Antikapitalist Müslüman gençlik adıyla 1 Mayıs çıkışı yapan ve tüm dikkatleri üzerine çeken kesime dair çok şeyler söylendi, yazıldı. Dikkatlerin çekim merkezi olmalarına neden olan söylemleri elbette ki yeni değildi fakat söylem pratikte de kendisini gösterip elle tutulur hale gelince anlamını büyüttü.
Prof. Dr. İhsan Eliaçık’ın uzun zamandır dile getirdiği düşünceleri özellikle üniversiteli Müslüman kesim içinde karşılığını bulmuş gözüküyor. Okuyan, sorgulayan ve tartışan bu kesim, sisteme adapte edilmiş İslam anlayışına karşı hem felsefi hem de ideolojik anlamda kastlaşmış gelenekçi yapıya karşı eleştirel ve öz-eleştirel ve derli toplu bir duruş sergiliyor.
Bu gençlerin, sistemin işbirlikçileştirdiği İslam anlayışına ve kitlelerin, cemaat, iktidar ve sermaye arasında tüketim malzemesi olarak kullanılmasına alternatif bir itiraz koyabilmeleri çok önemlidir.
Sol’un yaşanmış deneylerinden yola çıkmaları hak ve özgürlükler mücadelesinin doğal bir sonucudur diye düşünülebilir. Türkiye’de bu mücadelenin olumlu ve olumsuz anlamda en iyi örneği sol hareketlerdir. Bu arkadaşların kendi deneyimlerini sol’un mücadele deneyimleriyle harmanlamaları fikirsel ve eylemsel anlamda oldukça zenginlik kazandırmaktadır. Kırk yıl önce yaşanan Kanlı Pazar’ın öz-eleştirel çıkışını sembolik anlamda yine Fatih Camii’nden yapmaları doğru bir zeminde yol aldıklarına dair anlamlı bir işarettir.
Elbette Prof. Dr Mehmet Bekaroğlu’nun insan hak ve özgürlükler noktasında yıllardır göstermiş olduğu duyarlılığı, çabaları ve emeğini anmadan bugünkü tabloyu yorumlamak haksızlık olacaktır.
İslamcıların, özellikle devrimci kamuoyunda olumlu anlamda aynası olmuştur Bekaroğlu. Ölüm oruçları ve hayata dönüş operasyonunun gerçekleşmesinden öncesi ve sonrasında yılmadan, inatla vicdanını ortaya koymuş ve duyarlılık yaratabilmek için elinden ne geliyorsa yapmış bir isimdir. Kendisine, sol, demokrat yaftası yapıştıranların bile ortalıktan toz olduğu o dönemlerde Bekaroğlu elini taşın altına koymaktan kaçınmayanların arasındadır. İktidar yolunu düzleyen AKP’nin kuyruğuna herkesin takıldığı dönemde o yine inandıklarını savunmuş ve taviz vermemiştir. İslamcıların sol’a bakışındaki önyargıları büyük bir risk alarak kırmaya çalışmış ve bugün antikapitalist gençler olarak 1 Mayıs’a yürüyenlerin söylemlerini pratikte yıllar önce ortaya koymuştur. Cezaevlerinden dalya dalya siyasi tutsakların açlıktan kurumuş ölü bedenlerinin çıktığı o dönemler herkes için bir turnusoldür. İşte bu yüzden Bekaroğlu entelektüel anlamda duyarlılığın kimlikler üstü olduğunu bir kez daha göstermiştir.
İslamcılar ile sol’un yolu sadece Bekaroğlu ile kesişmemiştir elbette. 28 Şubat sürecinde başörtülü kızların uğradığı haksızlığa, eğitim haklarının engellenmesine ve birer canavar gibi gösterilmelerine karşı başta Grup Yorum, Ahmet Kaya olmak üzere birçok kesim sol’dan destek sunmuş, onlarla yan yana durmuştur. Her yerde omuzları üzerinde darbe kafasıyla gezenlerin İslamcı avına çıktığı dönemlerde oldukça anlamlı olmuştur bu destek. Hak ve özgürlüklerin ortak payda olduğu gerçeği tıpkı bugün olduğu gibi o gün de netti ama tüm sorunların aslında emek, sermaye ilişkisinden kaynaklı bir sömürünün parçası olduğu ve asıl kavganın bu alanda yapılması gerektiğine dair genel bir anlayış henüz İslamcı kesim içinde oluşmamıştı.
Sonraki dönemde iktidarı kucağında bulan siyasi İslam’ın sistem içi temsilcisi AKP var olan tepkileri hızla devşirerek, tabanını İslamcı sermayenin tüketim aracı haline getirdi. Cemaatler bu yozlaşmanın ve çürümenin önemli bir parçası oldu. Biat kültürünü İslam diye yıllar yılı yutturanlara ciddi ve güçlü bir karşı koyuş geleneğinin olmayışı da bu yozlaşma ve çürümeyi derinleştirdi.
Bugün antikapitalist Müslüman gençlere sol’un tepkisi veya söylemleri üzerinden sorular soruluyor oysa asıl rahatsızlık solda değil, iktidar ve onun çevresindeki sermayededir. Sol’un bu gençlerin çıkışını anlamlı bulduğu çok açık ortada. Elbette ki ideolojik ve felsefi anlamda birçok şey tartışılacak ve konuşulacaktır ki bu olmazsa olmazdır.
“Abdestli kapitalistler” söylemi sisteme yönelik bir çıkıştır. Tam da bu noktada iktidar sahiplerini oldukça fazla rahatsız edeceği açıktır. “İslamcı sosyalistler” vb gibi yakıştırmaların “dinsiz komünistler, ana, bacı tanımayanlar” vb gibi devletin toplumun bilinçaltına yıllarca soktuğu ucuz ama etkili propaganda hızla işleyecek ve bu çıkışın daha baştan mahkûm edilmesi için yine cemaatler eliyle söylem muhtemelen farklı biçimlerde yaygınlaştırılacaktır.
Kürtlerden, Alevilerden, Ermenilerden, katliamlardan, mazlumlardan, kayıplardan, infazlardan söz eden ve bunun sermayeyle bağını kuran her anlayış devlet için her zaman tehlike olarak algılanmıştır. Antikapitalist Müslüman gençliğin bu söylemlerle ortaya çıkışı  iktidar sahiplerinin kulağını tırmalayacaktır.
1 Mayıs alanında kürsüden “Hoş geldiniz antikapitalist Müslüman gençlik” anonsuyla karşılayanlar ve alkışlayanlar bu gençlerin attığı adıma güzel bir cevap vermiştir.
Önümüzdeki dönem özellikle İslamcı gençliğin içinde bir dizi tartışmaların yaşanacağı kaçınılmaz bir süreç olacaktır.
Bu çıkışın biraz daha derinden bakıldığında eskiyen ve ayak direyen sisteme dayalı tutucu anlayışa karşı diri ve ayakları yere basan bir reform karakteri taşıdığını söylemek mümkün.
Yıllardır yürütülen hak ve özgürlükler mücadelesi, toplumun tüm kesimlerine kendilerini sorguladıkları bir alan yaratıyor. Klasik anlamda baskı ve zor’un olduğu yerde yükselen her ses anlamını çoğaltıyor ve ortak paydaları birleştiriyor.
Antikapitalist Müslüman gençliğin çıkışını küçümseyenlerin, gençlik hareketlerinin ortaya çıktığı dönemlere göz atmaları yeterli olur. Çünkü orada bugünün izlerini bulmaları çok zor olmayacaktır.