI

Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi;

Gönül niçin ahvalimi bilmezsin Bendeki yaralar türlü türlüdür.

2 Temmuz, Madımak yangınında yitirdiklerimizi anmak için Sivas’a giderken; kafamda hep şu soru vardı. Biz Madımak’ta yananları anıyor muyuz? Yoksa o kadim, tarihî, ozanlar şehrini yargılıyor, o şehirde yaşayanlara küfür mü ediyoruz.

Oysa şehirler suçlu değildir.

Suçlu olan bizin bilinçaltımız, kültürel düzeyimiz ve insanlaşma sürecini yeterince tamamlamaktan yoksun oluşumuzdur.

Şehirlerde katliamlar yapanlar da, şehrin adını katliamlara verenler de karanlık düşüncelerimiz, onların isimlerine anlamsız takılar takan da bizim yoksunluğumuz, çaresizliğimizdir.

Ondandır ben şehir isimlerini sadece türkülerde severim. 

Boşuna mı haykırır Mahzuni Şerif “Oy Maraş Maraş” diye ona kahraman eklemez. Kahraman mı? Hadi canım sende diyesi gelir insanın. Gülünç olmayın, kahramanlık tarih boyu kahraman kalınarak, ışıldayarak, şehir efsanesi gibi dilden dile anlatılarak yaşanır.

Türkülerdeki şehir adlarına dokunup gülünç olmayın,Urfa, Urfa’dır.

Daldan dala konup göçtüm sanmayın, bir göçmen kuşum, bir göçmen kalemim inanın daldan dala konmuyorum.

Suçumuzu güzelim şehirlere yüklemek isteyenleredir kurşun sözlerim.

Suçsuz Sivas’a gidip Madımak yangınında  yananları anıyoruz. Ali Baba Mahallesi’nden Madımak’a kadar yürürken; sloganlar bana yük oldu. Omuzlarıma çifter çifter acılar çöktü. Oysa yaşamım boyu sloganları hep sevdim.Ağız dolusu haykırdım. Her dönem coşkuyla isyanla haykırdığım sloganları künyeme yazdım. Hiçbirini unutmadım. İlk kez sloganlar bana çekilmez yük oldu. Bu yürüyüş boyunca sadece ozanların deyişleri, şairlerin şiirleriyle yürüsek diye düşündüm.

Sadece şiirlerle, deyişlerle yürüsek…

Sessiz ve sitemsiz bir yürüyüş eylesek…

Madımak önüne gidip konuşmalar yapmasak, okula yeni başlayan öğrenci masumiyeti ile isimlerle yoklama yapıp, şiirlerle noktalasak…

Yatanları huzur içinde sevgiyle, saygıyla ansak…

Gidenlerin ardından; kalanların yaralarına merhem olsak, kini yüreklere yüklemeden dönüp gelsek ne güzel olur.

Acıyı paylaşarak azaltıp, acıyı yaratanları karanlıklarında yalnız bıraksak…

Şairlerimiz adına yapılan ödül törenlerini sürdürerek, genç kuşakların edebiyat dünyasına kazandırılmalarını sağlasak, sözlü tarih çalışmaları yapsak, isimlerini kültür evleri ile yaşatsak…

Amansız bir yurt yangınından
Bu düştü bizim de payımıza;
İki hasret yumağıyız şimdi,
Sen ordasın ben burda.

                                  Metin Altıok

Gidenleri anarken; umut çiçekleri açtırsak.

*Yazar, siyasetçi. yasarseyman@gmail.com