Yaygın sosyal medyanın en eski platformu Facebook 18 yaşında. 20’li yaşlarda biri için 18 yıl kendini bildiği zamanın tümüne karşılık geldiği için oldukça uzun gelebilir. Oysa bu süre insanlık tarihi için de teknoloji tarihi için hiç uzun değil. Twitter’a gelirsek 2006’da kurulmasına rağmen ABD’de 2007 sonrası, Türkiye’de ise 2009 yılı ve sonrası yaygınlaştığını söyleyebiliriz. Yani Türkiye’deki mevcut siyasi iktidar bile Twitter’dan daha eski. Buna rağmen, Elon Musk’ın satın almasıyla başlayan süreç gösterdi ki öncesini unutmuşuz. Twitter’ın yok olma ihtimali gündeme geldiği için bana en çok sorulan soru “Ne yapacağız?”, “Nereye gideceğiz?” sorusu oldu. Bu da Twitter’ın kimileri için yokluğu halinde mutlaka ikame edilmesi gereken bir ihtiyaç olduğu anlamına geliyor. Katıldığım yayınlarda “Nereye gideceğiz?” sorusuna bazı alternatifleri anlatarak cevap versem de aklımda bambaşka sorular var. Onu kimse sormadığı için kendim sorum kendim cevaplayacağım: Twitter’dan önce ne yapıyorduk, ne yapamıyorduk? Maddeler halinde ve çok özet bir şekilde hatırlayalım.


1-Haberi haber kuruluşundan alıyorduk

Şaşırtıcı gelebilir ama haber almak için Twitter akışına değil, bizzat gazetelerin sitesine ya da haber bültenlerine bakıyorduk. Türkiye özelinde yaygın medya hızla ele geçirilip tek sesli hale getirildiği için elbette Twitter’ın hakikate ulaşmamız ve alternatif medyanın görünür olması için hayati bir işlevi oldu. Ancak bu durum yalanların kontrolsüzce yayılması ve algı operatörlerinin ve trol ordularının çalışması için de bir fırsattı. Önceden haberleri bir kerede ve olgunlaşmış haliyle alıyorduk. Haberi bugünkü gibi parça parça almadığımız için zihinlerimiz de bu kadar bulanık değildi. Üstelik hâlâ gazete alıp gazetelere para ödeme motivasyonumuz vardı ve bu durum ana akım medyanın yaşamasını ve bazı gazetelerin ‘biraz da olsa’ gazete gibi davranmasını sağlıyordu. (‘biraz da olsa’ vurgusuna dikkat) Çünkü bedelini ödeyen okura karşı bir sorumluluk da vardı.

2-Yakın çevremizle muhataptık

Twitter öncesinde sosyal medyadan ziyade sosyal ağdan söz ediyorduk. Yani arkadaşlarımız ya da en fazla arkadaşlarımızın arkadaşlarıyla konuşuyorduk. Oysa Twitter’da tüm dünya ile konuşuyoruz. Hesabımızı kilitlemiş olsak da bunun dışarıya sızmayacağının garantisi yok. Çoğumuz bunun farkında bile değiliz. Geçmişte az takipçimiz ya da önemsiz toplumsal kimliğimiz nedeniyle çok da görünür olmayan, unuttuğumuz bir paylaşımımız bugünkü hayatımızı, bugünküler de geleceğimizi mahvedebilir. Tutuklanabilir, işimizi kaybedebilir veya zamanla değişen kültürel normlar nedeniyle lince bile uğrayabiliriz. Bir kafede arkadaşlarınızla konuşurken aniden ayağa kalkıp tüm kafe ahalisine bir şeyler söylediğinizi hayal edin. Twitter aslında bunun misliyle fazlasını sağladı.

3-Fişlenmekten korkuyorduk

İnsanların belli konular hakkında neler düşündüğü, siyasi eğilimleri, kimlerle görüştüğü gibi konularda düzenli notlar alıp bir dosya hazırlamanın adı önceden fişlemeydi. Bu sakıncalıydı. Birinin birini fişlediği ortaya çıkarsa bu haber ve dava konusuydu. Oysa Twitter, herkese düzenli olarak kendi kendini fişleme imkânı verdi. Böylece fişlenme korkumuzu da yenmiş olduk. Geçmişe doğru tweetlerimize bakan herkes, kusursuza yakın bir profilimizi ortaya çıkarabilir.

4-Kamuoyu oluşturma konusunda eksiktik

Twitter’da oluşan tepkiler sonucu bir davanın seyrinin değişmesinden tutun, yanlış bir uygulamanın geri alınmasına kadar pek çok olumlu değişime şahit olduk. Önceden haberimizin bile olmayacağı bir konuda artık kurumları etkileyebiliyoruz. Bunu bazen ‘yargısız infaz’ şeklinde ya da olayın aslını bilmeden yapıyoruz ama gücümüz var mı? Var. Bununla birlikte o gücün nasıl kullanıldığı giderek daha tartışmalı hale geliyor.

5-Bazı şeylerden (iyi ki de) haberimiz olmuyordu

Bir şeylerden haberimiz olmasının bazen olumlu, bazen olumsuz tarafları var. Gazetelerin yazamadığı hayati derecede bazı önemli şeyleri öğrenmek de var, falanca köyde falanca imamın hiç önemli olmayan fikirlerini öğrenmek de. Twitter ile birlikte ikisi birbirine karıştı. Bir tarafıyla son derece zenginleşirken diğer tarafıyla yok yere öfkelenmeye başladık. Bazılarımız için terazi öfke tarafında ağır basmaya başladı ve bu psikolojimizi de etkiledi. Çünkü Twitter öncesi hayatta bu kadar çok kişinin fikrine maruz kalmıyorduk. Bu da ruh sağlığımızı bir yere kadar koruyordu.

6-Her şeyden bu kadar emin değildik

Twitter’da kendi oluşturduğumuz takip listesi ve platform algoritması sayesinde kendi sesimizin yankısını sınırsız bir şekilde çoğaltma olanağına kavuştuk. Bu öyle bir yanılsama yarattı ki hayatta kendi fikrimizden başka fikirler de olabileceğine hatta onların da haklılık payı olabileceğine ilişkin inancımız azaldı. Belki önyargılarımızla oluşan bazı fikirlerimizi pekiştirme olanağı bulduk.

7-Aktivistlik böyle kolay ve hızlı değildi

Toplumsal hareketlerin olgunlaşması ve organize olması çoğu kez uzun bir zamana yayılıyordu ve sonunda bir değişim yarattığında bu gerçekten dönüştürücü oluyordu. Oysa Twitter ya da sosyal medya sonrası dünyada, hızlı sonuç beklendiği için yaşanan hayal kırıklıkları bazı hareketlerin değişim yaratamadan sönümlenmesine yol açtı. ABD’li ünlü İnsan Hakları Savunucusu Angela Davis’in Twitter merkezli sosyal medya ile ilgili güzel bir tespiti var. (Evgeny Borozov, Twitter’dan Sonra Bir Tarih Kaldı mı?, s.245-246) Diyor ki, “harekete geçirmek, organize etmenin yerini almış, bu nedenle şimdiki durumda, hareketleri organize etmeyi düşündüğümüzde, aklımıza kalabalık insan yığınlarını sokağa dökmek gelmektedir. (…) İnternet inanılmaz bir araçtır, ayrıca aniden ortaya çıkan fastfood siparişleri gibi, hızlı siyasal hareketler oluşturabileceğimiz düşüncesine kapılmamıza neden olabilir.”